Kafayı devrimci askerlerle bozmuş bir film: Anons

2018102414535219_5d7e78oebt9tptr1g1fiml6bu51

“Anons”un öyküsünü ağabeyi Ahmet Hakan’dan dinlemiş, yönetmen Mahmut Fazıl Coşkun. “Anons”da adı geçmiyor, fakat Albay Talat Aydemir’in 1963’deki başarısız darbe girişiminin İstanbul ayağını anlatıyor.

Filmin eleştirisini, yorumunu bu işin uzmanı arkadaşlara Tunca Arslan’a, Filiz Gümüş’e bırakalım. Bizi ilgilendiren filmin siyasi mesajı.

‘İTTİHATÇI GELENEK’

“Anons”, Albay Talat Aydemir’i ve “İttihatçı geleneği” hedef alıyor. Anons”un tanıtım bültenlerinde şöyle deniliyor: “Askerler darbenin başarılı olacağına çok emindir. Onlar yaptıkları planlama ve askeri güçle her şeyin üstesinden gelebileceklerini düşünür. Fakat hesap etmedikleri bir şey vardır o da sivil hayatın görünmeyen gücü.”

Bilinen sözdür, her film politiktir. Her filmin ideolojik bir mesajı vardır. Her kurgu (film), bir ideolojik süzgeçten geçmiştir. Mahmut Fazıl Coşkun’un “Sadece bir film yapmak istedim” lafı bir palavradır.

Mahmut Fazıl Coşkun, 75. Venedik Uluslararası Film Festivali’nden ‘Jüri Özel Ödülü’ ve ‘En İyi Akdeniz Filmi’ ödülüyle döndü. Batı, sözde “askeri vesayet”le, devrimci bir askeri darbe girişimiyle dalga geçen filmi elbette ödüle boğar!

Geçen yılın Mart ayında yitirdiğimiz, sevgiyle, özlemle andığım arkadaşım Ömer Gürcan’dan kaç kez dinlemiştim. Albay Talat Aydemir ve babası Süvari Binbaşı Fethi Gürcan’ın devrimci girişimlerini.

Albay Talat Aydemir ve Binbaşı Fethi Gürcan’ı anlatmaya çalışalım.

BÖYLE İDAM EDİLDİLER

Son sigarasını tüttürdü, eşine ve çocuklarına son mektubunu yazdı, başı dik sehpaya yürüdü, sandalyeye tekmeyi vurdu. Yarım asır önce, 27 Haziran 1964 günü, şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’e “Haziranda ölmek zor” şiirini yazdırtan büyük acı yaşandı. Ankara Ulucanlar Cezaevi’nin avlusunda, “İhtilalin süvarisi” Binbaşı Fethi Gürcan idam edildi. Cebinden 235 kuruş, iki paket subay sigarası bir de çakmak çıktı.

4 Temmuz’u 5 Temmuz’a bağlayan gece, hücresinin kapısı açıldı. Beyaz idam gömleğini giydi. İnfaz yerine aynı soğukkanlılıkla yürüdü. Cellata, “Kendi işimi kendim görürüm” dedi ve “memleket için hayırlı olsun…” diye bağırdıktan sonra ayağının altındaki sandalyeyi tekmeledi… Saat 02.55’i gösteriyordu. Talat Albay da böyle öldü.

‘HARBİYELİ ALDANMAZ’

22 Şubat 1962’de ilk girişim başarısız olunca Başbakan İsmet İnönü, 26 Şubat günü yaptığı bir radyo konuşmasında Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir’in Harbiyelileri “aldattığını” söylemişti. Bu konuşmadan iki gün sonra 22 Harp Okulu öğrencisi Taksim’deki Atatürk Anıtı’na bir çelenk koydular. Çelengin üstünde “Harbiyeli Aldanmaz” yazılıydı.

Bu söz, 21 Mayıs 1963 girişiminin de parolası olacaktı. Aydemir, mezarının Harbiye’nin bahçesinde olmasını ve mezar taşında bu sözlerin yazılmasını vasiyet etmişti. O çelengi bırakan öğrencilerden biri, yıllar sonra Ergenekon tertibinde tutuklanacak ve hakkında ‘ağırlaştırılmış müebbet’ istenecek olan emekli Orgeneral Hurşit Tolon’du!

AYDEMİR’İN GENÇ SUBAYLARI

Harp Okulu’nun genç teğmeni, 21 Mayıs 1963’te askeri ayaklanmaya katıldığı için tutuklanıp hüküm giymişti. 1972 Mart’ında Kızıldere olayları nedeniyle, yeniden tutuklanacaktı. Yargılandığı davalardan birinde işlediği iddia edilen suç “anti-emperyalistlik”tir. Emperyalizme karşı olduğu iddiasıyla suçlanan dünyadaki tek suçlu unvanına sahip olması nedeniyle Uğur Mumcu’nun yazılarına konu olmuştu. Sözünü ettiğimiz kişi Abdullah Nihat Yılmaz’dır.

Fatsalı Yılmaz’ın kardeşi Nihat Yılmaz, 1972’de Kızıldere katliamında can verecekti. THKP-C’nin önemli isimlerinden, 5 Ekim 2011 günü yaşamını yitiren Ziya Yılmaz da, Abdullah Yılmaz’ın amca çocuğuydu. Abdullah Nihat Yılmaz, “Talat Aydemir’in vasiyeti” başlıklı yazısında Mamak günlerini anlatacaktır.

