Filmlerin taş kalpli oyuncusu Erol Taş, gerçek yaşamında üç küçük çocuğuna hem annelik hem de babalık yaptı.
İşte Ses Dergisi’nde 1965’te çıkan bir makale
Erol Taş’ı, Cankurtaran’daki kahvesinde bulmuştuk. «Ben de şimdi evden geldim. Bugün çamaşır günü, hem de çocukları yıkamak istiyorum. Baktım sabun kalmamış, dışarıya çıkmak icap etti» diyordu.
Erol Taş, 3 yaşındaki oğlu Metin’i kendi elleriyle yıkıyor.Birlikte kahveden iki sokak ileride olan, «Şadırvan Çıkmazı»ndaki Erol Taş’ın evine doğru yürüyorduk. İşte o zaman Erol Taş birdenbire durdu. Üstü başı kir-pas içinde, durmadan ağlayan bir çocuğa gözü ilişmişti. «Neden ağlıyorsun yavrum?» derken çocuğun kirli yanaklarını iri elleri ile okşuyordu.
Erol Taş çocukları eskiden de severdi. Fakat o kara gününden sonra, bütün çocuklar onun kendi öz çocuğu olmuştu sanki…
Evin kapısından içeri girdiğimizde, çocuk sesleri kulaklarımızı doldurdu… Erol, «Çocuklar daha hiç bir şey bilmiyorlar. Annelerini hastanede sanıyorlar» dedi. Erol Taş’ın üç çocuğu var: Güler, Gönül ve Metin. Güler ile Gönül 6 yaşında ikiz kardeş. Bu yıl okula başladılar. Metin ise 3 yaşının içinde.
Çocuklar babalarını görünce sevindiler. Fakat, bizleri tanıyamamışlardı. Erol
Taş «Bir dakika, benim çamaşır suyu kaynamış olmalı» diyerek yanımızdan ayrıldı.
Filmlerin sert karakteri Erol Taş, önlüğünü giymiş, çocuklarının çamaşırlarını yıkarken…18 Ağustos 1965, Erol Taş için unutamayacağı kara günlerden biri
olmuştu:
Vakit akşam üzeri… Odadan çıkan hemşire, hastane koridorlarında dolaşan adama başıyla işaret ediyor: «Erol Bey gelir misiniz?»
Erol Taş odadan içeri piriyor. Uzun seneler aynı yastığa baş koyduğu karısı, kurtulamadığı amansız hastalığın pençesinde hayata gözlerini kapıyor… Ve artık Erol, çocuklarının hem babası, hem de annesi oluyor.
Küçük Metin ağlamaya başlamıştı. «Baba karnım acıktı» diye sesini duyurmaya çalışıyordu. Erol Taş bir taraftan masayı hazırlarken, «Çamaşır ve banyo günleri hep böyle oluyor. Yemek saati gecikiyor» diyordu. Masa hazırdı.
Çocuklar masanın etrafında yerlerini aldılar. Erol çocukların tabaklarını hazırladı. Hep beraber oturup yemeye koyuldular. Gönül, «Babacığım makarna çok güzel olmuş. Hep bize bundan pişir e mi?» diyordu. Erol da «Her gün makarna olur mu kızım. Sonra bıkarsın. Bugün kolayıma geldi. Onun için makarna pişirdim» diyordu.
Erol Taş ve çocukları parkta…Yemekten kalktılar. Erol çabucak bulaşıkları yıkadı. «Hadi bakalım şimdi uykuya» dedi. Çocuklar, önce nazlandılar. Fakat Erol kalktıkları zaman onları otomobille çocuk bahçesine götürmeyi vaat edince itiraz etmediler.
Erol Taş’ın çamaşır yıkaması da uzun sürmedi. Bir taraftan yıkadığı çamaşırları sıkarken, «Ben de kirlilerin çok fazla olduğunu sanıyordum» diyordu. Bu arada öğlen uykusundan uyanan Metin’in sesi duyuldu. Gönül ve Güler de uyanmıştı. Artık parktaki çocuk bahçesine gidebilirlerdi.
