Yeşilçam’ın taştan adamının dramı! 55 yıl önce…

Yeşilçam'ın taştan adamının dramı! 55 yıl önce...

Filmlerin taş kalpli oyuncusu Erol Taş, gerçek yaşamında üç küçük çocuğuna hem annelik hem de babalık yaptı.

İşte Ses Dergisi’nde 1965’te çıkan bir makale 

Erol Taş’ı, Cankurtaran’daki kahvesinde bulmuştuk. «Ben de şimdi evden geldim.  Bugün çamaşır günü, hem de çocukları yıkamak istiyorum. Baktım sabun kalmamış,  dışarıya çıkmak icap etti» diyordu.

Erol Taş, 3 yaşındaki oğlu Metin’i kendi elleriyle yıkıyor.Birlikte kahveden iki  sokak ileride olan, «Şadırvan Çıkmazı»ndaki Erol Taş’ın evine doğru yürüyorduk.  İşte o zaman Erol Taş birdenbire durdu. Üstü başı kir-pas içinde, durmadan  ağlayan bir çocuğa gözü ilişmişti. «Neden ağlıyorsun yavrum?» derken çocuğun  kirli yanaklarını iri elleri ile okşuyordu.

Erol Taş çocukları eskiden de severdi. Fakat o kara gününden sonra, bütün  çocuklar onun kendi öz çocuğu olmuştu sanki…

Evin kapısından içeri girdiğimizde, çocuk sesleri kulaklarımızı doldurdu…  Erol, «Çocuklar daha hiç bir şey bilmiyorlar. Annelerini hastanede sanıyorlar»  dedi. Erol Taş’ın üç çocuğu var: Güler, Gönül ve Metin. Güler ile Gönül 6  yaşında ikiz kardeş. Bu yıl okula başladılar. Metin ise 3 yaşının içinde. 

Çocuklar babalarını görünce sevindiler. Fakat, bizleri tanıyamamışlardı. Erol 
Taş «Bir dakika, benim çamaşır suyu kaynamış olmalı» diyerek yanımızdan ayrıldı.

Filmlerin sert karakteri Erol Taş, önlüğünü giymiş, çocuklarının çamaşırlarını  yıkarken…18 Ağustos 1965, Erol Taş için unutamayacağı kara günlerden biri 
olmuştu:

Vakit akşam üzeri… Odadan çıkan hemşire, hastane koridorlarında dolaşan adama  başıyla işaret ediyor: «Erol Bey gelir misiniz?»

Erol Taş odadan içeri piriyor. Uzun seneler aynı yastığa baş koyduğu karısı,  kurtulamadığı amansız hastalığın pençesinde hayata gözlerini kapıyor… Ve artık  Erol, çocuklarının hem babası, hem de annesi oluyor.

Küçük Metin ağlamaya başlamıştı. «Baba karnım acıktı» diye sesini duyurmaya  çalışıyordu. Erol Taş bir taraftan masayı hazırlarken, «Çamaşır ve banyo günleri  hep böyle oluyor. Yemek saati gecikiyor» diyordu. Masa hazırdı.

Çocuklar masanın etrafında yerlerini aldılar. Erol çocukların tabaklarını  hazırladı. Hep beraber oturup yemeye koyuldular. Gönül, «Babacığım makarna çok güzel olmuş. Hep bize bundan pişir e mi?» diyordu.  Erol da «Her gün makarna olur mu kızım. Sonra bıkarsın. Bugün kolayıma geldi.  Onun için makarna pişirdim» diyordu.

Erol Taş ve çocukları parkta…Yemekten kalktılar. Erol çabucak bulaşıkları  yıkadı. «Hadi bakalım şimdi uykuya» dedi. Çocuklar, önce nazlandılar. Fakat Erol  kalktıkları zaman onları otomobille çocuk bahçesine götürmeyi vaat edince itiraz  etmediler.

Erol Taş’ın çamaşır yıkaması da uzun sürmedi. Bir taraftan yıkadığı çamaşırları  sıkarken, «Ben de kirlilerin çok fazla olduğunu sanıyordum» diyordu. Bu arada  öğlen uykusundan uyanan Metin’in sesi duyuldu. Gönül ve Güler de uyanmıştı.  Artık parktaki çocuk bahçesine gidebilirlerdi.

Dört kişilik «Taş» ailesi yerlerini aldılar. Ve çocuklar  gözlerini açıp kapayıncaya kadar kendilerini Gülhane Parkı’nda buldular. Önce  hayvanat bahçesi gezildi, sonra çocuk bahçesindeki salıncakta sallandılar, kaydılar, eğlendiler, eğlendiler…

Erol, çocuklarının yanında daima neşeli olmaya çalışıyordu. Bugüne kadar çeşitli  yarışmalarda 7 defa mükafat almıştı. Ve en iyi karakter oyuncusu olarak  gösteriliyordu. Fakat onun şöhretle parada pulda gözü yoktu… Çocuklarından  başka hiçbir şeye aldırış etmiyordu. Zaman zaman boşluğa dalan gözlerinde üzüntü  bulutlarını görmek mümkündü.

(Türk Nostalji)

EROL TAŞ KİMDİR?

Erol Taş, 28 Şubat 1926 tarihinde Erzurum’da dünyaya geldi. Henüz iki yaşındayken babası Hamza Bey’in ölümü üzerine annesi Nefise Hanım ile birlikte İstanbul’a taşındı. Ailesine yardım etmek için okuldan ayrıldı ve çeşitli işlerde çalıştı.

O dönem boksörlük de yapan Taş, 1947 yılında İstanbul ve Türkiye ikinciliğini kazandı. Aynı yıl askere gitti. Daha sonra Cankurtaran’da bir iplik fabrikasında çalışmaya başladı.

Sinemaya tesadüf sonucu girişi de bu sıralarda oldu. Erol Taş sinemaya girişini şöyle anlatmıştır:

“Lütfi Akad o bölgede bir film çekiyordu. Biz de işten kaytarıp çekimleri izliyorduk arkadaşlarla. Günlerce süren çekimlerden birinde mahallede oturan birkaç serseri, film ekibine musallat olup onları rahatsız etmeye başladı. Film ekibini korumak için birkaç arkadaşımla birlikte, serserilerle kavgaya giriştik ve Lütfi Bey’in yanında onlara bir güzel dayak çektik. Serseriler toz oldu tabi. Lütfi Akad daha sonra haber göndermiş bana, ‘Bir kavga sahnesi var, gelsin oynasın’ diye. Böylece sinema hayatım başladı. Filmdeki rolümü diğer yönetmenler de beğendi ve ardı ardına teklifler gelmeye başladı.”

Sinemaya ilk 1957 yılında Mümtaz Alpaslan’ın çektiği “Acı Günler” filmiyle girdi. Başlangıçta filmlerde figüranlık ve küçük roller ile görüldü. Daha sonra kısa zamanda yıldızı parladı. Bir yıl sonra Dokuz Dağın Efesi (1958 – Metin Erksan) filmde bir çobanı canlandırdı. Bu filmi takip eden yıllarda ise, Dikenli Yollar (1958 – Nişan Hançer), Peçeli Efe (1959 – Faruk Kenç), Şoför Nebahat (1960 – Metin Erksan), Köyde Bir Kız Sevdim (1960 – Türker İnanoğlu), Dişi Kurt (1960 – Ömer Lütfi Akad) ve Gecelerin Ötesi (1960 – Metin Erksan) gibi pek çok filmde çeşitli karakterleri canlandırdı.

Yılmayan Şeytan filminde (1968 – Yılmaz Atadeniz) Dr. Şeytan’ı oynadı. Dr. Şeytan, “Tanyant” madenini kullanarak bir robot icat eder. Amacı ürettiği robotlarla dünyayı ele geçirmektir. Ancak filmin sonunda kısa devre yapan robotu tarafından öldürülür. Çeko’nun (1970 – Çetin İnanç) konusu ise 1875 yılında Meksika’da geçmektedir. Ramon isimli eşkıya, köylülere türlü işkenceler yapmakta ve cinayetler işlemektedir.

