GÖNÜL YARASI
Gönül Yarasından Acı Duyanlar
Feleğin Kahrına Boyun Eğermiş
Kara Bahtın Cilvesine Uyanlar
Bir Gün Olur Muradına Erermiş
Ben De Çile Çektim Gözyaşı Döktüm
Canana Yalvardım Nice Diz Çöktüm
Şifasız Yaramı Dağlayıp Söktüm
Ağlayanlar Bir Gün Olur Gülermiş
Yukarıdaki dizeler Selâhattin Pınar tarafından Hicaz makamında bestelenmiş iç yakıcı bir şarkıdır. Güftesi ise Mustafa Nafiz Irmak’a aittir. Kim bilir nasıl bir gönül yakıcı acının feryadıdır. Ben görmedim ancak babamın anlattığına göre rahmetli Kemal dedem bu eseri çok sever ve o muazzam sesi ile de söylermiş. Şimdi böyle gönül yarası çekilmiyor demek ki; bu besteler bu güfteler çıkmıyor. Sol yanımız böylesine güzel gönül acılarını kaldıracak derecede olgunlaşmıyor artık. Maddeden manaya geçemediğimizden gönül bir isim olarak eski şarkılarda kaldı. Tavsiyem iyi bir sesten bu besteyi hemen dinleyin. Neler hissedeceksiniz merak ediyorum.
EŞKÂLİNİ SORGULA
Doğduğumuz andan itibaren biz insanoğluna önce en yakınlarımız tarafından sonrada çevre ve okul tarafından bir şekil, şemâl biçiliyor. Bu yüzden aklın erdiği gün geldiğinde, kendini tanı ve tanımla. Bu işi başkasına bırakma. Hatta öyle ki adeta neye ağlayacağımız, neye sevineceğimize kadar bir liste elimize tutuşturuluyor.
Önyargılar öğretiliyor
İnsanları kategorize edip, sınıflara ayıran zihinler var. Bu öğretilen hatalı bir kodlamadır. İnsanları belli sınıflara kodladığınızda kendi düşünme mantığınıza da haksızlık ediyorsunuz. Çünkü ufuklara bakmak yerine hep bir sınır çizgisi koyarak düşünmek çok acı vericidir. Bu tarz düşünme toplumda ciddi önyargılara ve bölünmelere ve nihayetinde kutuplaşmalara neden oluyor. O yüzden aklımıza giydirilen önyargıları bir tespit edelim. Ve bunlardan soyunalım.
Sahipsiz eğitim
Çocuk yuvalarında kalan sahipsiz çocuklar en savunmasız konumda olan onlar. Hakim otorite tarafından zihinlere zerkedilen bir itaat komutu ile eğitiliyorlar. Kimsenin kişiliği, kimliği ve hakikatin onlara bahşettiği farklılıkları görme, kucaklama, anlama ve anlamlandırma hakkı verilmiyor. Baştan bu yuvalarda bu evlerde bir sistemin içinde militarist ruhla yetiştiriliyorsunuz. Erkek çocuk dizden yukarı kısa pantolon giyemez kuralını kim neden koyar ve bu çocuğa neden empoze edilir? Neden bir eşkâl verme ihtiyacı duyuyoruz?
Tek tipleşme doğada yok
Hastalıklı ruhların alemin sonsuz hareketini ve o hareketlerden yayılan frekanslardan nasiplenmesi mümkün değil. Doğa hiçbir zaman hiçbir şekilde yerinde durmuyor. Yeni yeni yaşam belirtileri, böcekler, bitkiler keşfediliyor deniliyor. Ne malum Hakk’ın sahibi yeni bir canlıyı yaratmadığı ve ibret olsun diye göndermediği. Kâinatın içindeki formlar, renkler ve nice bildiğimiz ve bilemeyeceğimiz şeylerin namütenahi her an yeniden dirilmesini anlamazsak Allah’ın ‘bir hazineydim istedim ki bilineyim’ çağrısına muhatap olamadan yokluğa karışacağız. Aksi ise Allah’ın varlığına tekrar kavuşacak olanlardır.
