Reklamsız olur mu?

AD

Televizyon izlerken, yolda yürürken, gazete okurken hayatımızın neredeyse her yerinde reklamlara maruz kalıyoruz. Videolardaki Skip Ad tuşunu sabırsızlıkla bekliyoruz. Sanki bir yarışın içerisindeymişcesine o tuşa çılgınlar gibi basıyoruz. Tabi bu reklam işi firmalar tarafından fazla abartıldığı için artık reklam görmeye tahammülümüz kalmadı zaten reklamların çokluğu (özellikle de Açıkhava mecrası) algıda seçiciliğimizi azalttı. Teknolojinin gelişmesiyle de hem Açıkhava olsun hem diğer mecralar olsun bin bir türlü reklam modeli çıktı. İnternete girsek reklam, sosyal medyada reklam, televizyonda reklam, radyoda, gazetede, sokağa çıksak yine yüzlerce reklam. Hangi birinden kendimizi kurtaracağımızı bilemez olduk.

Ne yazık ki reklam olmadan bazı şeylerin olması çok zor. Televizyon, gazete, radyo gibi mecralar varlığını reklamlar sayesinde devam ettirebiliyorlar. Bazı reklamlar da var ki film gibi içerisinde heyecanlı bir şeyler var, ürünü ve markayı defalarca koca koca gözümüze sokmayan reklamlar bunlar. Mesela çok ünlü bir markanın Oscar’lı bir yönetmene çektirdiği bir hoparlör reklamı var. Gerçekten o reklamı izlerken bir reklam izlediğinizi unutuyorsunuz. İzlerseniz eğer muhtemelen bir çoğunuz reklam bittiğinde vay be diyeceksiniz.

Reklamlardan artık her ne kadar bıkmış, usanmış olsak da kapitalist sistemin önemli bir etkeni olan reklamların, hayatımızdan çıkıp gitmesi imkânsız gibi gözüküyor. Kapitalist sistem ve markalaşma hızla arttığı sürece reklamlardan da kurtuluşumuz yok gibi gözüküyor. Ne de olsa binlerce marka tüketicileri kendilerine bağlayıp olmayan ihtiyaçlar yaratmak için bizleri bekliyor.

Exit mobile version