Ramazan’ın Kur’an ayı olması haysiyetiyle Kur’an’ın kendisinden de bahsetmeyi, bu ayın yüklediği bir görev olarak düşünüyoruz. Bu yazımızda özellikle Kur’an’ın bir ilahi vahiy olduğunu ve bu vahyin hem lafız hem mana olarak Kur’an olduğunu irdelemeye çalışacağız.
Bunu şöyle ispat etmek mümkündür:
Denilebilir ki peygamberlik mertebesi çok daha büyük olduğu için, Hz. Muhammed (a.s.m.) bir lider olarak Kur’an’ı Allah’a nispet etmekle, ıslahını istediği insanlara daha kolay söz geçirebileceğini düşünmüş olabilir.
Bediüzzaman Said Nursî’nin ifade ettiği gibi, Hz. Muhammed (a.s.m.), “Tevrat ve İncil gibi semavî kitapların yüzlerce işaratı ve irhasatın binler rumuzatı ve hatiflerin meşhur beşaratı ve kâhinlerin mütevatir şahadetı ve şakk-ı kamer gibi binler mucizatının delâlâtı ve şeriatın hakkaniyeti ile teyit ve tasdik edildiği gibi, şahsında gösterdiği eşsiz ahlâk-ı hamidesi ve vazifesinde gösterdiği nihayet güzellikteki seciyye-i galiyesi ve bütün hayatında gösterdiği kemal-i emniyeti ve kuvvet-i imanı ve itminanı ve davasındaki samimiyetini gösteren fevkalâde takvası, fevkalâde ubudiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde metaneti, davasında nihayet derecede sadık ve doğru olduğunu güneş gibi aşikâre gösteriyor.”
Bu konuyu, “vazifesinde ciddiyeti, sözündeki doğruluğu, özünde disiplini gösteren” şu ayetlerle bitirelim:
“Görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki hiç şüphesiz, o (Kur’an), çok şerefli bir elçinin sözüdür.” “Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz! Eğer (Muhammed) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, şüphesiz, onu kıskıvrak yakalardık, sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık); hiçbiriniz de buna mâni olamazdınız. Doğrusu o (Kur’an), takva sahipleri için bir öğüttür.”