Sevgilinin Gökadaları ve robot din adamları

422_b

“Şiir doğar verimli yalnızlıklardan” demiştim geçen yıl. Bu yıl yalnızlık bakımından son derece varsıl bir adam oldum. Tek varlığım ve tek yokluğum zamandır artık.

Hem yılların yorgunluğu hem AKP hükümetlerinin yanlış ve yanlı uygulamaları, yeminli mali müşavirlik mesleğini bıraktırdı bana. Alışmışım erken kalkmaya, saat 06.30 oldu mu ayaktayım, kahvaltı, bayiden gazete, tramvay, 08.00’de bürodayım. Okuyor, araştırıyor, yazıyorum, arta kalan zamanlarda da facebookta ufuk açıcı, yönlendirici, yararlı paylaşımlar yapıyor, tartışmalara giriyorum. Yüz yüze dost sohbetleri yok eskisi gibi. “Cennetin Kütüphanesi” adlı kitabımda demiştim ki “Sustum ‘lal mı ne?’, konuştum ‘fal mı ne?’ dediler.”, çoğu kimsenin bakışı bu bize…

Yazmasam öleyazardım” demiştim bir yazımda. Öleyazmamak için şimdi daha da hızlandı yazma serüvenim. On sekizinci kitabım “Kemalist Türkçülük” çıkıyor yakında.

Ben şiirden ve edebiyattan geliyorum, hep orada kalmak isterdim, ancak Atatürk Cumhuriyetine karşı yapılan hayasızca akınlar, araştırmacı-yazarlığa yöneltti beni. Tabii ki devam edeceğiz ama şiirden ve edebiyattan da kopmayarak. Şimdilerde paranız yoksa şiir kitabınızın çıkması hayaldir. Yayınevleri parasız şiir kitabı basmıyorlar. Ancak, biz de vazgeçmiyoruz bu tutkumuzdan; dergilere yolluyoruz, yayınlanıyor; birikiyor şiir dosyası oluyor, umut bağlıyoruz, bir gün kitap olacağına. Şiirin karın doyurmayacağını bilsek de bu böyle. Yıllar önce, şöyle demiştik bu bağlamda: “Şiir karın doyurmaz/Gönül doyurur/Köz düşer öze/Söylenmek ister özgeye/Duygu, söz, kâğıt kalem/Helva olur şiirle/Her söz ölür şair sözü yaşlanır dünya ile birlikte.”

Bir şey daha demiştim: “Sözün devrimci eylemidir şiir.”

O eylem yapılmalı ki, söz küpe olsun kulaklara.

İşte şimdi o eylemi yapacak, sizi “Sevgilinin Gökadaları“na götüreceğim. Hadi bakalım:

“Zaman çırpınıp durmakta/sevgilinin sarmal gökadalarında/dolum yapılmakta sözcüklere döne döne/yıldızları avlamak uğruna içime aldığım gecelerde/yıldıznameler yazmaktayım samanyolu döngülerinde.

Yörüngeleri silmişim ey yâr/gelecek gözlüyorum içli kurgulamalarla…/Gizlerinin tümü ilgi alanım

bir iletiyim uzaylar aşıp eline geçen/duyarlandığını duyumsuyorum sevdalı sezgisiyle.

Vurgunlar büyütsün birbirini düşlemce/sözlerinin esriten ışığında besteleşelim/ve kesişelim bu ayrılık sonsuzluğunda/tenlerimiz buluşsun som yalaz şenlik/tinlerimiz bu oldubittiyle sevindirik.”

***

Robot din adamları olursa…

Japonlar bütün dini ritüelleri eksiksiz olarak yapabilen robotlar kullanmaya başlamışlar.

Daha önce Almanya’daki kiliselerde robotlar kullanılmaya başlanmıştı. Bu robotlar, nikâh kıyabiliyorlar, İncil’den ayetler okuyabiliyorlar ve dua da edebiliyorlardı. İran’da namaz kılan robot icat edilmiş. Azerbaycan’da “yas meclislerinde” ağlatıcı olarak kullanılması düşünülüyormuş.

Bizde de her cami ve her müftülüğe bir robot alınsa ne iyi olur. Bas düğmesine vaaz etsin. Bas düğmesine minbere çıkıp hutbe okusun, insin namaz kıldırsın. Ezan okusun en güzel sesle. Dua ettirsin. Kur’an okusun, hatim indirsin. Cenaze yıkasın, cenaze namazı kıldırıp helallik istesin.

Diyanet bütçesi de bugünkünün yüzde birine iner.

Yazara ait yayınlanan son makaleleri buradan okuyabilirsiniz. 

Exit mobile version