Maskeli Beşler ve Maskeli Beşler’in Dönüşü’nde ise yine Ramon ismi ile Meksikalı bir general rolündedir. Kızıl Maske’de (1968 – Tolgay Ziyal) müze müdürü, Küçük Kovboy’da (1973 – Guido Zurli) çiftlik kahyası, Hakanların Savaşı’nda ise (1968 – Mehmet Arslan) Kubilay Han rolünü oynamaktadır.

Ömer Lütfi Akad tarafından 1966’da çekilen Hudutların Kanunu’nun konusu Güneydoğuda bir sınır kasabasında geçmektedir. Toprak verimsizdir ve tek geçim yolu kaçakçılıktır. Kaçakçı olmamak için direnen Yılmaz Güney’in aksine Erol Taş yani Ali Cello çareyi bu işte bulmuştur. Sınırdan kaçak hayvan geçirmektedir ancak sonunda bir çatışmada vurularak öldürülür.

1968’de Nuri Ergün tarafından çekilen “Dertli Pınar” ise Taş’ın ağa tiplemeleri için örnek gösterilebilir. Mahmutoğlu Hilmi Ağa köylünün toprağını çeşitli dalaverelerle hatta silah zoruyla elinden almakta ve çevresindeki herkese hükmetmektedir. Daha fazla toprağa sahip olma tutkusu saplantı haline gelmiştir.

Bunun için yapamayacağı şey yoktur. Fakat her şey planladığı gibi gitmez. Tüm çabasına rağmen sonunda yenildiğini anlar ve suçunu itiraf eder. Oyun düzeyinin vasat olduğu bu filmde Taş abartılı olduğu kadar da kontrolsüz bir oyun sergilemektedir.

1960 yapımı “Gecelerin Ötesi” oyunculuk kariyeri için önemli bir fırsat oldu. Bu film sayesinde Metin Erksan’la yeniden çalışma fırsatı buldu. Ekrem, bu filmde aynı çevreden gelen, farklı endişe ve tutkularını ortak bir eylemde birleştiren altı kahramandan birisidir. Uzun yıllar bir tekstil fabrikasında işçi olarak çalışmış geriye dönüp baktığında fazla bir yol alamadığını görmüştür. Bu ezik yaşantısından doğan bunalımı, isyanı onu diğer beş arkadaşı ile birlikte soygun fikrinde harekete geçirmiştir. Fakat sistemin hazırladığı son bu filmde de değişmemektedir.

Erol Taş’ın yer aldığı bir başka önemli yapım ise, Necati Cumalı’nın romanından 1963’de Metin Erksan tarafından filme alınan “Susuz Yaz” oldu. Bu filmde Hülya Koçyiğit ve Ulvi Doğan ile bir üçleme çizen Taş, Osman karakterini canlandırdı.

1964 yılında Orhan Elmas’ın yönettiği “Duvarların Ötesi” filminde oynadı. Filmde müebbet hapse mahkum edilen Babaç (Erol Taş), kendisi gibi müebbet yiyen ya da idamlık altı arkadaşı ile hapisten kaçar. Amaçları özgür olabilmek, koğuşun dışında rahat bir nefes alabilmektir. Ancak kendilerine seçtikleri sığınak da hapishaneden daha farklı değildir onlar için. Aslında nereye kaçarlarsa kaçsınlar her yer bir hapishanedir onlara. Çünkü sistem tarafından suçlanmış toplum tarafından da dışlanmaktadırlar.

