Bir ahtapot gibi kolları, bacakları, silleri dünyanın hangi ülkesinin bir yerlerine değse fil girmiş zücaciyeci dükkânına döndüren Amerika, bir haftadır kendisi çıfıt çarşısına döndü. Ne diyelim, etme bulma dünyası mı, bıldır yediği hurmalar mı? Bu konuda Ötüken’den Paris’e kadar yeryüzünü hallaç pamuğu gibi atmış Türk milletinin kültürel cepkenlerinden binlerce yılın tozu tortusu olarak kalmış daha yüzlerce atasözleri çıkar. Bu başka bir bahis tabi, ama artık ülkemizde 15 Temmuz’dan sonra herkesin adını öğrendiği ünlü Strafor’un kurucusu George Friedman Amerikan toplumunun henüz ergen bir toplum olduğunu bu nedenle de imparatorluk kuramayacağını iddia ediyor.
Son ABD Başkanlık seçimlerinde dünya çapında yaşananlara biz ne kadar aşinaydık değil mi? 2003’ten beridir Türkiye’de yaşanan birçok seçimde yaşadığımız yüzlerce kareyi adeta dünya ölçeğinde bir film olarak seyrediyoruz. Anketleriyle, manipülasyonlarıyla seçim öncesi zafer ilan eden fukara jakobencikler sonuçta çuvallayınca “ama bu kadar güçlü iktidar Ak Parti’yi kirletir birazını filancayla paylaşsın” yollu sözüm ona demokratik rehberlik yaparlardı. Ülke ölçeğinde dinlediğimiz bu teraneleri şimdi şaşkınlıkla dünya ölçeğinde dinliyoruz. “Benim başkanım değil”den başlayıp “bizim memleket bağımsız olsun” sloganlarıyla gök kubbeyi çınlatıyorlar. Dünya solunda iki damar var: Biri Roma’nın zulmüne isyan eden Spartaküs’ten gelen “isyankâr devrimci damar” bir de Paris Komünü diye eklenen, yanaşma eyyamcı solculuk. Bildiğiniz Sorosculukla sözde liberal solculuk yani. Şimdi bu ikincisi küresel sermayenin tasmasıyla sağı solu ısırıp her türlü “sahici değeri” mefluç ediyor.
Soros’un dolarlarıyla post Sovyet ülkelerde badana boyalı devrimler yapan, OTPOR’un develeriyle Araplara “bahar” vadeden “Gezi isyanı”, “hendek savaşları” ve en son “15 Temmuz FETÖ Darbesi” ile Türkiye’ye ayar vermeye kalkışan güçler, şimdi ABD’de “demokrat” flamasıyla isyan etti. Bütün bunların tarih boyunca emperyalizme karşı millî köklere sarılan ve emekçi vicdandan beslenen devrimci ahlaka dayanan sol mücadele ile bir alakası olabilir mi? Bir zamanlar kan emen zalim sömürgecilere karşı “zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanlar” olarak ayaklanan sol duyarlılık şimdi Rothschildler ve Kraliçe’nin finoları mı oldu? Bu haysiyetsizliği vicdan sahibi hiçbir solcu zümre kabul edemez. Dünyanın muhtelif ülkelerinde millî devletlerine karşı küresel sermayenin kirli paralarıyla fonlanmış sözde sivil toplumun sesi diye dolaşan zibidi güruhlar güya “sol” diye birleşiyor. Bunların bizdeki son tezahürü de artık bir salonu dolduracak kadar küçülmüş bu güruh “Diriliş Ertuğrul” yapımcı ve emekçilerine karşı tavırlarında gösterdiler. İlk taslağındaki adı “Devlet” olan bu dizinin TRT YK üyesi olarak ilk harcını koyanlardan olduğum için şeref duyuyorum. Bu başarılı projeye ödülünü zaten Türk ve Dünya seyircisi verdi. Emeği geçen herkesi tekraren tebrik ediyorum. Yıllarca dedesi ve annesine hürmeten gösterilen ilgiyle şımarmış Okan, yine aklınca bir fırlamalık yapayım derken kendini sanatın ve toplumun yörüngesinin dışına savurdu. Geçmiş olsun, artık çocukluğun geçtiği Fulya deresinde “Diriliş Ertuğrul” fantazileri kurar. O arkaik kalmış zekâsıyla esprisinden ne çıkar, beğenmese ne yazar. Diriliş’e, göstereceği saygı kendisinin geçmişte uyandırdığı saygıyı biraz daha sürdürebilirdi. Bir de onu ve yapılanı yemin billâh savunan Cengiz Semercioğlu var. Aksaklık olmuş diye yemin ediyor. Darbeciliğe övgü yapan FETÖ’cü spikerlere destan okutan o platformu kuran Hürriyet’in Kelebek’i sanata ve sanatçıya böylesi bir terbiyesizliği yapamaz. Lanetliyorum. Bu kendi mahallerinden olmayana karşı “ötekileştirme” filan değil, bayağı çok kaba bir faşizmdir. Bunu aynı ölçülerde telafi edinceye kadar da bu faşistleri protesto etmeye devam etmeliyiz. Hepimizi çok mu salak sanıyor bu aymazlar. Bunları kesinlikle hoş görmeyelim, ama haklarında “soruşturma açılsın, kovuşturma başlasın” gibi iktidarcı söylemleri bırakalım, hukuki yollarla değil, kültür sanat mecrasında mücadele edelim. Daha prestijli “elmastan güvercin” ödülleri ihdas ederek..
İrfan ÇİFTÇİ 18 Kas 2016
Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik‘te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.
Yeni Birlik Gazetesi’ni Gazete Bayilerinden Temin Edebilirsiniz.