Türk köylüsünün devrimci rengi ‘Balaban’

Türk köylüsünün devrimci rengi  'Balaban'

Türk resim sanatının en büyük ustalarından İbrahim Balaban, 98 yaşında aramızdan ayrıldı. Balaban resim yapmayı cezaevinde tanıştığı büyük vatansever şairimiz Nazım Hikmet’ten öğrenmişti. Balaban’ın Nazım’la başlayan resim serüveni yaşamı boyunca sürdü. Resmlerinde Anadolu insanın kardeşliğini, hoşgürü kültürünü, Türk milletinin bağımsızlık ve devrim mücadelesini işledi. Ressame olduğu gibi memleketine ve insanına da hep sıkı sıkıya sarıldı. Bilimsel sosyalizmi kendine kılavuz edindi, Aydınlık hareketinin daima yanında oldu ve Türkiye’nin bağımsızlık ve devrim mücadelesinde sanatçı sorumluluğuyla en önde mücadele etti. Sanat ve mücadele arkadaşları Balaban’ın sanatını ve mücadelesini Aydınlık’a anlattılar.

NAZIM HİKMET’İN KİŞİLİĞİNDE BİLİMSEL SOSYALİZMLE BULUŞTU

Balaban’ın çok yakın mücadele arkadaşı, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek şunları söyledi : Balaban çok özel, istisnai bir büyük sanatçımızdı. Anadolu yoksul köylerinden çıkmış, Nazım Hikmet’in kişiliğinde Bilimsel Sosyalizmle buluşmuştu. Nazım Hikmet Balaban’da Anadolu köylüsünün cevherini keşfetti. O yoksul köylüden büyük bir ressam çıktı. Resmi olağanüstü kişilikli, kendine özgüydü. Balaban’ın herhangi bir resmine imza atmasına gerek yoktu. Onun fırçası, kullandığı renkler, iletileri, deseni kimliğini de açıklıyordu. Herkes nerede bir Balaban resmi görse hemen tanır. Hep iyimserlik verdi. Birçiftçinin ekin ekerken, gübre ekerken, ağaçları budarken iyimserliği hep onun resminde görülür. Çünkü o ektiği ekin göğerecektir, sararacaktır, harmanda hasat kaldırılacaktır. Balaban’ın resmindede renklere bakın. Ayndınlığı ve ışığı hep anlatır. Renkler hep iyimserdir yeşilleri, mavileri. Hep iyimserliği ifade eder. Keleoğlan gibi saf, temiz Anadolu köylüsünü verir onun resimleri. İnsan figürlerindeki yuvarlıklar, yumuşaklıklar, gözlerin saflığı hemen göze çarpar. Bütün insanlar resimlerinde saftır, temizdir. Bktığın zaman kandırılmaya hazır gibi görürsünüz o insanlı ama aynı zamanda zeki, çalışkan, temiz, dürüst insanlardır. Resimlerinde iyimserlik yanında o insanın saflığı temizliği içimizi ısıtır. Anadolu insancıllığının, kardeşliğinin, eşitlik özlemlerinin, iyilikseverliğin, hoşgörünün ve umutlaarın renkleri sonsuza taşıayan ressamdır. Onun bıraktığı ışık hep umutlarımızda, gönüllerimizde yaşayacaktır. Balaban’la çok iyi dostluğumuz, arkadaşlığımız vardı. Onun kaybı benim açımdan hem büyük bir ressamın kaybı hem de benim çok candan bir arkadaşımı kaybetmemdir. Her zaman Aydınlık hareketinin yanında olmuştur, seçimlerde her zaman Vatan Partisi’ni desteklemiştir. Bilimsel sosyalizme bir eylem kılavuzu olarak bağlanmış bir ressamımızdı. 1960’larda Türkiye İşçi Partisi’nde oldu. 1960’lardan sonra her zaman bağımsızlığı savunan, vatanseverlikte o Anadolu köyülüsünün sağlamlığını temsil eden çizgide olmuştur. Emeğe, emek değerlerine sonuna kadar bağlıydı. Nasrettin Hoca gibi, bektaşi gibi Türk mizahının temsilcilerinden biriydi. Hoşgörülü, şakacı, hoş sohbet biriydi.

