Gramafona sevgi ve emek aşıladı

2018123107341819_mhkmttijiebasfrkccs1bnfvs01

Ülkemize 1900’lü yılların başından itibaren giren gramofon, teknoloji ve iletişim alanındaki baş döndürücü gelişmelere rağmen hâlâ aranıyor ve dinleniyor. İcadından bu yana pikaba, teyplere, CD ve MP 3 derken sanal dünyadaki sınırsız müzik mecrasına direnen gramofon ve dolayısıyla taş plak, bugün sayıları gittikçe artan koleksiyoncular sayesinde, adeta eski günlerini yaşatıyor.

Türkiye’deki hâkimiyetini, radyoya yenildiği 1950-1955’lere kadar sürdüren gramofonun çekiciliği, sesinin doğala yakın olmasından geliyor. Gramofon Batı dünyasına 1887 yılında Emil Berliner’in icadıyla girdi. Türkiye’de “sihirli sesler”in kaydedilmesinin miladı 1900 yılı. Hollandalı Türkolog Hügo Strötbaum’a göre The Gramaphone Company Limited, ilk ticari plaklarının ses kaydını yapmak üzere İstanbul’a teknisyen gönderir ve teknisyenler Eminönü’nde Yeni Cami civarında kayıt yaparlar. Bu kayıtlar Almanya’ya götürülerek kayıtları yapan şirketin kardeş kuruluşu Deutsche Grammophon tarafından plak olarak basılır. The Gramaphone Company Limited’in Türkiye’deki temsilcisi ülkemizi sinemayla tanıştıran Sigmund Weinberg’tir. Yine 1900’ün ilk yıllarında başta İstanbul olmak üzere imparatorluğun çeşitli kentlerinde kayıtlar yapılıyor; bu kayıtların ses kalıpları Almanya’yla götürülüyor, orada tek taraflı plak olarak basıldıktan sonra Türkiye’de satışa çıkarılıyordu. Türk insanı gramofon ve taş plakla 1912 yılında Herman ve Julius Blumenthal kardeşler tarafından Orfeon Record şirketinin kurulmasıyla yakından tanıştı.

Bu dönemde art arda plak çıkaran Blumenthal kardeşler Türk ses tarihinde önemli yer edindi.

MEHMET USTA MÜHRÜ

Türkiye’nin gramofon ve taş plakla tanışması bir asrı çoktan devirdi. Bu yılların neredeyse yarısında bir Türk’ün büyük emeği var. Onun adı Mehmet Öztekin. Gramofonun son dervişi, sihirli seslerin bilgesi, gramofon tamiri ve yeni tasarım gramofon üretiminin son büyük ustası “gramofon baba” Öztekin, baş döndürücü gelişmelerin yaşandığı ses teknolojisi dünyasına meydan okuyor.

Mehmet usta, gramofonun Türkiye’deki tarihinin son 57 yılında, önce tamirci olarak, sonra yeni tasarımla ürettiği özgün gramofonlarla yer aldı. O batı kökenli gramofona Türk mührünü bastı.

Yılarca bıkmadan gramofon onaran, makine aksamı hariç yenilerini yapan Öztekin’in ustası, babası Ömer Öztekin. Teknolojisi batılı olmasına rağmen söyledikleriyle daha çok bizden olan gramofona Türk damgasını vuran Mehmet Usta’nın çanta tipi gramofonların makine, kol ve aynasını kullanarak yaptığı borulu gramofonlar evlerde başköşeleri süslüyor. İtalya ve Almanya’dan Yunanistan’a kadar çeşitli Avrupa ülkelerinde satılan sadece borusu ve kasası yeni olan bu gramofonlar Türkiye ve yurtdışında koleksiyonlara girdi. Bugüne dek binlerce yeni tasarım gramofon üreten Öztekin’in gramofonları müzayedelerde de satılıyor. Mehmet Öztekin 57 yılda her çeşidinden sayısını hatırlamadığı kadar gramofon tamir etmiş.

SON DERVİŞ

Onun herkese kabul ettirdiği sanatının yanı sıra çok önemli bir özelliği de gönül adamı olması.

O, bu konuda da usta. O bir derviş, gramofonun son dervişi. Kapalıçarşı’daki dükkânından adım attığınızda önce elleri karşılar sizi. Sevgiyle ellerinizi tutar. Onun dükkânında His Master Voice marka antika bir gramofonda dinleyeceğiniz ilk 78 devirli plak mutlaka sevgi ve emek makamında olacaktır. Bu güne dek tamir edemediği gramofon olmamış Mehmet Usta’nın. Bozuk olup da hünerli ellerine emanet edilen binlerce çanta, salon, yarım salon, piknik tipi gramofon eskisinden daha sağlam olarak sahiplerine teslim edilmiş her seferinde. Öztekin tamir ettiği ya da yeni ürettiği gramofonla asla övünmez. Yaptığı iş içine sinsin yeter. Her yeni model gramofonunu saatlerce seyreden Mehmet Bey bu tavrıyla sevgisini ve emeğini gramofona aşılar sanki. O gramofonun artık emek makamında türküler çalması kaçınılmazdır.

 

Exit mobile version