Normalde gördüğü hiçbir şeye kılını kıpırdatmayan, “banane ya başım belaya girer” diyerek rotayı keyfine keyif katacak yola kırar ama söz konusu klavye başıysa nasıl da kahraman olur. Gündemde işine yarayacak bir malzeme varsa e tabii bir de baş kahraman, verip veriştirmek onun işi. Kim mi bu? Bazen ben, bazen sen ,bazen o ve diğerleri. Akıllı aletler elimizin altında ama bizim aklımız kim bilir nerede? Bak gir gör ve başla çabucak yazmaya. Ana avrat aile efrat enik cücüğe kadar sövmeye. Birde kendine yandaş bulduysa ooo bak sen keyfine. Yazar da yazar. Yazdıklarının içi boştur ama onun gibiler için alkışlıktır. Tebrikler, takdirler kıyamet gibi olur ama bir kişi bile fikrine katılmayınca bir kıyamette öyle kopar. Hemen sayfasından aforoz eder yeterince küfür etmişse. Sonrası ifşalık. Falanca bana bunları bunları söyledi. Vay karizması çizildi hanfendi ya da beyfendinin. Bazılarının gerçekten yaşam felsefesi olmuş. Bakıyor yeni bir olay vukuu bulmuş hemen bel altı vurup kaçıyor. Cevap verecek birini bile bulamıyorsun. O ise gidip köşesinde savurduğu pervasızlığını böbürlenerek anlatıyor kendi gibi boşlara. Herkesin akıllı telefonu olmasın yahu. Bir kanun bir düzenleme gelsin. Uzunca bir testten geçirilsin. Önüne bir haber konsun ve ona verdiği tepkiye bakılarak verilsin. Her parası olan alamasın yani. Dedikodu bu mecralarda mübah oldu. Erkeği kadını çoluk çocuğu oturup çekirdek çitler gibi insan hayatını çitletiyor. Amma velakin nerede bir yararlı bir bilgi var anında vın. Görmeye bile tahammül edemez. Bir de konuları kendi menfaatine çekerek insanları yönlendiren tayfa var. Söylediği her cümleyi kendine şiar edinen cemaati hemen iman ediyor. Hiç araştırma yok, düşünme yok. Eğer ki başkalarının beyni diğerlerine yetseydi Yaratan herkese vermezdi. Bin kişiye yetecek beyni bir kişiye verirdi. Belki böylesi daha faydalı tam tersi zararlı olurdu diyeceğim de zaten öyle ki…
Gerçek hayatta da bu böyle. Boş boş konuşanlara diyelim maruz kaldın’ biraz sus ya da hayırlı bir şeyler konuş, bırak falanı filanı ‘dediğinde ne konuşalım o zaman deniyor. Ya dedikodu yapacak, ya saçma bir konuyu saatlerce sündürecek, ya da başkalarının yaşadığı hayatı anlatacak ballandırarak. Ben böylesilere diyorum ki ‘ kendi hayatını hayallerini anlat. veyahut şu konu hakkında bir fikrin var mı? ‘ Biraz düşünüp başlıyor yine ‘falanca bu konu hakkında böyle düşünüyor’…. Bla, bla, blaaaa…Yok adamın hiçbir konu hakkında fikri, konuşmaktan yazmaktan başka bir işi yok ki söylesin. Çağımızın hastalığı, çok konuşmak, çok yemek, çok tüketmek…. İsraftan dem vurunca cimrisin, bilimden bahsedince sıkıcısın, dinden konuya girince yetersizsin konuşma, gıybetine müdahale edince sen yapmıyor musun savunması cebinde hazır. Tüketiyoruz dünyayı, hayvanı, insanı ve en önemlisi zamanı. Zamanki telafisi yok. Ağızdan ya da klavyeden çıkan sözün, kırılan kalbin, tutulmayan sözlerin edilen küfrün, kaybedilen güvenin, hunharca tüketilen sevginin geri dönüşüm kutusu yok. Olsa bile ne olacak!!! İdamdan sonra gelen af neye kime yarar…
Cahide Sayaca