Bazen hepimiz dünyanın gidişatı, hayatın bizi sürüklediği noktalar, insanların gün geçtikçe daha benmerkezci olması konusunda kendimizi düşünürken bulabiliyoruz. Hayatın adil olmadığı, insanların kötü olduğu, Tanrı’nın belki de bizi koruyup gözetmediği gibi pek çok yargıya, yaşadıklarımızla varabiliyoruz.
Dünyanın nasıl bir yer olduğu, bu hale nasıl geldiğimizi düşünmekle yaptığımız çıkarımlar; kötü, haksızlıklarla dolu, güvenilmez bir yol olduğu sonuçlarıyla tamamlanıyor pek çoğumuzun kafasında. Bakış açımızı ufacık çevirdiğimizde gördüğümüz tüm güzellikler de aslında dünyanın tam da olması gerektiği gibi olduğunu hatırlatıyor.
Dünya gerçekten tam da olması gerektiği gibi dengede. Mükemmellik, mükemmel olmayanın özünde. Hayata, yaşadıklarına, yaşananlara öfke duymadan önce, görünen her şey mükemmelliğin kaynağının zıtlıklar olduğunu yüzümüze haykırıyor. Burası bir gül bahçesi ama dikenleriyle güzel bir gül bahçesi. İyi-kötü, savaş-barış, kıtlık-bolluk…Biz hayatı tüm yönleriyle deneyimlediğimizde gerçek hayatı dibine kadar tüketmiş oluyoruz bir yönden. Öncelikle dünyanın tam anlamıyla mükemmel olduğunu, başımıza gelenlerin olması gerekenin en mükemmeli olduğunu kavramak, bu işin başlangıcı oluyor. Kabullendiğimizde işle biraz daha kolay oluyor çünkü şu an en iyisi, bizim için en hayırlısı yaşanıyor, en azından bunun farkındalığını yaşıyoruz.
Kabullenmek denildiğinde, hiç mücadele etmeden, hiçbir şey yapmadan, sadece nasıl olsa bu en iyisi demek anlamına gelmiyor elbette. Buradaki ince çizgi, elimizden gelenin en iyisini yapmak, dünyayı güzelleştirmek için etrafımızı güzelleştirmek ve ardından zıtlıkların dünyanın kaos değil, uyum içinde dönmesi anlamı taşıdığını bilmek.
Bizler de bu bütünün parçası olduğumuza göre, zıtlıklarla birlikte aynı dünya gibi yaşamaya devam etmemiz ve ruhumuzun zıtlıklarla büyüdüğünü fark edip, bu bütünle birlikte yaşamamamız gerekiyor. Kocaman bir enerjinin ufak bir parçası olmak, tüm bunları kabullenmekten geçiyor. Kötülük olmadan iyiliğin, azlık olmadan bolluğun kıymeti ancak böyle çıkabiliyor.
Dünyanın neden böyle bir yer olduğunu sorgularken, her birimizin evrenin bir parçası olduğumuzu, kaynağın bizi mükemmel bir bütünden ayırdığını ve zıtlıklarla tekamül seviyemizi artırdığımızı göz ardı etmemenin tadına böyle varabileceğimizi unutmadan yaşamak en güzeli. Bunu daha anlamlı hale getirmek için biraz da olsa çocukları gözlemlemek yeterli olabilir. Bir çocuk, bir arkadaş grubuna dahil olduğunda tüm benliğiyle sadece oyun oynuyor ve geri kalan hiçbir şeyi duymuyorsa, işte öyle…