Dört kişilik «Taş» ailesi yerlerini aldılar. Ve çocuklar gözlerini açıp kapayıncaya kadar kendilerini Gülhane Parkı’nda buldular. Önce hayvanat bahçesi gezildi, sonra çocuk bahçesindeki salıncakta sallandılar, kaydılar, eğlendiler, eğlendiler…
Erol, çocuklarının yanında daima neşeli olmaya çalışıyordu. Bugüne kadar çeşitli yarışmalarda 7 defa mükafat almıştı. Ve en iyi karakter oyuncusu olarak gösteriliyordu. Fakat onun şöhretle parada pulda gözü yoktu… Çocuklarından başka hiçbir şeye aldırış etmiyordu. Zaman zaman boşluğa dalan gözlerinde üzüntü bulutlarını görmek mümkündü.
(Türk Nostalji)
EROL TAŞ KİMDİR?
Erol Taş, 28 Şubat 1926 tarihinde Erzurum’da dünyaya geldi. Henüz iki yaşındayken babası Hamza Bey’in ölümü üzerine annesi Nefise Hanım ile birlikte İstanbul’a taşındı. Ailesine yardım etmek için okuldan ayrıldı ve çeşitli işlerde çalıştı.
O dönem boksörlük de yapan Taş, 1947 yılında İstanbul ve Türkiye ikinciliğini kazandı. Aynı yıl askere gitti. Daha sonra Cankurtaran’da bir iplik fabrikasında çalışmaya başladı.
Sinemaya tesadüf sonucu girişi de bu sıralarda oldu. Erol Taş sinemaya girişini şöyle anlatmıştır:
“Lütfi Akad o bölgede bir film çekiyordu. Biz de işten kaytarıp çekimleri izliyorduk arkadaşlarla. Günlerce süren çekimlerden birinde mahallede oturan birkaç serseri, film ekibine musallat olup onları rahatsız etmeye başladı. Film ekibini korumak için birkaç arkadaşımla birlikte, serserilerle kavgaya giriştik ve Lütfi Bey’in yanında onlara bir güzel dayak çektik. Serseriler toz oldu tabi. Lütfi Akad daha sonra haber göndermiş bana, ‘Bir kavga sahnesi var, gelsin oynasın’ diye. Böylece sinema hayatım başladı. Filmdeki rolümü diğer yönetmenler de beğendi ve ardı ardına teklifler gelmeye başladı.”
Sinemaya ilk 1957 yılında Mümtaz Alpaslan’ın çektiği “Acı Günler” filmiyle girdi. Başlangıçta filmlerde figüranlık ve küçük roller ile görüldü. Daha sonra kısa zamanda yıldızı parladı. Bir yıl sonra Dokuz Dağın Efesi (1958 – Metin Erksan) filmde bir çobanı canlandırdı. Bu filmi takip eden yıllarda ise, Dikenli Yollar (1958 – Nişan Hançer), Peçeli Efe (1959 – Faruk Kenç), Şoför Nebahat (1960 – Metin Erksan), Köyde Bir Kız Sevdim (1960 – Türker İnanoğlu), Dişi Kurt (1960 – Ömer Lütfi Akad) ve Gecelerin Ötesi (1960 – Metin Erksan) gibi pek çok filmde çeşitli karakterleri canlandırdı.
Yılmayan Şeytan filminde (1968 – Yılmaz Atadeniz) Dr. Şeytan’ı oynadı. Dr. Şeytan, “Tanyant” madenini kullanarak bir robot icat eder. Amacı ürettiği robotlarla dünyayı ele geçirmektir. Ancak filmin sonunda kısa devre yapan robotu tarafından öldürülür. Çeko’nun (1970 – Çetin İnanç) konusu ise 1875 yılında Meksika’da geçmektedir. Ramon isimli eşkıya, köylülere türlü işkenceler yapmakta ve cinayetler işlemektedir.