ÇAĞDAŞ SANATTAKİ YERİ ORTAYA ÇIKARILACAK

Ressam Ekrem Kahraman Balaban’ın ardından şunları söyledi: Balaban’ın tarihi Türkiye’nin tarihi kadar tuhaf,çok dalgalı, çok karmaşık. Türkiye’nin siyasi hayatındaki aymazlıklar ve çok önceden yaşanan görünmüşlükler içeren kısacık bir hayattır entellektüel ve sanatçı olarak. Çünkü Balaban naif diye tanımlayabileceğimiz sanatçı grubuna giren bir isim. Fakat günümüzün çağdaş sanatçıları dünyadaki naifliği kabul etmelerine, benimsemelerine rağmen bunları bilgi ve kültür dağarcıklarına koymalarına rağmen hep Balaban’a mesafeli yaklaşmışlardır. Çünkü Balaban’ın siyasi, sol bir kimliği de vardı. O Yurtseverdi ve bağımsızlıkçıydı. Balaban’ı sadece naif sanatçı değil çağın aydınlanmacı, devrimci sanatçıcı olarak sunmak mümkündür. O yüzden tepki duyulurdu. Bu onu sanat ortamındaki yeriyle ilgili bugüne kadar hep ihmal edilmiş bir boşluktu. Bunun bir sebebide Türkiyedeki gerek Cumhuriyetçi ve Atatürkçülerin, gerekse sol çevrelerin Balaban’a sadece so,l Cumhuriyeti yada Atatürkçü diye bakmaları fakat bunun sanatı üzerine siyasi argümanların dışında geliştirememeleri, anlayamamaları yüzünden oldu birazda. İki senedir bir Balaban kitabı üzerinde çalışıyorum. Türkiye’de ilk kez Balaban’ın çağdaş sanatıyla ilgili dünya çapında kuramsal iddialar ortaya koyulacak. Balaban ilk kez siyasi olmasının yanı sıra aynı zamanda da çağdaş sanatta ve çağdaş düşüncedeki pozisyonu üzerinden bu sanatçılarla birlikte anılan bir silsilenin içine girecek. Bu benim için Türkiye’nin geleceği ile ilgili önemli bir durum. Kavramsal sanatın önde gelen sanatçılarıyla beraber Balaban için yeni bir bakış açısı ve bütünleşme sağlıyoruz.

‘SEÇKİN ŞAHSİYETİNİ YAŞATMALIYIZ’

Balaban’ı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşadığı ifade eden ressam Muzaffer Akyol şöyle konuştu: Balaban bu coğrafyanın en özgün en damıtılmış sanatçısıdır, ustasıdır. O hiçbir zaman ekletik, montaj bir sanatçı olmadı. Öğretmeni Nazım Hikmet’tan aldığı bilinçle Anadolu’yu resmetti. Onu diğer sanatçılardan ayıran memlektine, insanına olan bağlılığıydı. Onu alaylı olduğu için yok saymaya çalıştılar. Ama o resimleriyle buna hep cevap verdi. Balaban ayağı çıplak, gönlü ve bilinci dolu bir devdi. Yaşamı boyunca hep doğru bildiği yolda yürüdü. Doğruları yazdı, söyledi, çizdi. Onun aramızdan ayrılışı hepimiz için çok büyük kayıp. Sadece Türk milleti için de değil, Balaban dünya milletleri için de çok önemli bir sanatçıydı. Onun için geçen yıl bir müze kuruldu. Ama bu da yeterli değildir. Balaban’ın o seçkin şahsiyetini yaşatmalıyız. Balaban’ın yaşamını tiyatro oyunlarını, sinema filmleriyle sanatın dallarıyla ortaya koymalıyız.

‘MÜZE EMELİNİ HAYATA GEÇİRDİK’

