İyi ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti var.
İyi ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım.
Ve o Atatürk 1919 yılında Erzurum Kongresinde diyor ki, “Bu memlekette yargısız vatandaş öldürülmez. Vatandaş, ancak mahkeme kararıyla cezalandırılır.”
Büyük değil çok büyüksün yüce Atatürk.
Totaliter ve dogmatik ideolojilere dayanan bir ülke yerine hukuk ve demokratik kurallara dayalı bir devlet kurup bizlere armağan ettiğin için her zaman olduğu gibi bir kez daha şükran ve minnetle seni anıyorum Ata’m.
Suudi Arabistan’ın ki devlet demeyi dahi hak etmiyorlar İstanbul konsolosluğunda gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı sorgusuz sualsiz yargısız göz göre göre diplomatik kuralları dahi çiğneyerek infaz etmeleri, IŞİD terör örgütünden farklı olmadıklarını ortaya koymaktadır.
Demokrasi, hukuk ve adalet bu krallıkta yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bakın 1925 yılında eski hukuk anlayışı hakkında şunları söylemişti:
“Milletimizi çöküşe mahkûm etmiş ve milletimizin gür sinesinde dönem dönem eksik olmamış olan girişim sahiplerini, çalışma ve çaba gösterenleri en nihayet ümitlerini kırıp bozguna uğratmış olan olumsuz ve ezici kuvvet, şimdiye kadar elinizde bulunan hukuk ve onun samimî izleyicileri olmuştur.
Belki ağır ve cesurane olan tarihsel gözlemimin, seçkin topluluğunuz içinde ve cumhuriyet hükümetinin bugün hizmetlerinden yararlanmakta bulunduğu değerli memurlar ve hâkimlerimiz içinde kimsenin hayretine sebep olmayacağına inanıyorum.
Eski hukukun çok uzak ve çok eski ve yaşama kuvvetini kaybetmiş bir dönemini ve izleyicilerini seçtiğimi sanmayınız.
Eski hukukun ve onun izleyicilerinin, yeni devrimler dönemimizde bizzat bana çıkardıkları güçlüklerden örnek getirmeye kalksam başınızı ağrıtmak tehlikesiyle karşılaşırım.
Fakat bilesiniz ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin doğuş zamanında, onun bugünkü nitelik ve durumunu, hukuk esaslarına ve bilimsel ilkelere aykırı sayanların başında ünlü hukukçular bulunuyordu.
Büyük Millet Meclisi’nde egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğunu ifade eden yasayı teklif ettiğim zaman, bu esasın Osmanlı Anayasası’na aykırılığından dolayı karşı bulunanların başında yine eski ve bilimsel erdemi ile milleti aldatan ünlü hukukçular bulunuyordu.
Hatta cumhuriyet ilân olunduktan sonra meydana gelen feci bir olayı da, uyanık bakışlarınız önünde canlandırmak isterim. En büyük şehrimizin, bu memlekette belki Avrupa’da öğrenim görmüş yüksek uzmanlardan oluşan baro heyeti, açıkça hilafetçi olduğunu ilân eden ve ilân etmekle övünç duyan birisini kendisine başkan seçmiştir.
Bu olay, köhne hukuk erbabının cumhuriyet anlayışına karşı içten ve gerçek olan durum ve eğilimini ifadeye yeterli değil midir? Bütün bu olaylar, devrimcilerin en büyük fakat en sinsi can düşmanının, çürümüş hukuk ve onun gücü tükenmiş izleyicileri olduğunu gösterir.
Milletin ateşli devrim atılımları sırasında sinmek zorunda kalan eski yasa hükümleri, eski hukukçular, gayret ve çalışma gösterenlerin etki ve ateşi yavaşlamaya başlar başlamaz derhal canlanarak devrim esaslarını ve onun samimî izleyicilerini ve onların aziz ülkülerini mahkûm etmek için fırsat beklerler.
Bu fırsat, eski yasaların varlığı ve eski hukuk esaslarının yürürlükte olmasıyla ve eski anlayışını içten ve yürekten korumada direnen hâkimlerin ve avukatların varlığıyla sağlanmıştır. Bugünkü hukuksal faaliyetlerimizin sebeplerini açıklamış oluyorum ümidindeyim.”
Atatürk eski hukuk yerine demokratik hukuk sistemini kurarak Türkiye’yi çağdaş ülkeler seviyesine çıkartmıştır.
Şunu da vurgulamak gerekir ki yapılan Anayasa değişiklikleri ile tek partiye ve tek kişiye endekslenen yargının da bu bağımlılıktan kurtarılması da şarttır.
Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz.