Yeni bir partinin kurulması bekleniyordu. Bugünleri de gördük dedirtecek şekilde beklenen partinin kurulacağı gizli kapaklı ilan edildi.
Partinin programı dahil her şey hazır. Ama kurucuların ismi mahfuz. Şimdilik açıklanmayacağı ve 18 Mart tarihinde Çanakkale’de açıklanacağı belirtiliyor. Halk arasında gizli saklı iş yapanın aşikâr doğum yapmasına dair bir söz vardır. Bu durum tam da ona benziyor.
Umarım bunun arkasından her kesin tahmine ettiği gibi, Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan ile Ak Partinin kırgınlarından oluşan bir grup çıkmaz.
Bir Nisan şakasına benzeyen veya 23 Nisan Partisine yakışacak, çocukça, saçma sapan bir parti kuruluşunu tertemiz bir siyasi geçmişi, devlet ve siyaset kariyeri olan bu insanların hiçbirine böyle bir şeyi yakıştıramam. Bu konuda haklı çıkacağımı umuyorum. Aksi olursa gerçekten çok üzülürüm. Bekleyip, göreceğiz.
Böyle siyasi olayları ve toplumsal gelişmeleri geçmişi ile birlikte değerlendirmeden bugünkü hali ile fikir yürütmemiz bizi her zaman doğru sonuca ulaştırmaz.
Çünkü bu derece kaygan bir ortam da muamma gibi yeni bir partinin kurulmasını, Cumhur ve Millet İttifaklarının alt yapılarını bilmeden, sadece bugün şartlar gerektirdiği için kurulmuş ittifaklar ve siyasi partiler olarak değerlendirdiğimiz de resmin büyüğünü göremeyiz.
Cumhur İttifakının ilk temeli 1991 yılında Rahmetli Erbakan ve Türkeş tarafından atıldı. Fakat tabanları aşağı yukarı ayni hassasiyetlere sahip fakat küçük nüans farkları ile birbirinden ayrılan tabanlarında kaynaşmaya ve sevince vesile olan bu ittifak elli iki gün sonra dağıldı.
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçimi ile yaşanan 367 krizinin kaosa dönüşmemesi için tekrar başlayan Cumhur ittifakı sağlam temeller üzerine kurulmaya çalışılıyor. Bu nedenle de, sorun olabilecek her sözün ve davranışın üzerine lider kadrosunca hemen üzerine gidilip kesin çözüm neyi gerektiriyorsa o yapılarak sorun giderilmeye çalışılıyor.
Bunun için, Cumhur İttifakında küçük tartışmalar haricinde çok büyük bir çatlak yaşanmıyor. Çünkü her iki tarafta çok önemsedikleri için en küçük bir olaya müdahale edip sorunu çözüyorlar. Çözülemeyen konular ise tarafların ihracı ile son buluyor.
31 Martta yapılacak olan Mahalli İdareler seçimi öncesi, yerelde ki ittifaklar da yörenin, siyasi yöneticilerin basiretsiz ve koltuk merkezli düşünülmesi ile küçük te olsa sıkıntılar yaşanıyor. Ayni zaman da pek alışık olmadığımız eksen kaymalarına ve partiler arasında yapılan ittifaklara şahit oluyoruz.
Mersin’de Millet İttifakı İP, YSK müracaatını zamanında yapmayınca devreye DP giriyor ve hülle ile olayı çözmeye çalışıyorlar. CHP’den aday olamayanlar da yangından mal kaçırırcasına DSP’den aday olmak için müracaatta bulunuyorlar.
İP ’de dağılma süreci hızlandı. Millet İttifakında DSP çatlakları oluşmaya başladı. Ak Partinin içinde de azımsanmayacak kadar, koltuk ve makam sevdalısı menfaatperestlerin oluşturduğu bir memnuniyetsizlik var. Ayni zamanda, ekonomik ve tarım ile ilgili uç veren sıkıntıların üzerine Cumhur İttifakında, gedik açma adına yeni bir partinin muamma bir şekilde kuruluşu gerçekten anlamlıdır.
Bu olay ister istemez insanın aklına tarihe “Patalya Vakası” olarak geçen siyasete dizayn ve ayar verme çalışmalarını getiriyor.
22 Temmuz 2007 seçimlerinden önce Cumhuriyet mitingleri ile desteklenen ve Ak Patiye karşı alternatif siyasi oluşum oluşturma ve siyasi senaryo üretmek adına yapılan, o gün için “ Kızıl Elma” olarak tarif edilen CHP- MHP Koalisyonu ekseninde büyük siyasi mutabakat oluşturulması için çalışmalar başlatıldı.
Yavuz Donat ve Şamil Tayyarın ifadelerine göre, 100 siyaseten etkili kişi ile 10 eski bakanın katıldığı bu toplantılarda, Hurşit Tolon, Şener Eruygur, Yaşar Okuyan, Mehmet Haberal, Kamran İnan, Ufuk Söylemez, Yılmaz Büyükerşen, Halit Dağlı, Şükrü Sina Gürel, Ayfer Yılmaz Patalya Ankara’da oteller zincirin de toplanarak her türlü imkanı kullanarak yapmış oldukları siyaset mühendisliği çalışmaları “Patalya Vakası” olarak siyaset gündemine girmişti.
Bugünde böyle bir olayla karşı karşıyayız. Ama dediğim gibi, bu girişimi Abdullah Gül veya Ahmet Davutoğlu ekibinin yapabileceğine ihtimal vermiyorum.
Trafik kazasında olduğu gibi siyaset kazalarında da haklı olmak her zaman anlam ifade etmiyor. Bu şekil bir siyasi girişimde, haklı ama siyasi mevta ve bir bölenler hareketi olarak siyaset tarihimize geçecektir.