Ya siyaset, ya da sahibi değişmeli

16_b-9

Göstergeler kötüleşmeye devam ediyor. Temel sebep belli. Dışlanan millî siyaset yerine ideolojik siyasetin gelmesiyle içeride kavga, dışarıda düşmanlıklarla kuşatıldık. Ekonomi borç batağına saplandı. Yılda 260 milyar dolar borcu nasıl ödeyeceğiz diye düşünürken, toplam borcumuz 276 milyar dolar arttı. Kurtuluş için atılan gündelik adımlar, açıklamalar ve uygulamalar çare olmadı. Ülkemizin notu iyice düşürüldü. Rahatça, borcu borçla ödeme dönemi kapandı; IMF kapısı gösterildi. Ancak, Cumhuriyet tarihinde bir defada en büyük borç alan ikinci iktidar oldukları halde, ağır şekilde suçladıkları IMF’ye müracaat için beklemedeler.

Ekonomi yönetimine örnek olması bakımından bir yıl önceki, 30 Temmuz 2017 tarihli Resmi Gazete’deki haberi özetleyelim: “Et ve Süt Kurumu sıfır gümrük vergisiyle 500 bin canlı büyükbaş hayvan, 475 bin canlı koyun ve keçi, 75 bin ton taze veya soğutulmuş büyükbaş hayvan eti, 20 bin ton da çeyrek karkas et ithal edebilecek. Çeyrek karkas et için bu yılın sonuna kadar, canlı büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar ile büyükbaş hayvan eti için de gelecek yılın sonuna kadar süre verildi.

Ayrıca, Toprak Mahsulleri Ofisi sıfır gümrük vergisi ile 750 bin ton buğday ve mahlut, 700 bin ton arpa, 700 bin ton mısır, 100 bin ton pirinç ithal edecek. Buğday ve arpa için 31 Mayıs 2018, mısır için 31 Temmuz 2018, pirinç için de 31 Ağustos 2018’e kadar süre verildi.”

Meslek kuruluşları ve Ziraat Mühendisleri Odası, kararın “yerli üreticiyi bitireceğine” dikkat çekti. Aldıran olmadı. Eğer sıfır gümrükle kaybedilen vergiler ve dövizlerle üreticilerimiz desteklenseydi, rekabet gücü kazanan yerli üretim gelişecek, ithalat asgariye inecekti. Israr edilen bu yanlış, özel siyaset hesaplarının ve rantın gereği olarak yapılmışsa, faturasını da üreticinin ve millî ekonominin çekeceği aşikârdır. 

Özellikle hububat ithalatının hasat zamanına rastlaması ise çok dikkat çekicidir. Bunun anlamı, yerli ve millî üreticiyi cezalandırmak, yabancıları desteklemekten başka ne olabilir? Bu yüzden yabancı ham madde ithalatına gidilmesi sonucunda, cari açık büyük boyutlara ulaştı. Öyle ki, ithal edilen ham madde ve yarı işlenmiş maddelere ödenen döviz, bütün ihracatımızı aştı. Demek ki, ithal ham maddeleri işleyerek iç ihtiyacımızda da kullandık. Makro dengelerin bozulmasının temelinde bu yanlış politika yatmaktadır.

Suriye-Irak derken…

Hatırlayalım, seçimlerde ve sonrasında:

“Kandil’in eteklerine ulaştık, tepeye bayrağımızı dikmeye az kaldı…

İkinci Kandil sayılan Sincar’a girmeye başladık. Kandil, Sincar, oraya da operasyonlarımızı başlattık. 20 uçağımızla 14 önemli noktayı yok ettik. Vurdular döndüler, bitmedi devam edecek. 

Sınırların terörden temizlenmesi konusunda en önemli adım olarak görülen ve terörün kalesi denilen Mümbiç’e Türk askeri ilk kez giriş sağladı. ABD ile yapılan görüşmeler neticesinde PKK’nın çekilmesi konusunda varılan mutabakatın ardından Mehmetçik Mümbiç’e kuzey ve batı istikametten girip devriye gezmeye başladı. Mümbiç’de…

Denilmedi mi? Peki, Kandil, Sincar, Mümbiç, İdlib ve diğerleri ne oldu? Türk Milletinin hassasiyetlerine hitap edip oy toplamak mümkün, ama gerçekler değişmiyor. Gelen haberlere göre Suriye’de ve Irak’ta çivilenip kaldık, bekliyoruz. Çözüm için Suriye hükümeti ile anlaşmanın şart olduğu, ayan beyan ortada. Ama “hayır”da direniyoruz. Neden? Suriye’de “Selefi” ve “İhvan” özerk bölgeler kurma uğruna, her şey göze alınıyor? Bu Suriye’nin parçalanması ve İsrail’in önünün açılması değil mi? Rusya, Suriye ile birlikte harekete geçti, İdlib’i bombalıyor. Anlaşılan o ki, Suriye İdlib’e hâkim olup güvenliği sağlayacak.

Korkumuz, bu teröristlerin ve yüz binleri aşan sivillerin Afrin üzerinden Türkiye’ye “sığınmacı” olarak akın etmesinde. Şu anda ülkemizde 4 milyondan fazla Suriyeli var. 50 binine vatandaşlık verildi. 120 bini sırada. Bütün bunlar neyin nesi? Bir yandan bölücü teröre şehitler verirken, ekonomik felaketle uğraşırken öbür yandan nüfus yapımızı bozacağı, çok yönlü ve büyük boyutlu güvenlik sorununa yol açacağı belli olan gelişmelere karşı neden tedbir alınmıyor? Türk Milletine yazık değil mi? Yönettiği milletin haklarını korumayan bir zihniyetin diğer toplulukların haklarını korumaktan bahsetmesi, ne kadar samimi olabilir?

Trump’la Tahterevalli mi?

Trump da, Erdoğan da, seçimler için bu oyunu oynuyor olabilir. Çocuksu meydan okumalar, ara biraz soğudukça twitter atmalar, sözcüler aracılığı ile “kavga”yı soğutmadan sürdürme gayretleri, arada bir “stratejik ortaklıktan” bahsetmeler, “ver papazı, al papazı” söylemleri, gerçekten anlaşılır gibi değil. Bu işin aslı nedir, merak konusu. Yakında görevden alınan ABD Dışişleri Bakanı Tiylerson şöyle demiş; “Türkiye ile ana hedeflerimiz bir.”

ABD siyasileri arasında ciddiyetiyle tanınan Tiylerson doğru söylemiş olabilir. BOP çerçevesinde Irak, Suriye, İran ve Türkiye’de federasyon adı verilen çok ortaklı devlet kurulmasında mutabakat yok muydu? Ana hedef bir olabilir, ama bu özerk bölgeleri kuracakların kimliği ne olacak? Selefiler mi, yoksa bölücü terör unsurları mı?

Belki de ihtilafın can damarı burada. Ne dersiniz?   

Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz. 

Exit mobile version