Maskeli Beşler ve Maskeli Beşler’in Dönüşü’nde ise yine Ramon ismi ile Meksikalı bir general rolündedir. Kızıl Maske’de (1968 – Tolgay Ziyal) müze müdürü, Küçük Kovboy’da (1973 – Guido Zurli) çiftlik kahyası, Hakanların Savaşı’nda ise (1968 – Mehmet Arslan) Kubilay Han rolünü oynamaktadır.
Ömer Lütfi Akad tarafından 1966’da çekilen Hudutların Kanunu’nun konusu Güneydoğuda bir sınır kasabasında geçmektedir. Toprak verimsizdir ve tek geçim yolu kaçakçılıktır. Kaçakçı olmamak için direnen Yılmaz Güney’in aksine Erol Taş yani Ali Cello çareyi bu işte bulmuştur. Sınırdan kaçak hayvan geçirmektedir ancak sonunda bir çatışmada vurularak öldürülür.
1968’de Nuri Ergün tarafından çekilen “Dertli Pınar” ise Taş’ın ağa tiplemeleri için örnek gösterilebilir. Mahmutoğlu Hilmi Ağa köylünün toprağını çeşitli dalaverelerle hatta silah zoruyla elinden almakta ve çevresindeki herkese hükmetmektedir. Daha fazla toprağa sahip olma tutkusu saplantı haline gelmiştir.
Bunun için yapamayacağı şey yoktur. Fakat her şey planladığı gibi gitmez. Tüm çabasına rağmen sonunda yenildiğini anlar ve suçunu itiraf eder. Oyun düzeyinin vasat olduğu bu filmde Taş abartılı olduğu kadar da kontrolsüz bir oyun sergilemektedir.
1960 yapımı “Gecelerin Ötesi” oyunculuk kariyeri için önemli bir fırsat oldu. Bu film sayesinde Metin Erksan’la yeniden çalışma fırsatı buldu. Ekrem, bu filmde aynı çevreden gelen, farklı endişe ve tutkularını ortak bir eylemde birleştiren altı kahramandan birisidir. Uzun yıllar bir tekstil fabrikasında işçi olarak çalışmış geriye dönüp baktığında fazla bir yol alamadığını görmüştür. Bu ezik yaşantısından doğan bunalımı, isyanı onu diğer beş arkadaşı ile birlikte soygun fikrinde harekete geçirmiştir. Fakat sistemin hazırladığı son bu filmde de değişmemektedir.
Erol Taş’ın yer aldığı bir başka önemli yapım ise, Necati Cumalı’nın romanından 1963’de Metin Erksan tarafından filme alınan “Susuz Yaz” oldu. Bu filmde Hülya Koçyiğit ve Ulvi Doğan ile bir üçleme çizen Taş, Osman karakterini canlandırdı.
1964 yılında Orhan Elmas’ın yönettiği “Duvarların Ötesi” filminde oynadı. Filmde müebbet hapse mahkum edilen Babaç (Erol Taş), kendisi gibi müebbet yiyen ya da idamlık altı arkadaşı ile hapisten kaçar. Amaçları özgür olabilmek, koğuşun dışında rahat bir nefes alabilmektir. Ancak kendilerine seçtikleri sığınak da hapishaneden daha farklı değildir onlar için. Aslında nereye kaçarlarsa kaçsınlar her yer bir hapishanedir onlara. Çünkü sistem tarafından suçlanmış toplum tarafından da dışlanmaktadırlar.