Eleştirel düşünme eğitimi istiyoruz
Her çocuk kendini keşfetmek için zamana ihtiyacı vardır. Ebeveynler veya etrafındaki büyükler bu konuda sadece ışık gösterici olmalıdırlar. Çocukluklar farklı sesleri, görüntüleri bizden daha iyi fark ediyorlar. Yanlış, doğru, kötü, çirkin, güzel, iyi gibi bir sürü kavramı kendi içinde verebilecek yeteneklerle donanımlılar. Bu noktada bizlerin ışık gösterici rolü burada onlara akıl yürütmede, uygulamada sonucu görüp, değerlendirmelerinde yalnız olmadıklarını hissettirmek olmalıdır. Bariyer ve barikat koyan değil ruhlarının derinliklerine inmelerine izin verip Hakikat’ten yeni bir keşif çıkarmalarını izlemeliyiz.
ÇAYIN DUMANI
Hadi koy bakalım! Koy bir bardak sıcak çay!.. Tütsün elinde duman duman. Gitsin yorgunluklar, kırgınlıklar üzerimizden yudumlamadan. Safamız olsun, şifamız olsun içinde bulunduğumuz an! Mis gibi koksun demin sohbeti yâr ile hemen şimdi. İnce belli bardak tazelensin. Bütün yürekler aşka gelsin. Hayat bu; yaşamımız sürekli kovalamacalarımız. Bazen de durmak lazım cancazım. Aceleye ne gerek var! Durup düşünmek, dinlenmek, soluklanmak hayatı içine çekmek lazım. Bir elinde sıcak çay, bir elinde kalem, sedire uzanmak, yazmak lazım. Kaderi yeni baştan okumak lazım. Çay ömrün hüznüdür. Karıştır hüznü geçmişi akıtmak, geleceğe umutla bakmak lazım. Bir an gelir ki sen sen olduğunu anlarsın. Onu kaçırmamak için derin derin nefes almak ve nefes vermek lazım. Yeniden dirilmek için birazcık olsun ara vermek lazım. İşte mutfak, işte ocak, ocağın üstünde demlik, demlikten tüten duman, tazelensin çaylar. İçilsin ince belli bardaktan, yudum yudum buluşmalı dostlar. Bak o zaman saflar nasıl sıklaşıyor. Sevenler sonsuzlukta buluşuyor.
PROJEKSİYON
Dün 26 Eylül Türk dil bayramıydı. Güzel dilimiz Türkçenin son zamanlardaki yozlaşmalara maruz kaldığını hepimiz biliyoruz ve söylüyoruz. Ancak bu tek başına dilin maruz kaldığı bir sıkıntı değildir. Bir bütün olarak kültüre yani sanata bakışımız, müziğimiz, mimarimiz, edep ve adabımızdan tutun da düşünme tarzımıza ve ağzımızdan çıkan sözlere kadar uzayıp giden bir yaşam biçimimizin yozlaşmasıdır. En kötüsü de bunu kanıksayıp içinde bulunduğumuz acı tablonun farkında olmayışımızdır. Bir uyanışa ihtiyacımız var. Konuşulması gereken uyanışı nereden, nasıl, hangi araçlarla yapacağımızdır. Ezberlerimizi bozmaktan korktuğumuz sürece bu kısırdöngüden kurtulamayız. O yüzden başta dilimiz Türkçe olmak üzere tüm aygıtlarıyla masaya yatırmalı, yanlışlarımızı söyleyecek uzman ve aydınların sözlerine kulak tıkamamalıyız.
