İNGİLİZCEYE İNGİLİZLERDEN DAHA ÇOK SÂHİP ÇIKIYORUZ!

YIMG_CC005A-90019D-A94DBC-12F3DC-DBF619-CA71D2-3

“Dünyânın kaptan köşkü: İngiltere” başlıklı bir önceki (11 Kasım 2018) yazımda, İngiltere’nin dünya gündeminde arka plânda kalmayı tercih ettiğine ve İngiltere için İngilizcenin önemine değinmiştim. Churchill’in dediği gibi “İngilizce, İngiltere demektir.” Dolasıyla İngiltere perde arkasında ateşi tutmak için “maşa” kullanırken, aynı siyâseti kendi dilinde de uygulamaktadır.

Dünyâdaki eğitim turizminden en büyük payı İngilizce almaktadır. Bu turizm, hemen her ülkede hem iç hem de dış turizm olarak işlemektedir. Her köşe başında açılmış, büyük-küçük birçok İngilizce kursundan, daha Türkçede okuma ve yazma becerisi kazanmadan ilkokul birinci sınıfta İngilizce ders alan öğrencilere, hafta içi akşam veya hafta sonu sabah saatlerinin vakfedildiği ve çalışan yetişkinler için İngilizce kurslarından belediyelerin meslek edindirme kurslarında bile açılan İngilizce kurslarına kadar birçok alanda eğitimin iç turizminde İngilizceyi görmek mümkündür.

Ancak İngilizce eğitim ve öğrenimin dış turizmi daha farklı boyuta ulaşmaktadır. İngilizce öğrenimi için gerek kendi imkânlarıyla, gerekse devlet bursuyla binlerce kişi başta İngiltere olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Kanada gibi ülkelerde kısa ve uzun dönemli dil kurslarına gitmektedir. Hem yurtiçinde hem de yurtdışındaki dil kursları için harcanan para her geçen gün artmaktadır. Devlet veya özel olsun, Türkiye’deki ilk ve orta öğretim okullarında kullanılan kitaplar arasında en yüksek fiyattan satılan kitapların İngilizce ders kitaplarının olması, bu uğurda harcanan bütçenin ciddiyetini göstermektedir. Bu kitapların çoğu ithâl edilmektedir ve satış fiyatları mâliyetin çok üzerindedir. Bu kitapların çoğu da güncel olmayan konulardaki okuma parçalarıyla doludur.

Konu öyle bir duruma gelmiştir ki, artık ne İngiltere ne de Amerika Birleşik Devletleri, İngilizce için kendi devlet bütçelerinden harcama yapmak bir yana, üzerine para almaktadırlar. 22 Temmuz 2018 târihli, “Amerika, FETÖ’yü nasıl kullanıyor?” başlıklı yazıda ayrıntılarıyla anlattığım gibi, Türkiye’deki Amerikan kolejlerinin sayısı 19. Yüzyılın başında 100’den fazlayken, şimdi sâdece dörttür. Birleşik Krallık olarak İngiltere ise ne Osmanlı zamânında ne de Cumhuriyet döneminde Türkiye’de okul açma ihtiyâcı duymamıştır.

Şunu söylerken keşke haksız olsaydım ama, anadilimiz ve resmî dilimiz olan Türkçe, Türkiye’de İngilizcenin yanında üvey evlat muamelesi görmektedir. Hem devlet hem de vatandaş olarak İngilizceye İngiltere’den ve İngilizlerden daha çok sâhip çıkıyoruz. İngiltere’de bile Türkiye’deki kadar İngilizce dükkan ve mağaza ismi yoktur. Eğitim sistemindeki öncelik her zaman İngilizce derslerine ve İngilizce öğrenimindeki altyapının geliştirilmesine veriliyor. Neredeyse Türkçeye sâhip çıkmak için İngilizlerin Türkçeye ilgi göstermesini bekleyeceğiz.

Küreselleşme yalanının dili

Önce şu “küreselleşme” tâbirine bir bakalım. Türkçede “-ş” eki, karşılıklı yapılan fiillerde kullanılır. Mesela “buluşmak”, “anlaşmak”, “sözleşmek”, “paylaşmak” gibi. Dolayısıyla “küreselleşme” tâbirinde de benzer bir anlam olması gerekiyor ama yok. Yâni aslında “küreselleşme” değil, “küreselleme” ve “küresellenme” var. Güçlü olan kendi değerlerini “küreselmiş gibi” pazarlayıp “küreselliyor”. Zayıf olan da “küreselmiş gibi” pazarlanan değerlerle “küreselleniyor”.

Dolayısıyla dünyânın en çok konuşulan dili olmamasına rağmen İngilizcenin “küresel dil” olduğu yalanına çoğunluk inanıyor. İnanmayan azınlığın elinden böyle yazılar yazmanın dışında pek bir şey gelmiyor. İnanılan bu yalanın kaynağı ise ne yazık ki İngiltere değil. Onu da diğer şeylerde yaptığı gibi İngiliz aklı, başkalarına yaptırıyor. Mesela Türkiye’deki bu “tâlihsiz çoğunluk” gibi bir kesimin başka bir ülkede olmadığını düşünüyorum. Yarım yamalak öğrendikleri İngilizce üzerinden kendilerine pay çıkarıp “dünya dilini konuşuyorum” demek için, kendi uydurdukları yalana inanıyorlar. Bunun psikoloji bilimindeki karşılığı “mitomanya”; yâni kendi yalanına inanmaktır.  

Burada İngiliz devlet aklına maalesef hayran olmamak mümkün değil. İşini başkasına yaptırıyor; aslan payını alıyor, reklamını yaptırıyor, kazandığı itibârın maddî ve mânevî keyfini sürüyor ve bunun için değil para harcamak üstüne para da kazanıyor. Varlığı ve gücü ile var olduğu kendi dili olan İngilizce için bu kadar kurnaz davranan İngiliz aklının, başka konularda nasıl bir düzen kurduğu idrak etmek için işe, onların dilini çok iyi öğrenmekle başlamalı, ama dili öğrenirken içine girdiğimiz kültürün kör hayranı olmamak için sağlam bir millî iman ile donanmış olmamız gerekmektedir.

Aklına “Peki İngilizceyi nasıl çok iyi öğreneceğiz?” sorusu gelenlere bu işin uzmanı olarak bir tavsiye vereyim: Türkiye’deki dil kurslarından pek bir şey beklemeyin. Tüm yabancı diller gibi İngilizce de başka şeyleri yaparken değil, odaklanarak öğrenilir. Hafta içi akşam veya hafta sonu sabah gidilen 8-10 saatlik kurslarda mesâfe almak mucizedir. Kurs dışında ders saatinin en az üç misli kadar çalışmasanız zaman ve para kaybetmekle kalmaz, bir de kendinize olan güveni kaybedersiniz. Ama nasıl öğrenirseniz öğrenin İngilizce öğrenince her şeyi yapabileceğinizi ve önümüzdeki bütün engellerin kalkacağını falan düşünmeyin.    

Dr. Can CEYLAN 14 Kas 2018

Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik‘te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.

Yeni Birlik Gazetesi’ni Gazete Bayilerinden Temin Edebilirsiniz.

Exit mobile version