İspanya’da yayınlandıktan sonra Netflix’in yayın haklarını almasıyla dünya geneline yayılan dizi Türkiye’de de bir anda meşhur oldu.
İspanya Kraliyet Darphanesi’nin dahice soygununu anlatan dizinin iki sezonu da nefes kesiyor.
Ben de bu çılgın kervana katılıp iki sezonu iki gün gibi kısa bir sürede bitirmiştim.
Aslında İspanyol arkadaşıma bu diziyi sorduğumda İspanya’da o kadar meşhur olmadığını öğrenince çok şaşırdım.
Netflix’e geçmesiyle birlikte dünya genelinde yayılan ünüyle meşhur oldu La Casa De Papel.
Şimdi ise Netflix’te bir İspanyol dizisi daha çok popüler olmaya başladı.
Eylül ayında Netflix’e düşen Elite dizisinde La Casa De Papel’in üç başrol oyuncusu bu dizinin de başrolünü çekiyor.
***
Konuyu kısaca özetlemek gerekirse…
Ülkenin en seçkin okuluna gitmeye hak kazanan üç yoksul gencin çok zengin öğrencilerle olan ilişkisini konu ediniyor.
Zaman zaman çatışmaya dönüşen bu ilişkide zengin sınıf arkadaşlarından birinin ölü bulunmasıyla ortalık karışıyor ve bu olayın nasıl gerçekleştiğine dair geçişlerle tüm öğrenciler polis tarafından soruşturmaya tutuluyor.
Lakin dizi bir polisiye dizisi değil, cinayete kadar giden süreç dizide konu alındığından sorgu sahnelerini arada görebiliyoruz.
***
Dizide asıl dikkat çekmek istediğim mesele ise Avrupa’nın dizi sahnelerinden bile bize taşıdığı özgürlük karşıtı ve İslamofobik tutumu.
Ülkenin en iyi okulunda burslu bir şekilde okumaya hak kazanan yoksul öğrencilerden biri de Nadia.
Nadia çok başarılı bir öğrenci.
Mina El Hammani’nin canlandırdığı Nadia karakteri aynı zamanda Filistinli bir Müslüman.
Dizide de okula başörtüsüyle gelen Nadia’ya okul yönetiminden ilk günün sonunda başörtüsünü çıkarması yönünde uyarı yapılıyor ve çıkarmazsa okuldan atılacağı söyleniyor.
Nadia ise Birleşmiş Milletler’de dünya üzerindeki zulmü bitirmek için kuralları koyan bir diplomat olmak istediği için bu uyarı karşısında diz çöküyor ve başörtüsünü ailesine söylemeden çıkarıyor.
Bazı sahnelerde okul arkadaşlarının başörtüsüne “örtü” demesini “türban” diye düzelten Nadia’nın yaşam tarzı bana göre Müslüman bir kişiye göre anlatılmış.
Ama en iyi öğrencileri yetiştiren bir okulun özgürlük karşıtı ve İslamofobik bir tutumu aynı zamanda Avrupa’nın bize pek de yabancı gelmeyen tutumuyla aynı.
Bir röportajında ise “Bu dizide Müslüman kültürünü ve inancını temsil etmek sana ne hissettirdi?” diye sorulduğunda Mina El Hammani (Nadia) şöyle cevap vermiş:
“İşin aslı dizide bu konunun tanımlanması, ele alınış biçimiyle yakından ilgilendim. Bence bu dizide İslam’a karşı iyi bir yaklaşım var. Çünkü bu hikayede başka yanları da görüyorsunuz. Yani Müslüman bir aile gündelik hayatta neler yapıyor, yeni bir okula başlayan 16 yaşındaki Müslüman bir kızın günleri nasıl geçiyor, erkek kardeşiyle ilişkisi nasıl? Ben geleneklere ve dine saygı duyuyorum, bunları hislerimle algılamaya çalışıyorum, çünkü bu bir inanç meselesi ve hissedilmesi gerek. Nadia, ailesinin otoritesinden kaçınmaya çalışan bir karakter, kendi cevaplarını arıyor, kimse ona ne yapması gerektiğini söylemeden ne istediğine kendi karar veriyor. Ben de kendime bu soruları sormaya başladım ve kendi cevaplarımı buldukça işim kolaylaştı.”
***
Zaman zaman Nadia’nın Müslüman kimliğiyle dizi karakterlerinin dolaylı yoldan alay etmesi, küçük görmesi gibi vakaları Elite dizisinde gördüğümüzde Avrupa’nın İslam’a ve Müslümanlara karşı nasıl bir bakış açısına sahip olduğunu bir kez daha tecrübe ediyoruz.
Bana kalırsa siz de izleyin ve Elite dizisinin İslamofobik olup olmadığına siz karar verin.
