Hududullah yolunda kapitalizmi yenmek

Hududullah yolunda kapitalizmi yenmek

MELEK GEDİK

Hududullah… Manası Allah’ın kanunu. Talak süresinde Allah’ın kanunlarına ilişkin şu sözler dikkat çeker: “Hakikat Allah her şey için bir ölçü takdir etmiştir.” Elmalılı Hamdi Yazır da tefsirinde ölçü/sınır için “Bu ölçü ve sınırı tanımak, teslim olmak imandandır. A’raf süresinde “Cenab-ı Hak haddi aşanları sevmez’ buyuruyor” ifadelerini kullanmıştı. Ölçü, miktar ve özellikle haddi aşma meselesi, usta hikâyeci Mustafa Kutlu’nun son kitabı ‘Kalbin Sesi/Bir Hicret Risalesi’nin ana eksenini oluşturuyor. Allah’ın kanunlarıyla işleyen bir düzenle insan yaşamını savunan Kutlu, 27 yazıdan oluşan kitabında önce İslam anlayışına göre hak düzeninin tanımını yapıyor daha da ‘yeni dünya sistemi’ni tüm yönleriyle irdeliyor. 

“Bugünün şartları, düzenler, sistemleri insanı isyana, hududu aşmaya, kibre götürmüştür ve modern teknolojinin kılıktan kılığa giren, girebilecek olan tüm buluşları Hududullah dışına çıkmanın, ahireti unutup cenneti dünyada bulmak hevesinin neticesidir” görüşünü savunan Kutlu, hem insanoğlunun akıl ile imtihanını hem de nefis mücadelesini sık sık felsefe tarihine de göndermeler yaparak eleştiriyor kitabında.

Kutlu, Ortaçağ karanlığından Aydınlanma Çağı’na giden yolda maneviyatın buharlaştığını, ‘Ne kilise ne de Tanrı’ söyleminin öne çıkarıldığını belirterek özellikle yeni düşünce ikliminin; bilim ve icatlarla desteklendiğini ve ‘Tanrı’nın bir odaya kapatıldığını’ vurguluyor. ‘Cennet’i sadece bu dünyada inşa etmek isteyen insanoğlunu ‘kapitalist düzeninin bekçileri’ olarak tanımlayan Kutlu, kendi deyimiyle kitabının amacını da şu sözlerle anlatıyor: “Daha önce söyledim, tekrar edeyim, kırık-dökük de olsa ‘kapitalizm eleştirisi’ yaptığım görülüyor. Ben konunun uzmanı değilim, bunu hem bizde hem Batı’da çok iyi becerenler var. Ben içine düştüğümüz çıkmazın (Kapitalizm’in kanunları) ne menem bir bela olduğunu bilelim diye malumu ilam da tekrar-be-tekrar vurguluyorum.”

Benmerkezci-sömürgeciliğin ideolojisi kapitalizmi kuran bireyin, tanrı tanımaz ‘beni’nin, ‘hudut’ tanımayan yağmacılığı sürdüğünü belirten Kutlu, emperyalizme giden yolun nasıl döşendiğini ise şöyle ifade ediyor: “Braudel’in tabiriyle, konsantre sermaye gücü ile konsantre devlet gücü, halk aleyhine işbirliği yaptılar. İşte kapitalizm böyle bir ‘suç ortaklığı’ sayesinde vücut buldu. Bu gelişmeyi de ‘birey’ sağladı. ‘Hududullah’ı çiğneyen teknolojiyi yedeğine alıp dinin yerine ‘bilim’i geçirerek sömürgeciliğine (emperyalizm) ulaştı.” Kapitalist düzenin tarihi arka planına sert eleştiriler yaparak, ‘sistem uşaklığı’ndan çıkılması gerektiğini iddia eden Kutlu, meselenin özünü sistematik bir sırayla ele alıyor ve ‘Ne yapmalı’ sorusuna yanıt vermeye çalışıyor. Kutlu için kapitalizmle savaş yolunda tek hedef var: Hududullah çerçevesinde vücut bulacak bir sistem arayışı.

