Yaklaşık iki buçuk yıl önceydi… Bir haber için Kilis’e gitmiştim. Gittiğimde gördüğüm manzara oldukça çarpıcıydı; kendine has mimarisiyle oluşmuş bir kent dokusu, büyük bir kültürel miras ve her yanı saran huzursuzluk… Çünkü her an bomba düşme ihtimali var.
Kente ilk gidenler için bu durum ciddi endişelere yol açsa da, Kilis’te yaşayan vatandaşların büyük bir kısmı duruma alışmaya başlamışlardı. Günlük hayat olduğu gibi devam ediyordu.
Ancak Kilis’in alışamadığı bir durum vardı.
Kent merkezine alınan mültecilerin sayısı her geçen gün artıyordu. Gelenlerin çoğu eğitimsiz ve niteliksiz mültecilerdi. Aynı zamanda da gençtiler. Kentteki tüm ekonomik akış ters-düz olmuştu.
Çünkü Suriyeliler ucuz işgücü olarak görülüyordu. Ağır işler, hamallık gibi konularda Suriyelilere iş veriliyor, sermaye sahipleri mültecilere sigorta da ödemedikleri için kâr ettiklerini sanıyorlardı. Öte yanda ise birçok Türk genci işsiz kalmaya başlamış ve ekonomik zorluklar baş göstermişti.
Türk gençleri artan işsizlik ve düşük maaş tekliflerinden bunalarak farklı illere göç etmeye başladılar. Kimisi zamanla yanına ailesini de aldı. Bu sırada Suriyeliler, Kilis’te yerleşik düzene geçmeye başlıyor ve sadece ağır işlerde ucuz işgücü olarak değil, bizzat işveren haline dönüşüyorlardı.
Çoğunluğu Arap olan mültecilerin alışkanlıkları, kültürleri ve dilleri de farklı olduğu için kültürel doku ortadan kalkmıştı.
Belediye Başkanı: Kilis’in yüzde 60’ı mülteci, huzurluyuz
Aradan iki buçuk yıl geçti.
Suriyelilerin nüfusu azalmak yerine daha da arttı. Kentin asıl sahibi olan Türkler ise günden güne çevre illere dağılmaya başladılar.
Geçtiğimiz hafta katıldığı bir toplantıda konuşan Kilis Belediye Başkanı Hasan Kara aynen şunları söyledi: “Şu anda nüfusumuzun %60’ı Suriyeli, %40’ı Türk halkıdır. 2011 öncesi 40 ton çöp toplarken şu anda 170 ton çöp topluyoruz. 10 bin m3 suya ihtiyacımız varken 2011’den sonra ihtiyacımız 30 bin m3 oldu. Her şeye rağmen hiç şiddet olayımız yok. İnsanları birbirleriyle kaynaştırmamız lazım, başarırsanız her yerde sorun da olsa, kavga-gürültü olmuyor. İlimizde göçle birlikte Arapça konuşma oranı çok yükseğe çıktı. 130 tane bomba şehir merkezimize düştü ama barışı bozmadık. Kilis’te huzur var.”
İşte Türkiye’nin getirildiği durumun özeti.
Atatürk’ün son armağanı
Her fırsatta “Eski Türkiye, tek tip kimlik dayatması” denilerek aşağılanmak istenen Mustafa Kemal Atatürk‘ün döneminde ise Hatay’ın anavatan topraklarına katılabilmesi için adeta millî seferberlik ilan edilmişti.
Türk nüfusu baskın olmasına rağmen Fransa, Hatay’ı bir türlü bırakmıyordu. Mustafa Kemal Paşa ise kararlıydı. Ömrünün son günlerine kadar Hatay meselesiyle uğraştı. Hatay halkının örgütlenmesini istiyor, bu sayede uluslararası bir krize yol açmadan bölgeye dikkat çekmeyi amaçlıyordu.
Yapılan çalışmalar kısa sürede meyvesini vermişti. Hatay’daki Türk nüfusu birbirine adeta kenetlenmiş, Fransa mandasından kurtulmuştu. Ancak Fransa, Hatay’ı Türklere vermeye niyetli değildi. Suriye’ye bırakma kararı aldılar.
Mustafa Kemal Paşa bu girişimleri kabul etmedi, edemezdi. Hatay bir şekilde Türk vatanına katılacaktı.
1938 yılının 19 Mayıs’ını Ankara’da geçirdikten sonra hemen yollara düştü. Hastalığı nüksetmesine rağmen kararlıydı. Önce Mersin’e sonra Adana’ya gidildi; resmî karşılama törenleri yapıldı. En önemlisi ise modern, Türk Silahlı Kuvvetleri ordusunun geçişiydi. Paşa’nın gelişiyle birlikte Mersin ve Adana’da muhteşem geçit törenleri tertiplendi.
Mesaj çok açık bir şekilde yerine gitmişti. Atatürk bu hamlesiyle hiçbir şekilde geri adım atılmayacağını ve Hatay’ın sömürülmesine müsaade etmeyeceğini dünyaya haykırıyordu.
Bir süre sonra Fransa’dan geri adım geldi. Hatay’ın Suriye’ye verilmesine özerk bir yapıya bürünmesi ve seçim yapılarak Hatay Meclisi’nin oluşturulması kabul edildi. Tam bu noktada Mustafa Kemal’in diplomatik maharetleri devreye girdi.
Hatay’ın kendi içinde yapacağı seçimleri Türkler kazanmalıydı. Büyük bir seferberlik başlatıldı. Okuma-yazma bilmeyen Türkler, diğer şehirli Türkler tarafından eğitiliyordu. Bunun için yüzlerce insan kırsal alanlara gidip, bilmeyenlere okuma-yazma öğretip oy kullanır hale getirdi.
Mustafa Kemal’in son isteği yerine gelmiş ve seçimler sonucunda Hatay Meclisi’nin çoğunluğunu Türkler almıştı. Önce İstiklal Marşı millî marş olarak kabul edildi. Sonrasında da Hatay’ın Türkiye Cumhuriyeti devletine katılmasına karar verildi.
Mustafa Kemal Atatürk, ömrünün son günlerinde tek bir Mehmetçiğin burnu bile kanamadan memleketine toprak kazandırırken, bugünkü yöneticilerimiz illerimizde Türk nüfusunun azalmasından gururla bahsediyor.
İşte geldiğimiz durum bu kadar acıdır!
Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz.