Kültür ve Turizm Bakanlığının desteğiyle hayata geçirilen, Anadolu Ajansının (AA) Global İletişim Ortağı olduğu “6. Boğaziçi Film Festivali” kapsamında “Oyuncu Yönetimi” başlıklı etkinlik, Yapı Kredi Kültür Sanat’ta gerçekleştirildi.
İrem Şentürk’ün yönetimini üstlendiği, “Bosphorus Film Lab Talks” bünyesinde düzenlenen etkinliğe konuşmacı olarak katılan yönetmen Ömer Faruk Sorak ile oyuncu Mert Fırat ve Belçim Bilgin, “Oyuncu kimdir ? “, “Yönetmen ve oyuncu ilişkisi nasıl kurulur ?”, “Doğru karakter ve oyuncu performansına nasıl ulaşılır ?” gibi soruları kendi tecrübeleri üzerinden cevapladı.
“FİLM YAPMAK BİR TAKIM İŞİDİR”
Yönetmen Sorak, bir filmde oyuncu seçimleri sırasında oyuncunun iyi ve kötü olmasına değil, o rolün karşılığını verebilecek olmasına baktıklarını dile getirerek, “Genelde bizde oyuncu seçimi oyuncunun seviyesini ölçmek gibi algılanır. Aslında tam tersidir. Bizim zaten oyunculuğundan hiç endişe duymadığımız arkadaşlarımızda rolün karşılığını bulup, bulmadığımızı araştırmaktır.” diye konuştu.
İyi bir filmin en önemli noktasının senaryo olduğuna dikkati çeken Sorak, dizi sektöründe de çeşitli denemeler yaptığını, fakat hayal ettiği sonucu bulamadığını söyledi.
Sorak, bir filmin başarılı olup olmamasının yönetmene veye sadece oyuncuya bağlı olmadığına da işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu iş bir takım oyunudur. Başarılı olmak da bir futbol takımı gibi, filmde çalışan herkesin başarısıdır. Başarısız olursa da o işten ne beklendiğine göre değişiyor. Bazen gişe başarısı bazen de iyi ve nitelikli bir iş yapılmış olunuyor. Tabii bu da önemli ama sonuçta ekonomik olarak çok pahalı olan bir iş alanında çalışıyoruz. Bu işten zarar etmek, bir anlamda başarısız oldunuz demektir. Başarısız olduğunuz ortaya konulduğunda bir bakmak lazım meselenin ardına, bir de başarılı olduğunuzda bakmak lazım.”
“ŞU ANDA SIFIRDAN YENİ BİR ŞEY YAPMAK BANA İMKANSIZ GELİYOR”
Bir oyuncunun kendi sanatını beslemesi adına birçok farklı alanda da başarıyı yakalaması gerektiğine değinen Sorak, “İsmi çok bilindik bir oyuncu arkadaşımıza ‘buradan arabaya bineceksin, şuraya gideceksin’ dedim. ‘Benim ehliyetim yok ki’ diyor. ‘Bir gün bir rol çıkar ve araba kullanmam gerekir’ diye düşünmez mi insan. O yüzden oyuncu arkadaşlara ve yeni adaylara söylüyorum ki oyunculuğu sadece sahnedeki performans olarak görmeyin. Yani bir oyuncu ata binmek, yüzme bilmek, bir enstrüman çalmak gibi performanslarla oyunculuğunun arkasını doldurabilir.” ifadelerini kullandı.
Ömer Faruk Sorak, yönetmenliği bir hikaye anlatıcılığı olarak gördüğünü ifade ederek, şunları söyledi:
“Bazen bir hikayeyi yazarından daha iyi anlatabilirsiniz. Bugün birbirini tekrar eden film örneklerinin aslında hikayeler üzerinden konuşulan bir şey olduğunu düşünüyorum. Aslında bu dünyada yapılmadık, ele alınmadık bir konu yok şu anda. Var olanları çevirerek, farklılaştırıyoruz. Dikkatli baktığınızda bunu göreceksiniz. Gerçek hikayeler, biyografiler bile olsa muhakkak hayatın içinde bir yere denk gelir. Sinemada farklı olmak, aslında yemeklerin sunum şekline benzetilebilir. Yani ihtiyaç aynı zamanda alınan lezzetler farklılaştırılarak, size tanıdık bir şey farklı bir versiyonla sunulur. Bazen de tam tersi kör parmağın gözüne ‘aynısından da yapılır mı ?’ dedirtecek kadar filmler yapılır. Şu anda sinemada sıfırdan yeni bir şey yapmak imkanı olan doğru gelmiyor bana açıkçası. Eğer gerçekten uzaylılar gelmezse bir gün. O yüzden belki hayatımız değişecek.”
“CEM YILMAZ’IN GÖSTERDİĞİ HASSASİYETİ SEKTÖRÜN TAMAMI GÖSTERSE…”
“Vizontele” ve “G.O.R.A.” filmlerinde Cem Yılmaz ile birlikte çalışma fırsatı bulduğunu da dile getiren Sorak, “Cem Yılmaz birlikte çalıştığımız dönemde bir sinema, tiyatro öğrencisinin psikolojisine sahipti. Sette gerçekten gördüm bunu. İşine bu kadar hakim, saygı duyan insanlardan biridir. Sinema kimliğiyle Cem Yılmaz gerçekten işine çok özen gösteren bir insan. Ben ona her yaptığı işe son işiymiş korkusu ve heyecanıyla çalışan bir insan olarak baktım. Onun gösterdiği hassasiyeti sektörün tamamı gösterse Türk sineması başka bir yerde olabilir düşünüyorum.” dedi.
Sorak, 2010 yılında çektiği “Aşk Tesadüfleri Sever” adlı filmin 2’inci halkasını çektiklerini belirterek, şöyle devam etti:
“Birincisiyle filmi çok güzel bir yerden bağlayarak ve başka bir tesadüf hikayesi olarak kurguladık ama birinciyle çok tatlı bir yerden ilişkilendirerek başka bir tesadüf ve gerçek bir hikaye olarak hazırladık. Eşim İpek’in bulup, ortaya çıkardığı ve geliştirdiği bir hikaye. Eğer bu film tutarsa, hayatta çok tesadüflerin olduğu gerçeğinden hareketle filmin 4’ü, 5’i de gelecek. Biz bu filmin de birincisi kadar başarılı olacağına inanıyoruz.”
FIRAT: OYUNCULUK HİSSİ BİR ŞEYDİR
Mert Fırat ise oyunculuğun hissi bir şey olduğundan bahsederek, oyunculuk adına verilen eğitimlerin çok önemli olmadığı yorumunda bulundu.
Dünya sinemasının kişisel hikayelere dönüşmeye başladığının altını çizen ünlü oyuncu, artık filmlerde küçük bir insan hikayesi ile tüm dünyanın anlatılabildiğini söyledi.
Eğitimini yeni tamamlayan genç oyuncu adaylarına ise Fırat, şu tavsiyelerde bulundu:
“Yeni oyuncu olduğumuz zaman, bugün olduğu gibi bizim dönemimizde de fark ediliyor olmak çok zordu. Şimdilerde teknolojik bir avantaj var. Son 10 yıldır ‘storytelling’ dedikleri hikaye anlatıcılığı yani hikaye anlatma geleneği Avrupa’da da Amerika’da da yeniden canlandı. Aslında bu oyuncunun, yönetmen ve senarist gibi kendi hikayesini tesis eden, kendi hikayesini anlatan biri olduğunu gösteriyor. Hatta kendi iç paylaşımını İnstagram, gerek YouTube gerek Facebook gibi çeşitli sosyal medya kanallarında sunan biri için, kişinin fark edilmesi açısından oyunculukla bağlantılı alanlar.”
BİLGİN: HER YÖNETMEN FARKLI BİR YOLCULUK
Belçim Bilgin de bir oyuncu olarak her yönetmenle farklı bir yolculuk yaşadığına işaret ederek, şunları anlattı:
“Her yönetmenin kendi önemsediği dinamiklerle oyuncuyla kurduğu bir ilişki biçimi var. Yabancı yönetmenlerde de çalıştım. Aslında yabancı ya da bir Türk yönetmen olmanın dışında yönetmenin kim olduğu ve kendisine nasıl baktığı ile ilgili bir mesele bu. Bazen öyle anlar oldu ki yönetmeni çok sevip, ‘ben bu yönetmenime daha neyimi verebilirim’ diye düşündüğüm ve aynı zamanda da role çok sahip çıkarak, tüm bilgimi, birikimimi aktarmak istediğim oldu. Bazen bazı yönetmenler de birazcık sert bir ilişki kurarak, oyuncudan daha fazla verim alabileceklerine inanıyorlar. Mesela o tarz bende işlemeyen bir şey.”.
Kaynak : Aydınlık
İlgili ‘Oyunculuk sahnedeki performanstan ibaret değildir’ haberiyle ilgili sizde görüşlerinizi yazarak gündeme dahil olabilirsiniz.