Dijital dünya bizi farklı bir insan mı yaptı?
Kendimizi gerçekte olduğumuzdan farklı mı göstermeye çalışıyoruz?
Sosyal medya kullanımının tehlikeli yönleriyle ilgili, bilimsel araştırmalarla desteklenen faydalı bir içerik sizlerle.
Kuşkusuz günümüzün azımsanmayacak bir kısmını sosyal medyada geçiriyoruz. Kim ne yapmış, nerelere gitmiş, ne giymiş, ben niye böyle değilim, ben de böyle olacağım vs.. Hiç sonu gelmiyor değil mi?
Mesela bir restorana gidiyorsunuz; herkesin elinde akıllı telefonlar.. Kimse kimsenin yüzüne bakmıyor, tek kelime konuşmuyor. Yemekler geliyor, onların fotoğrafı çekilip paylaşıyor ve yemekler bittikten sonra kalkıp gidiliyor. Hatta yolda giderken yine muhabbet yok, otoyolun videosu çekiliyor. O da paylaşılıyor! Sosyal medyanın aslında sosyalliğimizi ve en nihayetinde insani özelliklerimizi elimizden alarak bizi değiştirdiğinin farkında mısınız?
We Are Social’ın 2018 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, dünya nüfusunun %42’si (3,19 Milyar kişi), Türkiye nüfusunun %63’ü (51 Milyon kişi) aktif sosyal medya kullanıcısı. Türkiye’de günlük akıllı telefon kullanım süresi ortalama olarak 7 saat. Bunun 2 saat 48 dakikası sosyal medyada geçirilen süre olarak belirlenmiş.
“Her yıl sosyal medya kullanımı dünya çapında %5 artıyor.”
Hal böyleyken insanların büyük bir kısmı muhtemel suretle farkında olmamakla birlikte, FOMO (Fear of Missing Out) hastası.
— Nedir bu FOMO?
Son yıllarda ismini sıkça duyduğumuz FOMO “Fear of Missing Out” yani adından da anlaşılacağı üzere, gelişmeleri kaçırma korkusu olarak hayatımıza giren bu sendrom, insanlığın büyük bir genelini etkisi altına almış durumda. “Acaba ben de mi FOMO hastasıyım?” diye düşündüyseniz belirtilerinden bahsetmek faydalı olacaktır.
- Kişi sosyal medya hesaplarını sürekli kontrol eder. Haberleri, etkileşimleri, paylaşımları kaçırmaktan korkar. “Her şeyden herkesten önce benim haberim olmalı!” diye düşünür ve ona göre davranır.
- Bu, kişinin hayatında bir döngü yerini alır ve sürekli Instagram’dan Twitter’a, oradan Snapchat’e gibi sonu gelmeyen sosyal medya mecraları arasında zap yaparak tüm vakitlerini geçirirler. Birini kontrol ederken, diğerinde bir şeyleri kaçırıyorum düşüncesi hakimdir.
- Sosyal medya bu kişiler için adeta bir temel ihtiyaç olmuştur. Farkında olmadan gezme, yeme-içme, arkadaşlarla buluşma, tatil gibi sosyal aktiviteler aslında sosyal medya için yapılmaya başlanmıştır. Onlara göre bunlar sosyal medyada paylaşılmadığı sürece hiçbir anlamı yoktur.
- Her zaman beğenilmek isterler. Etkileşim almadıklarında moralleri bozulur ve sinirlenirler. Sürekli uygulamaları açıp “Kaç kişi beğenmiş, niye bu sefer az kişi beğendi, şu niye beğenmedi” gibi paranoyakça düşünceler içinde boğulurlar.
- Bu durumdan en çok beynin ödül-ceza mekanizması etkilenir. Sosyal medya artık temel bir yaşam ihtiyacı gibi görüldüğü için, orada işler yolunda gitmediğinde kişi huzursuz olur. Çünkü bu rahatsızlığı olan insanlar kendilerini onaylanmamış, kabul edilmemiş, hor görülmüş hissederler.