TİP HAYRANI

Aralarında Abdullah Yılmaz’ın da bulunduğu dört teğmen, cezaevi yönetiminden bir astsubay üstçavuşun hoşgörüsüyle idamlıkların olduğu ön hücrelere geçerler. Talat Aydemir, Fethi Gürcan, Yarbay Osman Deniz, Üsteğmen Erol Dinçer oradadır. Aydemir, genç teğmenleri gülümseyerek karşılar, “hoş geldiniz çocuklar” der. “Radyo dinliyor musunuz” diye sorar. Genç teğmenlerin radyoları yoktur. Dört aydır onlara kitap, dergi, gazete bile verilmemektedir.

Aydemir, radyoda yayınlanan seçim konuşmalarından ve bir partiden söz eder. “İşçi Partisi’nden söz ediyorum. Türkiye İşçi Partisi sözcüsünü dinledim bu radyodan…” “Yoksa siz” diye sorar, “Peşimizden niye geldiniz? Zenginleri kurtarmak için mi? Davamız zenginleri kurtarma davası mıdır? Hem zenginlerin kurtulacak nesi var ki? Onlar zaten kurtulmuştur oğlum…”

BABEUF’TEN BÜYÜLENMİŞTİ

Talat Aydemir, 27 Haziran 1964’ün ilk saatlerinde Fethi Gürcan’la birlikte Mamak’tan Ankara Ulucanlar Cezaevi’ne getirilmişti. Cezaevi’ndeki hücresinde, elindeki kitabı okumaya hazırlanırken, en yakın dava arkadaşı Fethi Gürcan’ın idam edildiğini, avukatının itirazı üzerine idamının ertelendiğini bilmiyordu. Oğlu Metin, artık babası için hiçbir umut kalmadığını görerek, dava arkadaşı Fethi Gürcan’ın mezarının yanındaki mezarı almıştı bile!

Nesrin Turhan, “İhtilalin Süvarisi” adlı kitabında Aydemir’in son saatlerini anlatır. Son okuduğu kitap, oğlunun getirdiği, Fransız devrimcisi Gracchus Babeuf’un “Devrim Yazıları” adlı kitabıydı. Kitabın daha ilk satırlarında adeta büyülenmişti. 1789 Fransız Devrimi’nin coşkusunu paylaşıyordu Babeuf. Devrim öncesinde, özel mülkiyetin haksızlıklar üzerine kurulduğu sonucuna varmış, toprakların dağıtılmasıyla, toplumsal eşitsizliği önlemeyi öneriyordu. Babeuf, sosyal düzenin kökten değiştirilmesini savunuyor ve yüz yıllar sonra idam edilmeyi bekleyen bir Türk subayını derinden etkiliyordu. Ancak Aydemir’in o fikirleri hayata geçirecek ömrü kalmamıştı.

Babeuf’ün kitabına şu notu düşüyordu: “Şu anda taşıdığım hisleri, kaç yüz sene evvel taşımış, hayret ediyorum. Ne kadar benzerlik var, şaşıyorum.”

‘ÜÇE ÜÇ!’

1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nden yedi idam kararı çıktı. Askeri Yargıtay üç idam kararını bozdu, dördünü onayladı. Ölüm cezaları TBMM gündemi geldi. Meclis, Üsteğmen Erol Dinçer dışındaki üç idamı onayladı. Meclis’teki Adalet Partisi’nin çoğunluğu “üçe üç” istiyordu. Yani 27 Mayıs Devrimi’nde idam edilen Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamlarına karşılık üç subayın asılmasıydı AP’li vekillerin isteği.

O dönemde, 1961 Anayasası’na göre TBMM çatısı altında Senato da bulunuyordu. Meclis kararını Senato onaylamadı. Senato, Osman Deniz ve Fethi Gürcan hakkında verilen kararı bozarken Talat Aydemir’i onadı. Ancak son kararı yine Meclis verdi. Meclis, Talat Aydemir ve Fethi Gürcan’ın da idam edilmesine karar verdi.

AP’lilerin “üçe üç” dileği, 1972’de Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un idamıyla gerçekleşecekti!

SOLUK BORUSUNA YEMEK KAÇTI!

Kader mi diyelim? Albay Talat Aydemir’in 21 Mayıs 1963 ihtilal girişiminde Radyoevini basıp isyancıları etkisiz hale getiren Ali Elverdi, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’a idam cezası veren Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Mahkemesi’nde başkanlık yapmıştı. 1974 yılında Tuğgeneral rütbesi ile emekliye ayrılmış, 1975 yılında Adalet Partisi’nden Bursa milletvekili seçilmiş, Alzheimer hastası olarak 7 Nisan 2010 günü soluk borusuna yemek kaçması sonucu boğularak ölmüştü.

Mahmut Fazıl Coşkun, sen ne Talat Aydemir’i, ne de Fethi Gürcan’ı bilirsin!

Harbiyeli aldanmamalıdır!

Kaynak : Aydınlık

İlgili Kafayı devrimci askerlerle bozmuş bir film: Anons haberiyle ilgili sizde görüşlerinizi yazarak gündeme dahil olabilirsiniz. 

Exit mobile version