Fideizm ve Türkiye’nin ünlü fideistleri…

422_b-4

Deizmle karıştırmayalım, bu başka…

Fideizm’in Türkçe karşılığı: “imancılık ya da inancılık“tır. Batı dünyasında ilgi görmüş benimsenmiş, savunulmuş bir düşünce akımıdır.

Rasyonalizm (akılcılık)’e karşı tez olarak doğmuştur. Gerçeğe varma konusunda aklı değil sezgileri ve inancı temel alır. Kanıt aramadan imanı ister fideizm. Fideistlere göre, Tanrısal bir bilgi kaynağı olarak inanç, akıl ve bilimden üstündür; gerçekler ve inancın temelini oluşturan vahiyler; akıl yoluyla kanıtlanamaz, yalnızca iman yoluyla kabul edilebilir.

Bu akımın en ünlü temsilcisi Tertullan’dır ya da Tertullianus, M.S. 160-220 yılları arasında yaşamış bir Kilise Babası. Kartaca’da eğitim almış. Afrika kilisesinin önde gelenlerinden biri olmuş. Kendisini 20 yıl boyunca yazmaya adamış. Bu yazıları arasında vaftiz üzerine yazılmış ilk Hristiyanlık kitabı olan “De baptismo” da var.

Tertullan’a göre, akıl imana düşmandır, bundan dolayı da “Körü körüne iman etmek gerek, hatta aklın aksine olsa bile…”

Tertullan mücadeleci fideizmin sloganını da bulmuştu: “İman ediyorum, çünkü çok saçma!”

Hristiyanlık inancı tin’e verdiği mitolojik içeriğin kabullenilmesini ve aklın sınırlandırılmasını istiyordu, bu alanda akıl susmalıdır diyordu.

Fideizmin diğer savunucularını da sayalım: Kierkegaard, John Hick, Richard Swinburne… Blaise Pascal ”Ey beceriksiz akıl, zavallılığını anla. Ey budala doğa, sus, Tanrı’nın varlığını, kanıt ve tanıtlarla değil inanca varmakla elde edebilirsin” sözleriyle fideist olduğunu açıkça ilan eder.

Bu düşüncenin “mücadeleci” ve “ölçülü” diye adlandırılan iki tarzı var; ölçülüsü, akla da yer veriyor az da olsa.

Fideizmin İslam dünyasındaki karşılığı ise bize göre İmam Gazali‘dir. Çünkü o, felsefi düşüncelere karşı çıkmıştır, İslam’da “Aklın” değil “Naklin” esas olduğunu vurgulamıştır; sorgulayan, eleştirenlerin değil, boyun eğen ve teslim olanların mümin sayılacağını söylemiştir.

Peki ya bizim fideistler?

Sıkı durun, adlarını yazınca çok şaşacaksınız. Necip Fazıl, Yahya Kemal, Ahmet H. Tanpınar ve Nurettin Topçu… Bunlar bu akımın etkisi altında kalmışlardır, birçok düşüncelerinde bu açıkça sırıtır.

Necip Fazıl’ın “iman” başlıklı iki dizelik şu şiirinde, fideizm açıkça kendini belli etmektedir:

“Yum gözünü, kalbine her ân yokluğunu üfür

Kendinden geçmek iman, kendinde olmak küfür”.

Kimi yandaşları “Hayır o fideist değil mistikti” deseler de Topçu’nun şu sözleri bizim yukarıdaki savımızı doğrular içeriktedir: “Dinin özüne dalmak için aklı feda şarttır. Mevlana ‘Mustafa’nın önünde aklı kurban et!’ diyor. (…) Kendisinin varlık denizini aşk ile geçişini şöyle anlatmaktadır Mevlana: ‘Mızrak kalkanı nasıl delip geçerse, gecelerle gündüzlerden öyle geçtim. Bu yüzden bütün şeriatlar, dinler bence bir. Yüz binlerce yıllar bir an'”

“Ee, peki deizmle farkı ne, bu fideizmin?” diye soracak olursanız, derim ki, hiçbir deist körü körüne bir imandan yana değildir, aklı reddetmez, aklı imanın önüne kor. Tam burada Faik Bulut’un bir kitabından aldığım bir söze yer vereyim: “Mutezile, aklı imandan üstün, iradeyi kaderden aşkın bir güç olarak kabul ediyor.”

Evet, İslam’da bilim, aklı esas alan Mutezile ile yükselmiştir, bu, algı sığası geniş olana neler anlatır neler, öyle değil mi?  

Yazara ait yayınlanan son makaleleri buradan okuyabilirsiniz. 

Exit mobile version