Tezkere 507 oyla çıktı. CHP ve MHP sağlıklı eleştiriler getirdiler ama doğru olanı yapıp evet dediler. Bush ’zaten bölgede Türk askeri vardı, bunlar meseleyi çözmez’ kabilinden konuşurken bir yandan da Nancy Pelosi’yi ciddi şekilde uyardı. 10 üye de imzalarını çektiler, Pelosi tasarıyı kongreye göndermelerinin kesin olmadığını söyledi. Suriye Devlet Başkanı Başer Esad geldi ve her konuda Türkiye’yi desteklediklerini belirtti. Suriye- İran -Türkiye samimi ve kalıcı bir ittifak kurma noktasında. Buna Rusya ve Türk cumhuriyetleri de katılırsa dünya dengeleri yeniden belirlenecek. Sayın Devlet Bahçeli MHP’nin genel başkanıdır, tabii ki bizim de. Eleştiri ve destekleri, bizim kendi fikir sistemimiz içinde yazmak vazifemizdir. Sayın Bahçeli bazı konularda çok erken konuşuyor. 367’nin bulunması konusunda olduğu gibi. Bir diğer örnek de; tezkereye karşı çıkanları yeni PKK’lılar olarak niteledi. Tezkereye karşı olan Yalçın Doğan ağır bir yazı ile cevap verdi. Şimdi başbakana yakın olan nitelemesiyle gizli PKK’lı olarak suçladığı Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan konusunda da yanıldı. İhsan Arslan tezkereye evet dedi. Zaten 1 Mart tezkeresine de parti görüşü doğrultusunda evet demişti. Kendisiyle telefonla görüştüğümde bana ‘o ikazlar geçimini Habur kapısına bağlamış bölge halkının endişesini iletmek için yapılmıştır. Benim tezkereye karşı olduğumu ne TV’lerde ne de gazetelerde bulabilirler. Çünkü öyle bir şey söylemedim. Ben partim ne yaparsa onu yaparım. Ben netice almaya, kırıp dökmeden en az zararla bu badireyi nasıl atlatırız ona bakıyorum’dedi. İhsan Arslan’la müşterek dostlarımız bizi tanıştırdığında, ikimiz de hayli tedbirli idik. Daha sonra, daha samimi ve açık bilgi alışverişinde bulunmaya başladık. Asıl görüşme gerekçemiz, İstanbul polisinin bana yönelik PKK tehdidini ifade ederek koruma verme talebi idi. Daha sonra aldığımız istihbari bilgiler İhsan Arslan ve iki üç tane bölge milletvekilinin de aynı tehditle karşı karşıya olduğunu gösteriyordu. Ankara’ya gittiğimizde kendisi ile bu konu çerçevesinde görüştük. İstihbarat daire başkanı Ramazan Akyürek de gelerek bize bazı bilgiler verdi. İhsan Arslan’a PKK şiddetle karşıydı. Oysa ki kamuoyunda bilinen, İhsan Arslan’ın Kürtçülük tarafının da mevcudiyeti yönündeydi. Onun kanaatine göre PKK’nın bölgede etkili İslami yönü kuvvetli kişi ve kuruluşları yok etme hedefi vardı. Bunlardan birisi de kendisi idi. ‘Artık ben İslamcı değil Müslüman’ım’ dese de yani siyasi İslam’ı reddetse de insan inanç ve imanını yok edemez. Çünkü PKK öteden beri İslam’a sıcak bakmadığı gibi, Hıristiyanları içinde barındıran bir yapıdaydı. Sünnetsiz militanlara haçlı militanlar eklenmişti. Temelde Marksist ve ateist bir örgüttü. 1992’de Müslüman halkın desteğini alabilmek için bizzat Apo, DEP genel başkanlığına A.Melik Fırat’ı teklif etmiş ama hem PKK, hem de DTP şiddet yöneticilerinin onun İslamcı bir gerici olduğunu ileri sürüp reddetmelerine bir şey diyememişti. Hizbullah-PKK kavgasında bu esas önemli bir sebeptir. Öcalan, Müslüman olmayı ve öyle yaşamayı ‘Türk olmak’ olarak nitelendiriyordu. Hatırlanırsa Şeyh Sait bile Kürtçü değil, İslamcı bir ayaklanma yaptığını, İslam’dan sapmış bir cumhuriyetle savaştığını söyleyerek etrafına aşiretleri toplayabilmişti. Kısacası PKK’nın arkasında Müslüman mütedeyyin bölge insanı olmazsa, kitleleşmesi mümkün değildir. Terörle ayakta kalmaya çalışabilir. İşte onların o bölgede kitleleşmesini engelleyen insanlardan biri de İhsan Arslan’dır. Kabul etmek gerekir ki din ve dini hayat birliği, bu dine inananlar arasında farklı bir bağlılık ve kültür birliği meydana getirmektedir. Apo bu birliği yok etmeye çalışıyor. Diyarbakır ile Yozgat’ın birbirine benzerliğini ve irtibat noktasını yok etmek istiyor. Artık dost olduğumuz İhsan Arslan’la sohbetlerimizde kendi ifadesi ile onun Türkiyeci ve Türkiye’den yana olmak konusunda gerekçelerini kendisinin de anlattığı samimi görüşlerini dinledim. Devlete bağlılığı bir yana ülke ve devletin yok olmasının bize ne kadar büyük acılar getireceğini kendisi bana anlattı. Demokrasinin de bu çizgide gelişmesinin faydalı olduğunu söyledi. İhsan Arslanları kaybetmek veya PKK saflarına itmek, hem Güneydoğu gerçeği ile çatışır, hem de PKK’nın onları kurşun bile atmadan yok etmiş olduğu anlamına gelir. Onlar yok olduğu zaman bölgenin tek sözcüsü ‘bizim misyonumuz PKK’yı terörist ilan etmek değildir. Kardeşlerimizi kınamamızı isteyemezsiniz’ şeklinde demeçler veren DTP’liler olacaktır. Halkın aklından geçmeyen konuların bile güya sözcülüğünü yapan DTP’liler, PKK’nın sözcülüğünü yaptıklarının bilincindedirler. MHP, bu konularda hem gerçekçi, hem haksever olmalı, hem de tek çizgideki düşmana yeni düşmanlar ilave etmeme konusunda da hassasiyet göstermelidir. Türkiye’nin menfaati budur.
Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz.