Tutsak Türkler konusunda Türk Milliyetçilerinin duruşu

14310_b-9

                Türk’ü düşündüğümüz, Türk’ün kaygısını içimizde duyduğumuz, Türk’ün özgür ve bağımsız olmasını istediğimiz, Türk’ün yükselmesini ülkü edindiğimiz için kendimize Türkçü diyoruz. Elbette Türk milletini, bugünkü Türkiye’nin sınırları belirlemiyor. Yalnız Türklerin değil birçok milletin sınırları da siyasi sınırlar ile örtüşmez. Hemen hemen her milletin, siyasi sınırları dışında millettaşları vardır.

                Türkler, çok hareketli bir millet olduğu için, Uzak Doğu’dan Avrupa’nın ortalarına, Sibirya içlerinden Kuzey Afrika’ya dek uzanan bir coğrafyada, çok defa efsanevi, bazen de dramatik maceralar yaşadıkları için neredeyse dünyanın her tarafında izler bırakmışlardır. Sadece izler değil, tarihî ana yurtta ve yurt hâline getirdiğimiz topraklarda milyonlarca Türk de bıraktık. Onlar bizim soy kardeşlerimiz, dil kardeşlerimiz, kültür ve din kardeşlerimizdir. Hiçbir insan kardeşine ilgisiz kalamayacağı gibi hiçbir millet de kardeşlerine ilgisiz kalamaz. Türk isek Türk’le ilgileneceğiz, o kadar.

                Sınırlarımızın dışında kalan Türklerle ilgilenirken tabii ki siyasi, iktisadi, stratejik şartları düşüneceğiz. Bu cümleyi kurmak, eskilerin tabiriyle belki de zaittir, yani fazladır, gereksizdir. Ancak Türkiye’de soydaşlarla ilgilenmeye karşı öyle yoğun ve dehşetli bir karşı propaganda var ki bu tarz cümleleri kurmaya mecbur kalıyoruz.

                Türk milliyetçileri, haydi adlı adınca söyleyelim Turancılar yıllardan beri soydaşlarımızın davasını dile getirdiler. Özellikle Sovyetler Birliği’nde ve Çin’de tutsak olan Türkler hakkında Türkçülerin yazdığı kitap ve yazılar bir kütüphane oluşturacak kadar çoktur. Popüler yazılardan ilmî araştırmalara dek binlerce ciltlik bir edebiyat oluşmuştur. Bu konuda Devlet Arşivleri’nin yayımladığı, yazı ve kitapların sadece künyelerini içine alan bibliyografya kitabı dahi birkaç büyük cilttir.

                1990’ların başında Sovyetler Birliği parçalandı ve beş bağımsız Türk devleti ortaya çıktı. Bu olayda Türkiye’nin rolü yok denecek kadar azdır. Baş rol ABD’nindir. ABD, önce Komünist Çin’i tanıyıp Birleşmiş Milletler’e alınmasını sağlayarak komünist dünyayı ikiye böldü. Sonra yıldız savaşlarında bastırarak, Sovyetler’in ekonomik gücünün çok zayıf olduğunu bütün dünyaya ve Rusların kendilerine gösterdi. Bunların yanında Almanya’da kurduğu Hür Avrupa ve Azatlık Radyosu ile yıllarca o bölgelere onların dillerinde yayın yaptı.

                Elbette ABD bütün bunları bizim için yapmadı. Kendisi için, kuvvetler mücadelesinde öne geçmek için yaptı. Türkiye, ABD bunları kendisi için yaptı diye düşünmedi ve bağımsız Türk cumhuriyetleri ile hemen siyasi, iktisadi ve kültürel ilişkiler kurdu. Çok da iyi etti.

                Peki bundan sonra ne olacak? Rusya’da, Çin’de ve İran’da hâlâ milyonlarca tutsak Türk var. Irak’ta, Suriye’de, Balkan ülkelerinde de, bir kısmında milyonları, bir kısmında yüz binleri aşan Türk var. Elbette bunlarla ilgilenmeye devam edeceğiz. Devletimiz ilgilenmiyorsa biz ilgileneceğiz. Hani o “Sizin bilmediğiniz şeyler var.” diye kasılarak ortalıkta dolaşan; işleri, yüzlerine gözlerine bulaştıran derin filan dedikleri devlet kuruluşları var ya, biz Türk milliyetçileri onlara rağmen ve onlara da öğretmeye çalışarak, kamuoyu oluşturmaya devam edeceğiz. 

                ABD, Sovyetler Birliği’ne karşı kazandığı güç mücadelesine devam ediyor; kendisine rakip olabilecek devletleri sıkıştırıyor. Bu arada Türkiye’ye de yapmadığını bırakmıyor. Türkiye’yi bölmek istediği açıktır. Irak’ta bir Kürdistan kurmuştur. Suriye’de de kurmaya çalışmakta, YPG’yi silahlandırmaktadır. Bu iki oluşumda Türkiye’yi yönetenlerin, haydi en hafif tabirle söyleyelim, kusurları da açıktır. Açılım politikalarıyla PKK’nın güç kazanmasını sağlayanlar, ABD’den çok Türkiye’yi yönetenlerdir.

Türk milliyetçileri, Türkiye’yi yönetenlerin yanlış politikalarına da, ABD’nin Türkiye için oynadığı oyunlara da şiddetle karşı durmalıdırlar. Durmaktadırlar da. Ancak bu karşı duruş, Rusya ve Çin’e kayıtsız şartsız teslim olmak anlamına gelmemelidir. Vaktiyle NATO’ya girerken yaptığımız hataları yapıp yakamızı kaptırmamalıyız. Çin’den, İran’dan, Rusya’dan, ülkelerinde yaşayan Türklerin hesabını sormalıyız. Kırım’ı ilhak ediveren Rusya’dan bunun hesabını sorabilmeliyiz. Cevatbeyli’nin ölüm fermanının hesabını sorabilmeliyiz. “Uygurları niçin toplama kamplarında tutuyorsunuz?” diye sorabilmeliyiz. Yeni ilişkiler kuracaksak adam gibi kuralım. Onurumuzla, şerefimizle kuralım ki bize adam desinler.

Ülkücülerin ilk uranlarından (sloganlarından) biri neydi, biliyor musunuz? Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin / Her şey Türklük için!

Yazara ait yayınlanan son makaleleri buradan okuyabilirsiniz. 

Exit mobile version