Ercüment Ovalı ve bilime bakışımız…

24694_b-1

Ercüment Ovalı pek çok başarılı çalışmaya imza atmış önemli bir bilim adamı. GQ dergisi onu yılın bilim adamı seçmeseydi başarılı çalışmalarından haberimiz olacak mıydı?

Bu sorunu cevabını Ovalı’nın şehit Eren Bülbül’e Ağustos ayında ithaf ettiği bu ödülden basınımızın ve bizim GQ’nun ödül töreninde yaptığı o konuşma sonrası haberdar olmamız veriyor.

Prof. Dr. Ercüment Ovalı ve ekibi kan ve kök hücreden yapay deri yani “dermoplastik” ürettiler. Yaptıkları çalışma ABD’lilerin dikkatini çekti ve “yılın deneysel – araştırma ödülü“ne layık görüldü.

Garip bir insan Ercüment Hoca, “ben yaptım” demiyor… “Biz yaptık, şu kadar kişinin emeği var” gibi çok da alışık olmadığımız şeylerden bahsediyor.

Hadi bir göz atalım Ercüment Ovalı başka neler yapmış bugüne kadar?

38 yaşında Profesör oldu. 1998-2007 yılları arasında KTÜ Kemik İliği Nakli Merkezi Sorumluluğu, Sağlık Bakanlığı’nda kordon kanı bankaların koordinasyon kurulu başkanlığı, 2003 yılından sonra KTÜ adına Ülkemizin ilk GMP laboratuvarı kuruculuğu ve koordinatörlüğü ve Türkiye’nin ilk ve tek kök hücre tedavi ürünleri üretim tesislerinin (ATİ) yöneticiliğinde bulundu.

Tabii ki hayat her zaman güzellikler sunmadı Ovalı’ya. Trabzon’da bir gün sabahın altısında, FETÖ kumpaslarının en meşhurlarından olan Ergenekon Davası kapsamında ellerine kelepçe vuruldu. Akabinde açılan soruşturmalar ve davalar neticesinde Ovalı ATİ’den ve memleketi Trabzon’dan ayrılmak zorunda kaldı. Geçtiğimiz aylarda verdiği bir röportajda “belki tesisi ele geçirmek istemişlerdir” sözleri ile FETÖ’nün kendisine kurduğu tezgâhın sebebini işaret etmişti.

Ovalı’nın göğsümüzü kabartan başarısı, ödül gecesinde hepimize ders veren o muhteşem konuşmayı yapıp ödülünü Eren Bülbül, Ferhat Gedik ve Afrin’de mücadele eden çocuklarımıza adamasa her zamanki duyarsızlığımızla gazete haberleri arasında kaynayıp gidecekti. Yüzlerindeki ifadelerden bazı “sanatçıları” rahatsız ettiği anlaşılan o konuşmada şunları söyledi Ovalı:

“Beni buraya getiren bir şey vardı. Ödül haberini aldığımda çok duyguluydum. Çünkü o Trabzon’da bir çocuk evinin önünde vurulmuştu. Onu korumak için bir astsubay üzerine kapanmış ve üzerinden 41 kurşun çıkmıştı. Ben o gün dayanamadım. Ödül haberini verdikten sonra ben bu ödülümü Eren Bülbül’e bu şehit astsubayıma ithaf ediyorum dedim. Aslında beni buraya getiren aldığım ödül değildi, tabii ki önemliydi, ama eğer bu yazım 200 bin defa paylaşılınca aldığım ödülden herkesin haberi oldu. Dolayısıyla ben Eren Bülbül’ün ailesine, o şehit astsubayımın ailesine ve de şu an Afrin’de olan tüm Türk çocuklarına selam ediyorum”

İyi bir bilim adamı olmasının yanı sıra iyi bir Türk Milliyetçisi olan Ercüment Ovalı yaptığı ithafla hepimize bir bilim adamının nasıl olması gerektiği hususunda önemli bir ders verdi.

Ercüment Hoca gibi vatansever bilim adamlarının devlet tarafından da taltif edilmesi gerekiyor.

Çünkü bunu fazlasıyla hak ediyorlar…

***

Bir tarafta Ercüment Hoca diğer tarafta isminin sonuna “Hoca” lafzını ekleyip birilerinin cehaletinden beslenenler ve bunların gördüğü ilgi, milletçe garip bir psikoloji içinde olduğumuzu görmek için yeter de artar bile…

Kabir azabından koruyan yanmaz kefen ve rüyaya Peygamber getiren terlik satanlara kızıyorduk. Fakat şimdilerde battaniye ile halvet olanları, asansörde kat sayısına göre tatmin olma tehlikesi geçirenleri, kahve ve ketçapla şehevi duyguları azanları görünce açıkçası onların günahını aldığımıza dair içimde şüpheler var.

“Dini hayatımızı geçim kaynağı edinen bu tipleri hak ediyor muyuz?” diye soracağım ama bunların vaazlarını ciddi ciddi dinleyenleri görünce susuyorum.

Bir bu vaazları veren adamların gördüğü ilgiye bir de Ercümen Ovalı ve onun gibi kendisini insanlığın faydasına adayan bilim adamlarımızın gördüğü ilgiye bakınca bir köşeye saklanasım geliyor.

Bence ortada ciddi bir problem var.

Bilime ve bilim adamına bakış açımızı tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor.

Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz. 

Exit mobile version