- Hepsinin sonucunda oluşan bu mod düşüklüğü, zamanla stresle beraber kronik depresyona kadar ilerleyebilir. Kişi, kendi hayatından şikayetçi olmaya başlar. Başkalarının yaptıklarıyla o kadar -deyim yerindeyse- kafayı bozmuştur ki, kendi hayatındaki güzellikleri göremez hale gelir ve sonucunda sürekli bir memnuniyetsizlik hali yaşamaya başlar hale gelir.
- Tek başlarına gezmek istemezler. Yalnız kalma korkusu vardır. Çoğunlukla tek yemek yemek zorunda kaldıklarında yemeği eve sipariş etmeyi tercih ederler. Zorunlu durumlarda dışarıda olduklarında da telefon ellerinden düşmez. Bu durum kalabalık bir aile ortamında da farklı değildir. FOMO rahatsızlığı olan insanlar sürekli telefonuyla ilgilenir. Artık diğer insanlarla iletişim malesef sağlıklı değildir.
- Kişi, telefon/tablet/bilgisayar yani dijital aletlerinin şarjının bitmesinden korkar. Bunlardan 1-2 saat uzak kalma fikri bile onları çıldırtır, hayattan kopacak gibi hissederler. Genellikle prize yakın yerlere oturmak isterler, kafelerde bile öyle yerleri ararlar.
— Çözüm Önerilerim —
— Geçireceğimiz sürenin sınırlı olduğu bu dünyada lütfen zamanımızı boş şeylere harcamayalım. Sosyal medya kullanımını olabildiğince azaltalım. (Mümkünse hiç olmasın) Gerçek mutlulukların sürekli paylaşılmaya ihtiyacı yoktur, başkaları için yaşamayalım. Mutsuzsanız, durumunuz iyi değilse, sırf başkalarını “kıskandırmak” amacıyla her şeyi olduğundan çok farklı göstermeyin. Sosyal medyada paylaşılan çoğu şey sahte şeylerden ibaret. Gördüğünüz şeylerin hepsine inanıp, yaşadığınız hayatı sorgulayarak bunalıma sürüklenmeyin.
— Başkasının yaşadığı hayat sizi alakadar etmesin. “Ama o çok geziyor, hep lüks markaların kıyafetlerini giyiyor.” E giysin. “İnsan kendinde en çok ne eksikse onu göstermeye çalışır” unutmayın. Siz kendi mutluluğunuza bakın, o öyle şeylerle mutluysa (ki muhtemelen değil ama öyle göstermeye çalışıyor) bırakın mutlu olsun. Bir sıkıntınız olduğunda onlar olmayacak yanınızda. Sizi sadece kendi yaşamınız ilgilendirsin.
— Her günün ve her anın tadını çıkarın, şükredin, daha çok şükredin. Sakin olun, yavaşlayın. Meditasyon yapın. Sahip olduklarınızın farkına varın. Daha çok farkında olun. Elindekilerinizin kıymetini bilin. Önce gerçek anlamda kendinizi sevin, sevilin. Güzel enerjileri çağırıp alın hayatınıza ve sevdiklerinize daha çok vakit ayırın.
— Daha çok kitap okuyun. Merak edin, araştırın, hiç bilmediğiniz alanları keşfedin. Her öğrendiğiniz yeni değerli bilginin size verdiği hazzı hissedin. Size fayda sağlayacağını düşündüğünüz aktivitelerle ilgilenin. Sosyal medyada geçirdiğiniz sürenin size hiçbir faydası yok. Sahte mutlulukların sizi bağımlı hale getirmesine izin vermeyin.
— Yürüyüşe çıkın. Seyahatler yapın. Doğayı sevin, yeni insanlar tanıyıp onlarla sohbet edin. Her şeyle iletişim halinde olun, kendinizi dış dünyaya kapatmayın. Yeni bir hobi edinin mesela. Hep resim mi çizmek isterdiniz? Çizin. Enstrüman çalmayı mı öğrenmek isterdiniz? Öğrenin.
— Ve tüm bunları ÖNCE KENDİNİZ için yapın —
Sevgilerimle..