Günümüz düzenini yok sayan ve yeni bir sistem önerisi sunan Kutlu, sistemin öncülerini ve taşıyıcılarına ise yine ayetler üzerinden gönderme yaparak ve ve Zümer süresine atıfta bulunuyor: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?… Zümer süresine değinerek İslam’da imtiyazlı bir sınıfın olmadığını fakat ‘dini otorite’ ile irfan, anlayış ve takva sahipleri konusuna geniş bir paragraf açan Kutlu, cihanın ayakta durmasının asıl sebebinin ise adalet olduğunu ifade etmekten geri durmuyor. 

Otorite-adalet kavramları üzerinden hukuk meselesine de giriş yapan Kutlu, hukuk terimi için ise iki tanım yapıyor: İki hukuk var, biri Cenab-ı Hakk’ın lütfedip peygamberleri vasıtası ile insanoğluna gönderdiği; öteki ‘Hududullah’ı çiğneyerek hakim güçlerin inşa ettiği beşeri hukuk. Adalet gibi insanoğlunun öncelikle ahlak nizamına ihtiyacı olduğunu belirten Kutlu, ‘Ahlak Nizamı’ diye adlandırdığı düzeni 5 unsurdan oluşuyor: Ahlak, hakimiyet, meşveret ve iktisat ve bu dört unsuru da kapsayan adalet. 

İslam ahlakında ‘ben’ değil ‘biz’ dilinin esas olduğunu vurgulayan Kutlu, bu anlayışın hem amentüye inananları hem de tüm insanoğlunu sosyal vicdana ve toplum sözleşmesine götüreceğini ve böylece kan emici kapitalizmin pençesinden kurtulacağını dile getirir. Kitabın son sayfalarına doğru asıl hedefini bir kez daha aktarmaktan imtina etmeyen Kutlu, eserinin de farkında olarak şu ifadeleri kullanır: “Hedef kan kemici kapitalizmin pençesinden kurtulmaktır. Kurtulalım, imanımızın gereği olan hayatı yaşayalım. Müzmin-muhalif yine ‘olmaz’ diyecek. Her şeyi bilen bilim insanları atılacak her adımı ‘akla aykırı’ bulacak. Kimileri ‘Senin niyetin ne hacı, ne din devleti mi istiyorsun?’ diyecek. Sosyal medya yıkılacak. Bana sorarsanız duvardan ses gelecek ama kimse konuşmayacak.” 

Kutlu, bahsettiği yeni düzeni sadece romantik hayaller üzerine oturtmak istemez ve amentüye inananları fikirsel ve pratik bir düzleme çekerek niyetini de tek tek anlatır. İlk şartın inanmak olduğunu söyleyen Kutlu, ikinci şartı ise ‘Kanaat ekonomisi’ kavramı ile açıklar. Tüketim ekonomisine karşı zihnen-fikren ve ilmen kanaat ekonomisinin oluşturulması gerektiğini ifade eden Kutlu’ya göre, inkılap önce kalpte, sonra zihinde, sonra fikirde, sonra bedende gerçekleşecek. Kutlu şöyle devam eder: “Er-geç alınteri-göz nuru- el emeği. Ama sıfırdan ‘Bir şehir kurmak’ ve bunu tüm dünyanın hayran olacağı tarzda inşa etmek hepsinden önemlidir. Çünkü bu ‘Ahlak Nizamı’ hayata geçirilen misali olacaktır. Muhacirlerin Medinesi.” Muhacirlerin Medinesi’nin kitabında yeniden hatırlatan hikâyeci Kutlu, son söz niyetine okuyucuya bir kez daha sesleniyor: Söz bitmez. Her zaman söylenecek yeni bir söz vardır.

Exit mobile version