Cumhurbaşkanlığı himayesinde Balkon Film tarafından bu yıl ilki düzenlenen ‘Uluslararası Dostluk Kısa Film Festivali’, 14,15 ve 16 Aralık tarihlerinde sinemaseverlerle buluştu. 80 ülkeden 800’ün üzerinde filmin başvuru yaptığı festivalde, ‘Kısa Metraj Film Yarışması’ kategorisinde birincilik ödülünü İran’dan “The Sea Swells” filmi kazandı. Festivalin Jüri Başkanı Yüksel Aksu ile ‘Uluslararası Dostluk Kısa Film Festivali’ni ve kısa filmin Türk sinemasındaki yerini konuştuk.
Uluslararası Dostluk Kısa Film Festivali’nde jüri başkanlığı görevini üstlenme süreci nasıl gelişti?
‘Dondurmam Gaymak’ ve ‘İftarlık Gazoz’ filmlerimin yapımcısı Elif Dağdeviren aradı. “Aralık ayında uluslararası bir kısa film festivali var, jüri başkanı olmanı rica ediyorum.” dedi. Festival direktörü Faysal Soysal sinema camiasından sevdiğim bir insan. Sanat yönetmeni Lütfi Şen ise Muğla’dan hemşehrim olunca kabul ettim. Prensip olarak jüri üyesi veya başkanı olmak pek arzu ettiğim şeyler değil. Çünkü sanatta yarışma meselesi zor ve subjektif bir durum. Bir filmin, bir başkasından daha güzel olabileceğine dair karar vermek kolay değil.
Festivalin teması hakkında düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Festivalin ‘dostluk’ temalı olacağını biliyordum. Ama Fethi Gemuhluoğlu’nun, ‘dostluk’ anlayışı adına olduğunu daha sonra öğrendim. Sonrasında dostluk ile ilgili makalesini ve hakkında yazılanları, atfedilen şiirleri okudum. Özdemir Asaf’tan, Nihal Atsız’a, İsmet Zeki Eyuboğlu’ndan, Sezai Karakoç’a, Cemal Süreya’dan, Yaşar Nuri Öztürk’ten, İsmet Özel’e farklı farklı düşünsel iklimlerden birçok dostluk ilişkisiyle Türkiye’nin düşün hayatında özel bir yere sahip olduğunu öğrendim. Yaşam öyküsü ve düşünsel dünyasına vakıf değilim ama farklı dünya görüşleri olan farklı paradigmalardan gelen bir çok insan ile kurduğu iletişim ve dostluk ağı ilgiye mazhar. Türkiye’de 1960’lı yıllarda ‘neşet’ etmiş olan kültür sanat zenginliği kısa zamanda soğuk savaşın gadrine uğradı. Kanımca, edebiyattan sinemaya müzikten tiyatroya yaşanan bu zenginlik kısa zamanda ideolojik kamplaşmaya feda edilerek kısırlaştırıldı. Türkiye entelijansiyası epeyce bir zaman kendi doktriner gettolarına hapsolarak için için güdükleşti, tektipleşti. Böylesi süreçlerde bir çok dünya görüşüne ve fikre açık bir düşünce adamı olarak Fethi Gemuhluoğlu ve onun gibi insanlar öteden beri ilgimi çekmiştir.
‘UZUN METRAJ ROMAN KISA FİLM ŞİİRDİR’
Kısa film hakkındaki izlenimlerinizi, deneyimlerinizi ve sektördeki yeri konusundaki fikirlerinizi paylaşır mısınız?
Kısa film; sinema sektörünün fideliği olmasına rağmen aynı zamanda tek başına bir tür bir formattır. Çoğu zaman kısa filmi bir nevi uzun metraj egzersizi veya peşrevi gibi algılarız. Oysa ki kısa film sinemanın başlangıcıdır. Ve başladığı günden bu yana; en fazla form ve format değiştirmiş son derece yaratıcı bir mecradır. Haber, belge, deneysel, kurmaca, reklam, video art gibi birçok formu kısa film kapsamında ele alabiliriz. Uzun film konusunda bu kadar geniş ve özgür bir spektrumdan bahsedemeyiz. Ayrıca konvansiyonel sinema gibi piyasa koşulları ve sermayeye göbekten bağlı olmadığı için göreceli olarak daha estetik, daha yaratıcı, daha devrimci ve muhaliftir. Kaba bir benzetme yapacak olursak; uzun metraj ‘roman’ veya ‘destan’ ise kısa film ‘şiir’ veya ‘öykü’ dür. Meşhur bir deyimdir; uzun film sayıyla kazanırken, kısa film nakavtla kazanır.
‘Ustalara layık olamadık’
Festivalde bu yıl ulusal ve uluslararası yarışma kategorisinde yer alan yapımları değerlendirir misiniz?
Açıkçası fena değiliz ama İran sineması karşısında hayıflandım, kıskandım ve onlara imrendim diyebilirim. Kısa zaman öncesine kadar İran sineması sofistike ama naif bir sinemaydı. Ama yeni gördüğüm örnekler teknolojik ve biçim olarak da epeyce mesafe katetmiş. Yakın zamanda ise Dünya sinemasında çok önemli bir yere sahip olacağa benziyor. Bunun bir sürü nedeni var. Ama en önemli nedenlerden biri çok ciddi bir kamu ve devlet desteklerinin olması. Yılda binlerce kısa film üreten bir platforma dönüşmüş ve bir sürü kaynaktan besleniyor. En önemlisi kimlik problemleri yok, ya da bizimkiler kadar hasarlı değil. Yıllar önce Abbas Kiyarüstemi, ‘Sizin arkanızda ‘Yol’ gibi bir film var! Ne kadar şanslısınız’ demişti bir demecinde…Bizler Yılmaz Güney, Şerif Gören, Metin Erksan, Lütfi Akad’lara layık olamadık diye hayıflandım açıkçası.
Kısa film festivallerinin varlığı ve geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kısa filmlerin, ulusal festivallerde bir yan kategori olarak ele alınması güzel ama ‘Dostluk Kısa Film Festivali’ gibi tek başına kısa filmleri ele alan ve destekleyen müstakil festivallerin, organizasyonların olması bence çok önemli. Çoğalmalılar ve her biri birer karnaval havasında geçmeli. Çağımızın sanatı, sinema ve çok önemli olduğunu düşünüyorum.