GİTTİM, GÖRDÜM, YEDİM VE YAZIYORUM: FİREROOM
Master Chef yarışmasıyla hayatımıza giren (öyleymiş) Hazer Amani’nin Ataşehir’de bulunan Fireroom restoranına önceki hafta gittim.
Bu yarışma programını hiç izlemedim ama Hazer Amani ismini duymuştum.
Özellikle aktif karbondan yapılmış olan kara burger ekmeğinin içinde kaburga etini barındıran “Kara Kaburga Burger” yedim ve beğendim.
Eşsiz bir lezzet mi derseniz…
Hayır o kadar iddialı bir cümle kuramam ama kara ekmeği beğenmedim desem yalan olur.
Yanında söylemiş olduğum naneli gazlı ayranı ise hiç sevmedim.
Ola ki giderseniz sokak lezzetlerinden hangisini söylerseniz söyleyin normal ayrandan şaşmayın!
Mekan nasıl derseniz…
Sokak tarzını seviyorsanız tam sizlik, sevmiyorsanız çok fazla bir beklentiniz olmasın.
Bir daha gider misin diye soracak olursanız…
Sanırım o çok methedilen kokoreçlerini de yemeye gideceğim.
Popüler kültürden kurtulamıyoruz ki!
GİTTİM, GÖRDÜM, İZLEDİM VE YAZIYORUM: BOHEMIAN RHAPSODY
Freddie Mercury’nin hayatını konu alan Bohemian Rhapsody filmini sonunda izledim.
Beğendim mi derseniz özellikle toplumsal cinsiyet meselesine epey takılmış kişilere nazaran beğendiğimi söyleyebilirim.
Evet filmde hatalar yok değil.
Mercury’nin hayatını anlatırken alelacele bu hataların yapılmasını da doğru bulmadım.
Örneğin, Mercury’e AIDS teşhisi 1987 yılında konulurken meşhur 1985 yılındaki Live Aid konseri öncesinde konulduğundan bahsediyor.
Muhtemelen olayı daha dramatik bir hale getirmek için bile bile yapılmış bir hata.
Bununla birlikte Mercury’nin hastalığını grup arkadaşlarına söylemesi ölmeden hemen önce oluyor ama filmde yine Live Aid konseri öncesi söylediğini konu almışlar.
Filmin son sahnesindeki konser ise müthiş.
Rami Malek ise harika oynamış.
Sırf o konser sahnesi için bile gidilir mi derseniz…
Kesinlikle evet derim.
DİYETİSYEN BAKAN!
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli şöyle demiş:
“Türkiye’de çok konuştuğumuz bir şey var, o da et ithalatı. Senelik 60-100 bin ton et ithalatı yapmışız bugünlere kadar. Bugünlerde çok ihtiyacımız yok gibi görünse de hayvan sayımızda bir miktar eksiğimiz var. Yoksa Türkiye’nin toplam protein üretiminde eksiği yok. Et yerine balık, tavuk, hindi, yesek bu iş çözülecek. 2002’de vatandaşlar 6 kilo et yiyormuş, şu anda 15 kilo yiyor ama şunu unutmamamız lazım, işin sağlık tarafı da var. Eti biraz daha az yiyelim, diğer taraflara doğru gidelim. 40’ına kadar kuzu, 40’ından sonra kuzunun yiyeceğini yiyeceksin. Diyetisyenler de bunu öneriyor.”
***
Benim bildiğim bir bakanın görevi vatandaşının ucuz ve sağlıklı bir ete nasıl ulaşacağını anlatması ve bu eti vatandaşa ulaştırması.
Her şeyi bırakıp diyetisyenliğe soyununca olmuyor!
OSMAN ZOLAN’A ÇAĞRIDA BULUNUYORUM!
Sosyal medyada o görüntüleri görünce içim acıdı, gözlerim doldu.
Denizli’de izinsiz olduğu gerekçesiyle 21 yaşındaki bir gencin pamuk şekerlerine el koyan ve pamuk şekerleri ezen o zabıtaları görünce çok öfkelendim.
Ve o pamuk şekerlerin satıcısı Ömer adlı genç şu onur duyulası cümleleri söyleyince o zabıtaların yerine ben utancımdan yerin dibine girdim:
“Onun da bir ailesi, çoluk çocuğu var. Onu düşündüğüm için işinden olmasın diye onu savundum.”
***
Bu olaydan sonra bir zabıta memurunun görevden alındığı açıklandı.
Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan’a ise çağrım şu…
O pamuk şeker satan çocuğu ziyaret edip onu hiç değilse yanaklarından öperek özür dilemesi.
Ekin GÜN 18 Kas 2018
Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik‘te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.
Yeni Birlik Gazetesi’ni Gazete Bayilerinden Temin Edebilirsiniz.