Bağlarbaşı’nda bağlar, Fıstıkağacı’nda fıstık ağaçları varmış. Şimdi her ikisi de yok. Yerine binalar var. Nerede o eski günler diyerek iç çekmenin kimseye faydası yok. Başka bir frekansa geçelim. Mahallenin kedisi bol, köpeği az. Köpekler genelde Fethi Paşa Korusu’nun civarında öbekleniyor. Sabahın erken saatlerinde önce martılar mesaiye başlıyor bet sesleriyle. Sonra kargaların sesi duyuluyor. Sonunda serçeler şakımaya başlıyor. Kedilerin sesi soluğu çıkmıyor. Hayvan namına arada bir kirpileri de gördüğümüz oluyor. Telaşlı telaşlı yürüyorlar.
Ağaç bilgim zayıftır. Ancak meyvesinden anlarım hangi tür olduğunu. Yazın dutlar dökülmeye başlamıştı. Toplayan yok. Çocuklar da ilgilenmiyorlar artık meyve ağaçlarıyla. Şimdi ise etrafı galvaniz perdeyle çevrilmiş bir müstakbel inşaat alanındaki ceviz ağacı meyvelerini döküyor. Yeşil kabuklar çatlamış. Uzun süredir aşıları bakımı yapılmadığı için cevizleri de kötü. Sokağa dökülüyor. Kargalar gagalarına alıp yukarıdan fırlatıyor. İçi kof genelde. Ya da yenilecek kıymette değil. Yine de ceviz ağacı olarak tavsif edilmelerine mâni değil. Peki cevizleri nereden alacağız? Mahalle pazarındakiler ilk akla gelen seçenek, araya nemli cevizleri sokuşturmasalar daha iyi olacak. Berberinden kasabına mahalle esnafının kapısının önünde çuvalla sattığı cevizler de var. Kırılmamış cevizler. Tokat Köy cevizi diye yazınca Beykoz’daki Tokatköy mü diye düşündüm. Ama Tokat’ın köylerinden gelen ceviz. Fıstıkağacı’nın cevizleri toplanmayarak bozuluyor ve Tokat’tan ceviz geliyor. Marketlerde de artık hem ceviz içi hem de kabuklu ceviz bulunuyor. Herhalde kabuklu hali, “organik” olmasına dalalet ediyor. Dut ağaçları cevizler kadar şanslı değil. Arabaların üzerine dökülen dutlar keyif kaçıran bir leke olarak görülüyor. Önce sessiz sedasız budanıyor sonra da buharlaşıp aramızdan kayboluyor. İnşaat başlayınca ceviz ağacının akıbeti ne olacak onu bilmiyorum. Belki Ceviz Ağacı Evleri diyerek daha fazla paraya satmaya çalışırlar. Bir komşu gibi gördüğüm ceviz ağacının akıbeti nasıl bir gelecekte yaşayacağımızın da ipucunu verecek.
Evin diğer tarafına kayıyor gözüm. Başka bir mevsim, Bülbülderesi Mezarlığı’nın sessizliği servilerin içinde yaprak dökmeyen ölüm mevsimi hüküm sürüyor. Park halindeki arabanın üzerindeki kediler uykuya dalmış ve sonbaharın tadını çıkarıyor. İnşaat mevsimi başlayınca, ağaçların mevsiminin tadı kaçıyor. Bu kadar nüfus nerede kalsın diye düşünebilirsiniz de. Ağır adımlarla Üsküdar’a iniyorum, Selman Ağa Camii’nin etrafındaki gecekondu dükkanlar temizlenmiş, tarihin yüzü gözü açılmış. Yeni Valide Camii’nin çınarları yapraklarını dökmeye hazırlanıyor. Kırışıkları olan yıllarla yaşlanmış ihtiyar gibi Üsküdar. Bir elinde bastonuyla kimseye yük olmadan yolunda yürüyor. Minneti yok ama yokuşta yorulunca yanında kendini yukarı çıkarmayı teklif edeni de geri çevirmiyor. Yaşadığının son baharı olduğunu bilse de baharın şükrünü eda ediyor.
Gündemin hızla aktığı gazetenin sayfalarında siz kıymetli okurlarla bir tatlı huzur niyetine işte böyle buluşuyor.
Halil İbrahim İZGİ 23 Eki 2018
Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik‘te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.
Yeni Birlik Gazetesi’ni Gazete Bayilerinden Temin Edebilirsiniz.