Geçen yıl Tekirdağ Süleymanpaşa’da Balaban müzesi açan dönemin belediye başkanı Ekrem Eşkinat şunları söyledi: Çok önemli bir sanat adamını kaybetti Türkiye. Sadece sanatçı değil aynı zamanda Nazım Hikmet’le beraber Bursa Cezaevi’nde geçirdiği sürede edinimleri, resmin dışında hayata dair diğer konulardada Nazım gibi bir ustadan ders alması onu farklı bir kişilik haline getiriyor. Balaban usta çok önemli bir iz bıraktı Türkiye’de ve dünyada, o resimleriyle yaşamaya devam edecek. Ben belediye başkanı olduğum dönemde Balaban ustanın müze girişimini başlatmıştım. O da şöyle gelişti. Orhan Karaveli’yle bir yemekte sohbet ediyorduk. Nazım’ım yaşayan üç arkadaşı kaldığını söyledi. Biri kendisi biri Balaban diğeri ise Hıfzı Topuz. Nazım’ın ölüm yıldönümde bir araya getirdik onları. Bir panel yaptık ve Balaban’ın sergisini açtık. O akşam yemek yerken Balaban en büyük emelinin bir müze olduğunu söyledi. Oradan bizde çalışmaya başladık. Büyük usta ve oğlu Hasan Nazım’la çalışarak çok kısa bir süre içinde bu müzeyi açtık. İçinde Balaban’ın daktilosundan yaptığı heykele, özel mektuplarından aldığı ödüllere ve önemli sayıdıki koleksiyon çizimlerini topladık.

Balaban’da Anadolu insanın ezilmişliği, haksızlıklara uğraması ve bunlara direnmesi vardı. Nazım gibi bir dehayla olması ona bir çok şey kazandır. Doğuştan bir yetenek o. Kısa anektot anlatayım. Balaban cezaevine düştüğünde canı sıkılıyor, berberhanede çalışmak istiyor ve annesinden berber takımı istiyor. Sonar berberhanede çalışmaya başlıyor. Birgün bir mahkumu traş ederken, bakıyor aynada dev gibi bir adam. Ona diyorki, çocuk senin resmini yapabilir miyim? Oda hayır yapamazsın, ben resmini yaparım diyor. Mahkum eline kağıt kalem verip hadi yap diyor. Balaban o anda Nazım’ım portresini yapıyor. Nazım orada onun yeteneğini keşfediyor. Onun Nazım’la ortak yanları var. Biri aynı temanın resmini yapmıştır diğeri şiirini yazmıştır. Bahar, Harman, Mahpushane Kapısı tabloları var.

MUSTAFA KEMAL’İN SEMBOL KİŞİSİYDİ

Balaban’ın 40 yıllık arkadaşı ve onun kitabını yazan, sanat yönetmeni Zafer Bilgin şunları söyledi : Balaban’ın Türk resmindeki özgün yeri korucu usta oluşudur. Balaban kendi düşünsel temelinin esasını sistemleştiri,p sanatının temeli olan görüşü koymuş, manifestosunu yazmış ilk sanatçıdır. Nazım Hikmet’in ifadesiyle üç sınıflı ilkokul eğitimi almış, ortaköylü Balaban’dan ressam Yunus Emre’ye giden süreçtir. Sanatla hayatı ayırmamıştır. Balaban’la benim çok uzun. 45 yılı bulan dostluğumuz var. Çok uzun yolculuklar yaptık. Güzel projeler koyduk, hayata geçirdik. Onun çok önem verdiği bir kitap çalışmamız oldu. O, kitabı benim yazmamı istedi. Oğluyla birlikte geldiler ve bunu sen yazacaksın dediler. O büyük emeği koyduk biz onunla. Hakkında yazılmış olan her şeyi topladık. Bağımsız bir kitap olarak da ‘Yaşantının İzdüşümü’ ve Nazım Hikmet’ten alınarak ‘Bir ressam Yunus Emre’ yaptık. Balaban mücadele insanıydı. Yurtseverlerin tutsak edildiği tertipler döneminde öne çıktı. Silivri günlerindeki o büyük fotoğrafta Balaban var. Balaban, Demirtaş Ceyhun’la, Halit Refiğ’le, Altan Günbay’ la oradaydı. Balaban Türkiye’ydi. Köylü efendimizdir diyen Mustafa Kemal’in örnek sembol kişisiydi. Köylünün taşıdığı olumlu enerjinin ifadesidir Balaban. Tam bağımsızlıkçıdır, 68’dedir Balaban. Milli Demokratik Devrimci’dir, Doğu Perinçekler’in savunduğu hattın içindeydi daima.

Şair Hüseyin Haydar Balaban için şöyle konuştu: Türk Devrimci sanatına damgasını vuran ölümsüz ustanın cesareti yüreğimizde, ışığı hep üzerimizde olacak… Ne mutlu o İlâha ki, Balaban gibi oğlu var.

İlgili Türk köylüsünün devrimci rengi ‘Balaban’ haberiyle ilgili sizde görüşlerinizi yazarak gündeme dahil olabilirsiniz.

Exit mobile version