Erol Taş, zaman zaman da olsa oynadığı iyi tiplerle seyirciyi şaşırtmıştır. 1967’de çekilen ve Türkan Şoray’la başrolü paylaştığı “Ana” filminde iyi bir karakteri canlandırmıştır. Yaptığı balık ağları ile geçimini sağlayan Şevket (Erol Taş), kan davası yüzünden ailesi ile birlikte köy köy dolaşmaktadır. Sinemanın kötü adamı olarak bilinen Taş, filmdeki Şevket tiplemesinde tamamen farklı bir karakter çizmektedir. Kanlısı rolündeki Kadir Savun’la sanki rolleri değişmiş gibidirler. Bu seyirci içinde çok alışılagemiş bir durum değildir. Yıllar süren takibin sonunda Şevket kanlısı Musa (Kadir Savun) tarafından vurularak öldürülür.

Bir başka örnek ise, 1992 yılında çekilen, Mehmet Tanrısever’in yönettiği “Sürgün” filmidir. Taş, sinemada rol bulduğu bu son filminde, Kurtuluş Savaşı’nı görmüş yaşamış eski bir çavuşu oynamaktadır. Üniformasını üzerinden hiç çıkarmayan Süleyman Çavuş, göğsünde taşıdığı istiklal madalyası ile de büyük gurur duymaktadır. Çatak köyüne gelen öğretmenin (Bulut Aras) yeniliklerine sıcak bakar, ona yardımcı olur. Hatta köyün muhtarına karşı onu savunur. Öğretmenin köyden sürgün edilmesini engellemek için köy halkıyla birlikte Kaymakamlığa gitse de bu işe yaramaz. Bunun üzerine çavuş gururla taşıdığı istiklal madalyasını çıkarır ve köyden ayrılan öğretmene verir.

Erol Taş, 8 Kasım 1998 tarihinde İstanbul’da geçirdiği bir kalp krizi sonucu vefat etti.

Filmleri

Hayat Kavgası

Devlerin Kavgası’nda

Seveceksen Yiğit Sev

Sırtımdaki Bıçak

Son Darbe

Cevriyem’de

Aslanların Dönüşü

Yedi Dağın Aslanı

İnce Cumali

Tutku

Toprağın Teri

İsyan’da

Maskeli Beşler

Maskeli Beşlerin Dönüşü’nde

Aslan Bey

Gelin Kız

Kanıma Kan İsterim

Öksüzler

Belalılar

Tatlı Nigar

Çayda Çıra

Alınyazısı

Susuz Yaz

Duvarların Ötesi

Gecelerin Ötesi

Acı Günler

Dokuz Dağın Efesi

Dikenli Yollar

Peçeli Efe

Şoför Nebahat

Köyde Bir Kız Sevdim

Dişi Kurt

Gecelerin Ötesi

Yılmayan Şeytan

Çeko

Maskeli Beşler

Maskeli Beşler’in Dönüşü

Kızıl Maske

Küçük Kovboy

Hakanların Savaşı

Mapushane Çeşmesi

Kanlı Kale

Efenin İntikamı

Konuşan Gözler

Hudutların Kanunu

Dertli Pınar

Gecelerin Ötesi

Susuz Yaz

Duvarların Ötesi

Ana

Sürgün

Sahildeki Ceset

İnce Cumali

Diyet

Ödülleri

1965 Antalya Altın Portakal Film Festivali, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü, Duvarların Ötesi

1968 Antalya Altın Portakal Film Festivali, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü, İnce Cumali

1975 Antalya Altın Portakal Film Festivali, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü, Diyet

İzmir Film Festivali, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü, Sahildeki Ceset

Turizm Bakanlığı, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü, Susuz Yaz

Meksika Accopulco Festivali, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü, Susuz Yaz

Özel hayatı

Erol Taş’ın ilk eşi Hafize Taş’tan Metin Tanju ve Güler-Gönül adında ikiz çocukları oldu. Eşinin 1965 yılında vefatından sonra Konya’nın ünlü yün tüccarlarından Süleyman Erşan’ın kızı ve aynı zamanda teyzesinin çocuğu olan Elmas Erşan ile evlendi.  Bu evliliğinden Müjgan adında bir kızı oldu.

(Haber7) Derleme – Nusret Odabaş

 

Exit mobile version