Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma gemimiz Kıbrıs’ın batı ve güneybatısında araştırma faaliyetlerine başlayınca Yunan tarafının planları su yüzüne çıktı. Ege’de sular yine ısınmaya başladı.
İstifa eden Yunan Dışişleri Bakanı Kocias, Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yapılacak önce batı kıyılarında, sonra EGE’yi kapsayacak Yunanistan’ın kademeli 12 mil planını duyurdu.
Çipras geri adım atmadı!
Türk Dışişleri bu gelişmeler üzerine Yunanistan’ı uyardı. Yunan Dışişleri de Türkiye’yi temelsiz teoriler üretmekle suçlayarak yaptıklarının meşru ve hukuki olduğunu, devam edeceklerini açıkladı.
Çipras 12 mil konusunun Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle değil, konunun Meclis’te muhalefetle tartışılıp alınacak kararla yapılmasını istedi.
Bu gelişme Türk medyasında Yunanistan’dan geri adım diye verildi. Halbuki ÇİPRAS geri adım atmıyordu. Kocias’ın kademeli 12 mil planı muhalefetin tepkisini çekip Yunan millî politikasından sapma olarak eleştirilmişti. Çünkü onların millî politikası tüm Ege’nin Yunan gölü olmasıydı.
Çipras bu hamleyle Meclis çatısı altında iktidar-muhalefet tek vücut olma, ortak millî duruş sergileme ve tüm milletin kararı algısı yaratmayı hedefliyor. Yani iç cepheyi sağlamlaştırmayı seçiyor.
Girit’teki NATO komutanlığı Yunan politikalarının hizmetinde
Tabii Yunanistan bütün bunları tek başına yapmıyor. Yunanistan bunu yaparken üyesi olduğu örgütleri de kendi amaçları doğrultusunda kullanıyor. Yunanistan zaten Türkiye ile olan bütün sorunlarını AB-Türkiye sorununa dönüştürüyor.
Aynı Yunanistan, NATO imkânlarını da aynı ittifaktaki Türkiye’ye karşı kullanmaktan çekinmiyor. Konumuzla en yakından ilgili olanlardan biri Girit Adası’ndaki NATO Denizde Denetim Harekâtı Eğitim Merkezi.
Bir NATO birimi olan merkezde denizde güvenlik operasyonlarına yönelik eğitimler verilmektedir. Gelin görün ki başında bir Yunan subayın bulunduğu merkezin planladığı konferans ve eğitimlerde seçilen konular, getirilen sivil ve askerî uzmanlar vasıtasıyla Yunanistan’ın Ege ve Doğu Akdeniz’deki tezleri ilmik gibi işleniyor, Yunan projeleri ABD ve NATO temsilcilerine meşru Yunan haklarıymış gibi empoze ediliyor. Türkiye’ye ait olması gereken MEB ve kıta sahanlığı alanları buradaki haritalarda yıllardır Yunanistan’a aitmiş gibi gösteriliyor.
Yunanistan’ın NATO üssü olarak da kullanılmak üzere ABD’ye üsler teklif etmesini de bu kapsamda alın.
Ama gelin görün ki Türkiye’yi yönetenler başka bir düzlemde! Girit’teki NATO merkezinin Yunan propagandası yapan faaliyetlerine yönelik Türk Dışişleri, Genelkurmay, Deniz Kuvvetlerinin tepkisiz kalması anlaşılır değil.
“Yunanistan, ABD’ye topraklarında üç askeri üs kurmasını önerdi. Girit’teki Suda Üssü ABD için Türkiye’deki İncirlik Üssü’ne alternatif olabilir mi?” sorusuna karşılık MSB H. Akar, “Yunanistan’ın egemen ve bağımsız bir devlet ve ABD’nin NATO içinde müttefiki olduğunu, bu iki ülkenin bazı çalışmalar yapmasını çok doğal karşıladıklarını, Türkiye’nin bu durumdan endişe duymayacağını” söyledi.
Yunan’ın 1820’den bu yana yaptıkları, senaryoları kabak gibi ortayken hiç kaygılanmamak, endişe duymamak, sadece geriden takip etmek Yunan’a yaramaz mı? Bu kadar saf olunabilir mi?
Çöken iç cephemiz…
Atatürk her türlü düşmanla mücadelede üç kuvvetin tayin edici olduğunu söyler: Millet, Meclis, Ordu. Bu üç kuvvet iki cephede savaşır; İç Cephe ve Dış Cephe… Gerisini Nutuk‘tan okuyalım: “Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin meydana getirdiği cephedir. Dış cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir… Önemli olan, memleketi temelinden yıkan, milleti tutsak ettiren, iç cephenin çökmesidir...”
Milletin, Meclisin, iç cephenin önemini Çipras kavramış ancak Türkiye’yi yönetenler kavrayamamış durumda.
Anayasa değişikliğiyle, seçim kazanmak için üretilen ayrıştırıcı söylemlerle, ANDIMIZ’da, eğitimde, Türk kimliğinde Türkiye’nin tam ortadan ikiye bölündüğünü, TBMM’nin fonksiyonsuz hale geldiğini, danışma meclisi bile olamayan TBMM’nin EYT konusunda olduğu gibi kısır iç siyasi çekişmelere alet edildiğini, bütün kararların tek adam tarafından verilmesinin devleti yönetilemez hale getirdiğini, Cumhuriyet’in Başkenti Ankara’nın Cumhuriyet Bayramı’nda yok sayılmasının ne anlama geldiğini düşmanlar çok iyi gözlüyor.
Karşı tarafın savaşma-mücadele azim ve iradesini kırmak stratejinin temelidir. Ama gelin görün ki dağılmış hatta çökmüş iç cephemiz dört bir tarafımızı kuşatmış düşmanlara umut veriyor.
Ve Ege ve Doğu Akdeniz’de Yunan-Rum ikilisine cesaret veren, planlarında NATO’nun rol aldığı ortamı bizzat biz sağlıyoruz. Sadece karşı tarafı suçlayarak sonuç alamazsınız.
Yazara ait yayınlanan son makaleleri buradan okuyabilirsiniz.