“Akıl süsü dil, dil süsü sözdür. İnsanın süsü yüz, yüzün süsü gözdür. İnsan sözünü dil dili ile söyler; sözü iyi olursa, yüzü parlar.” Yusuf Has Hacip
“Türk milletindenim diyen insanlar, her şeyden evvel ve mutlaka, Türkçe konuşmalıdır.” Mustafa Kemal Atatürk
“Türkçemizin son birkaç yüzyılda geçirmiş olduğu dönüşümlerden kaynaklanan olumsuzluklar ve dilimize sirayet eden yabancılaşma ile mücadele ederken, bize özgü düşünmeyi öğrenmemiz, bilimsel çalışmaları artırmamız, kültür, sanat ve edebiyat alanında seçkin eserler üretmemiz büyük önem taşımaktadır.” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
“Bir kere çözülmeye imkân verilmeye görsün… Arkasından dil gider, tarih gider, örf gider ve bir milleti millet yapan binlerce yıllık o medeniyet ordusunun bütünü gider.” Samiha Ayverdi
“Diller, toplum tarafından üzerinde uzlaşılmış ve ifade ettikleri söylenen anlamlar hakkında inanç birliğine varılmış, yüzde yüz sembolik yapılardır.” Dr. Sait Başer
“Dil müşterek bayraktır, dil müşterek vatandır.” Muharrem Ergin
“Dil yaşayışımızın aynasıdır.” Oğuz Atay
ÇOCUKLARDA OBEZİTE
Pozitif
Çorba
Milli Eğitim Bakanlığı’nın obezite ile igili raporu tüm okullara ulaşmış. Anaokul çağına kadar inmiş olan bu hastalığın önüne geçmek için çeşitli öneriler, çareler var. Ancak yine de çağımızın getirdiği konfor düşkünlüğü nedeniyle sorun olmaya devam ediyor. Afrika’da obezite yokken Avrupa kıtasında var olması bizi düşündürmeli. Bu duruma takdir ettiğim bir uygulama ile çare bulacak olan Çamlıca Şehit Onur Ensar Ayanoğlu ilkokulu öğlen vaktinde çocuklara ücretsiz çorba çıkartma kararı aldı. Obezite ile karşı karşıya olan çocuklar için olduğu kadar bizim ufaklık gibi zayıf olan çocuklara da harika bir çözüm. Hele kış ayarında yanlarına verdiğimiz ve evde yapmaya özen gösterdiğimiz yiyeceklerin yanında çorba olması çok sağlıklı ve iyi bir çözüm olmuş. Bir de bünyeye zararlı sucuktur, tostur, yağlı yiyeceklerdir, dondurmadır, gazlı yiyecekler gibi kantinde satılanlar hepsi birer tuzaktır. Bu tazecik çocuklara zararlıdır, yazıktır. Bunların behamal yasaklanması lazımdır.
Negatif
Spor dersleri
Daha öncede yazmış olabilirim ancak yine de yazılmalı. Hem çocuklarımızın kilolarından şikayet edip hem de hemen okulun karşısındaki spor salonundan faydalandırmayan bir anlayıştan söz etmek mantıksız gelebilir. Çamlıca Şehit Onur Ensar Ayanoğlu İlkokulu’nun tam karşısındaki Çamlıca Spor salonunun beden eğitimi derslerinde öğrencilere tahsis edilmesi konusunda ısrarımı yinelemeliyim. Hatta spor klüplerin kurulup Çamlıca Spor Salonunda çocukların keyif içinde spor yapmaları hem bedensel hem de ruhsal gelişmeleri için büyük bir avantaj sağlayacaktır. Çorbanın yanında hareket de iyi gelecektir. Üsküdar Belediye Başkanımıza duyurulur.
ŞIMARIKLIK HASTALIKTIR
Hakederek mevkii edinmemiş veya o mevkiye gelmek için yeterli liyakata sahip olmayanların bir hastalığı da şımarıklıktır. Toplumları helâka götürecek zavallı insanların davranış bozukluklarıdır. Şımarık insan başkalarına da üstten bakar, kimsenin derdini fark etmez, hissetmez bile. Öyle nasır tutmuştur ki ruhu Allah korusun felaketin başındadır aslında. İçinde bulunduğum medya, sivil toplum ortamı nedeniyle çok insanla tanışıyorum. İlk baktığım şey başkan unvanı veya herhangi afilli bir titri taşıyan kişinin yanında çalışana davranışıdır. Bu o kadar önemli bir ayrıntıdır ki; adeta o kişinin bir aynasıdır. Hep söylediğim gibi hizmet odaklı, yerel yönetimler, sivil toplum gibi kuruluşların hizmetçilik makamına talip olmaları gerekir. Bir züccaciye dükkanında dolaşır gibi hassasiyetle insanlarla muamele içinde olmaları gerekir. Vebali çok büyüktür bu tür işlerin. Zira neticede ilahi adaletin tecelli edeceği bir zaman gelecektir mutlaka. Bize ağır başlı, vakarlı, kalp kırmadan, hakkıyla hizmet etmesini bilen insanlar gerek; haddini bilerek!..
Ümit G. CEYLAN 27 Eyl 2018
Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik‘te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.
Yeni Birlik Gazetesi’ni Gazete Bayilerinden Temin Edebilirsiniz.