Erol Taş, zaman zaman da olsa oynadığı iyi tiplerle seyirciyi şaşırtmıştır. 1967’de çekilen ve Türkan Şoray’la başrolü paylaştığı “Ana” filminde iyi bir karakteri canlandırmıştır. Yaptığı balık ağları ile geçimini sağlayan Şevket (Erol Taş), kan davası yüzünden ailesi ile birlikte köy köy dolaşmaktadır. Sinemanın kötü adamı olarak bilinen Taş, filmdeki Şevket tiplemesinde tamamen farklı bir karakter çizmektedir. Kanlısı rolündeki Kadir Savun’la sanki rolleri değişmiş gibidirler. Bu seyirci içinde çok alışılagemiş bir durum değildir. Yıllar süren takibin sonunda Şevket kanlısı Musa (Kadir Savun) tarafından vurularak öldürülür.
Bir başka örnek ise, 1992 yılında çekilen, Mehmet Tanrısever’in yönettiği “Sürgün” filmidir. Taş, sinemada rol bulduğu bu son filminde, Kurtuluş Savaşı’nı görmüş yaşamış eski bir çavuşu oynamaktadır. Üniformasını üzerinden hiç çıkarmayan Süleyman Çavuş, göğsünde taşıdığı istiklal madalyası ile de büyük gurur duymaktadır. Çatak köyüne gelen öğretmenin (Bulut Aras) yeniliklerine sıcak bakar, ona yardımcı olur. Hatta köyün muhtarına karşı onu savunur. Öğretmenin köyden sürgün edilmesini engellemek için köy halkıyla birlikte Kaymakamlığa gitse de bu işe yaramaz. Bunun üzerine çavuş gururla taşıdığı istiklal madalyasını çıkarır ve köyden ayrılan öğretmene verir.
Erol Taş, 8 Kasım 1998 tarihinde İstanbul’da geçirdiği bir kalp krizi sonucu vefat etti.
Filmleri
Hayat Kavgası
Devlerin Kavgası’nda
Seveceksen Yiğit Sev
Sırtımdaki Bıçak
Son Darbe
Cevriyem’de
Aslanların Dönüşü
Yedi Dağın Aslanı
İnce Cumali
Tutku
Toprağın Teri
İsyan’da
Maskeli Beşler
Maskeli Beşlerin Dönüşü’nde
Aslan Bey
Gelin Kız
Kanıma Kan İsterim
Öksüzler
Belalılar
Tatlı Nigar
Çayda Çıra
Alınyazısı
Susuz Yaz
Duvarların Ötesi
Gecelerin Ötesi
Acı Günler
Dokuz Dağın Efesi
Dikenli Yollar
Peçeli Efe
Şoför Nebahat
Köyde Bir Kız Sevdim
Dişi Kurt
Gecelerin Ötesi
Yılmayan Şeytan
Çeko
Maskeli Beşler
Maskeli Beşler’in Dönüşü
Kızıl Maske
Küçük Kovboy
Hakanların Savaşı
Mapushane Çeşmesi
Kanlı Kale
Efenin İntikamı
Konuşan Gözler
Hudutların Kanunu
Dertli Pınar
Gecelerin Ötesi
Susuz Yaz
Duvarların Ötesi
Ana
Sürgün
Sahildeki Ceset
İnce Cumali
Diyet
Ödülleri
1965 Antalya Altın Portakal Film Festivali, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü, Duvarların Ötesi
1968 Antalya Altın Portakal Film Festivali, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü, İnce Cumali
1975 Antalya Altın Portakal Film Festivali, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü, Diyet
İzmir Film Festivali, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü, Sahildeki Ceset
Turizm Bakanlığı, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü, Susuz Yaz
Meksika Accopulco Festivali, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü, Susuz Yaz
Özel hayatı
Erol Taş’ın ilk eşi Hafize Taş’tan Metin Tanju ve Güler-Gönül adında ikiz çocukları oldu. Eşinin 1965 yılında vefatından sonra Konya’nın ünlü yün tüccarlarından Süleyman Erşan’ın kızı ve aynı zamanda teyzesinin çocuğu olan Elmas Erşan ile evlendi. Bu evliliğinden Müjgan adında bir kızı oldu.
(Haber7) Derleme – Nusret Odabaş