Vincent Van Gogh yani tam adıyla Vincent Willem Van Gogh Hollanda asıllı bir ressamdır.30 Mart 1853 tarihinde, Hollanda’nın güneyindeki Brabant bölgesinde, Groot-Zundert köyünde dünyaya geldi. Babası bir köy papazıydı. Her şeyi geç anlamasından dolayı okuldan alındı ve okul hayatı sona erdi.
16 yaşında babasının desteğiyle La Haye’deki resim galerisinde memuriyet görevine başladı. Daha sonra ise Brüksel’deki Goupil Galerisi’nde çalıştı ve 1873’te Londra şubesine ataması yapıldı.
Van Gogh Vincent Londra Goupil Galerisi’nde çalışırken, 22 yaşında ev sahibinin kızı Ursula Loyer’e aşık oldu ancak evlilik teklifine olumlu cevap alamayınca Londra’yı terketti.
Sokakları dolaşmaya ve resim yapmaya başladı. Bir süre sonra Etten şehrine, ailesinin yanına yerleşti. Dul kuzeni Kate’i uzun zaman sonra görünce ona duygusal bir şeyler hissetmeye başlamıştı. Ancak Kate de Vincent’in evlenme teklifini reddetti. Bir kez daha hayalleri yıkıldı. Ancak resim yapmaktan vazgeçmedi. 1883’e kadar La Haye’de kalarak, akrabası olan, ünlü ressam Mauve’den resim dersleri aldı.
1883 Eylül’üne kadar La Hayde’de kaldı ve ilk yağlı boya resimlerini burada yaptı.Babası 1886 Ocak’ında ölünce Anvers‘e giderek Anvers Akademisi‘nde çalışmaya başladı. İki ay sonra da Paris’e kardeşi Theo’nun yanına gitti. Kardeşinin yardımıyla Paris’te, Pissarro, Degas, Toulosse-Loutrec ve Gauguin gibi ünlü ressamlarla tanışmaya başladı. Alıştığı çevre dışında bir çevre olduğu için insanlarla olan ilişkisinde sorunlar yaşamıştır. İçindeki sevgiyi kelimelerle değil boyalarla anlatmak zorunda kalmıştı.
Paris’te canlı renkleri, sinirli ve kıvrak çizgileriyle, iki yüzü aşkın tablo yaptı. 1888’de Güney Fransa’nın Arles kasabasına yerleşti ve en ünlü resimlerini burada yaptı.
1888 Ekim’inde dostu Gauguin de, daveti üzerine Van Gogh’un yanına geldi. Van Gogh, Gauguin’e büyük hayranlık duyuyordu ama başka bir insanla bu kadar içiçe yaşmaya alışık değildi ve üstelik kendini iyice içkiye vermişti. Gauguin de Van Gogh’un tutkulu kişiliğinden rahatsız olmaya başlamıştı. Van Gogh, resim yaparken, boyayı paletin üzerine değil doğrudan tüpten tuval üstüne sıkıyor ve parmaklarıyla eziyordu. Bazen de boyayı yiyor ya da yemeğinin içine sıkıyordu.
Bir gece elindeki ustura ile Gauguin’i ölümle tehdit etti ve atölyesine gidip kendi kulağını kesti. Bir rivayete göre kestiği kulağını genelevde çalışan bir kadına hediye etti. Bu olay üzerine Theo, onu iki haftalığına Arles Hastanesi’ne yatırdı. 1890 başında evine dönerek kendi kesik kulaklı portresini yaptıysa da, kısa süre sonra yine hayaller görmeye başladı ve aynı hasteneye kaldırıldı. İki ay sonra da kendi isteği ile Saint Remy Akıl Hastnesine yattı.
Bu dönemi sanatı için oldukça verimli oldu.
27 Temmuz 1890‘da tarlalarda resim yaparken bir akşam üzeri tabancasıyla kendini karnından vurdu.Theo hemen Auvers’e geldi fakat Van Gogh, tedavi edilmek istemedi ve 2 gün sonra kardeşinin kulağına ”sefalet asla bitmeyecek” diyerek son sözünü fısıldadıktan sonra öldü.
37 yaşında ölen Van Gogh’un sanatı, çağdaş resim anlayışının yaratılmasında başlıca rölü oynamış, böylece kendisinden önceki çağların sağlam sanılan, doğa resminde, yansıtılmasına sıkı skıya bağlı resim geleneklerine de en etkili darbeyi indirmiştir.
Van Gogh’un iç dünyasını anladığımız Theo’ya yazdığı mektuplarından birindeki şu sözleri, sanat anlayışını açık seçik ortaya koymaktadır: ”Ben, gözlerimin önünde olanı olduğu gibi vermekten çok, boyayı kendime göre bir amaçla, anlatmak istediğimi daha bir kuvvetle dile getirmek için kullanıyorum.”
On yıl civari bir süre içerisinde 2100 kadar resmin yaratıcısı olmuştur ve bu resimlerin birçoğunu yaşamının son iki yılında yapmıştır. Van Gogh, eserlerinde genellikle manzara, natürmort, portre ve otoportre üzerinde çalışır. Van Gogh’un resimleri ayıran ise cesur renkler ve fevri fırça darbeleridir.
Eserleri;