SÖZ VE MÜZİK

YIMG_98F9B2-71FD04-96DBC2-AD7AD1-AF5833-731972-1

Yüzyıllar boyunca şarkılarımız, türkülerimiz bu iki temel üzerinde hayat buldu. Sazla söz bir araya geldi, devasız dertlere merhem oldu, anlaşılamaz problemleri anlattı. Söz müziğe karıştı müzik de söze. Bazen bir söz duyduğumuzda müzik belirdi kafamızda bazen de müziği duyduğumuz sözler dökülmeye başladı.

Dün 1 Kasım’dı, Latin alfabesine geçişimizin yıldönümü. Bugün 2 Kasım, radyolarda alaturka musikinin yasaklanmasının yıldönümü. Hikayesini kaybetmiş, geçmişe kimi zaman öfkeyle yaklaşan bir milletin evladıyız. Bildiğimiz her şeyi unutmak, hafızamızdan silmek iyi gelir sandılar. Bugün dedelerinin mezar taşını okuyamayan bir millet haline geldik. Sebebi, kültürel kopukluk. Diyorlar ki zaten Osmanlı’da okuma yazma oranı düşüktü, Latin alfabesine geçişle halk daha hızlı okuma öğrendi. Bunun hangi kanıta dayandığını bilmiyorum ama bir gecede cahil ilan edilen bir millet olduğu gerçeği aklımdan çıkmıyor. Geçmiş geçmiştir, çok kurcalamak hayır getirmez diye düşünebilirsiniz. Başımıza gelenler bunlarla sınırlı değil, kelimelerimizi kaybettik alfabe değişikliğinin ardından. Radyoda alaturka müziği yasaklamak, halka zulüm olarak gelen klasik müzik dinletileri de işin diğer kısmı. Söz ve müziğin kaybı derin bir yarılma meydana getirdi. Zaten var olan aşağılık kompleksini kurumsallaştırdı. Kendinde utanmayı, milletini hakir görmeyi okumuş zümre sporu haline getirdi.

Sözümüzü kaybettikten ne söylediğimiz bilmez olduk, lisanımız kuraklaştı, idrakimiz zayıfladı. Yani “şok olduk.” Müzik kısmına gelince, ritmimizi bulmamız hayli zaman aldı. Kendimizi bulabilmemiz için tüm dünyayı dolaşmamız gerekti. Zor oldu ama müziği de hatırladık, kadim olanla yeniyi tanıştırma safhasındayız. Kimyaları tutarsa çok güzel işler ortaya çıkacak.

Yaşadığımız toplumsal çatışmaların temelinde de biraz bu söz ve müzik meselesi var. Bir kesimimiz Türkçe konuşuyor ama müzik farklı bir yerden geliyor, uyum yok. Olmuyor. Diğer taraf ise bir müzik tutturmuş ama söz yok, bir şeyler duyuyoruz ama anlamlandıramıyoruz. Garip bir durum. Üstelik her taraf da güzel olanın kendisininki olduğunda ısrarcı. Diğerlerinin ne dediğini dinlemiyoruz bile. O kadar kopmuşuz söz ve müzikten.

Çare nedir peki? Alaturkadan başka müzik dinlemeyelim, Latin harflerini de terk mi edelim? Hayır. Demek istediğim bu değil. Ne akıl-mantık ne de zamanın ruhu buna müsait zaten. Demek istediğim ahengi yakalamak için seslere kulak verelim, kelimelere kıymet verelim. Yoksa? Yoksa ses ve müzik kocaman bir gürültüye inkılap edecek. Sözün kıymetinin hafiflediği yerden müzik de ayağını keser ve ortaya sadece kupkuru bir çöl kalır.

Söz ve müziğin ahengi… İşte o zaman güzel bir şarkı ortaya çıkacak ve dillerden düşmeyecek bir nağmeye dönüşecek. Bir de küçük tavsiye: Radyo frekanslarını karıştırın arada, başka müziklerin sizi taşıdığı yerlere gitmekten çekinmeyin.

 

 

Halil İbrahim İZGİ 02 Kas 2018

Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik‘te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.

Yeni Birlik Gazetesi’ni Gazete Bayilerinden Temin Edebilirsiniz.

Exit mobile version