Demokrasinin sözlükteki anlamına kesinlikle değinmeyeceğim. Zira beni, şuan da uygulanan demokrasi ilgilendirir. Kelimelerin anlamları her ne kadar aynı da kalsa -ki bu bin yıllarca bile sürebilir- dönem ve hükumetlere göre işleyiş her zaman değişkenlik göstermektedir. Demokrasi de, sözlükte ne olduğu tanımlanabilen, fakat işleyişi sürekli değişen bir kelime olmakla kalmaktadır. Kimin canı yanar, kimin zoruna gider ya da kim tepki gösterir, inanın umurumda değil. Benim düşüncelerim, benim kalemim!
Demokrasinin geldiği hiç bir yere huzur gelmemiştir. Demokrasi adı altında insanlara empoze ettirilen yaptırımlar söz konusu ve nitekim “demokrasi” sadece bir perde olup, iç yüzünde ise kişisel çıkarlar yatmaktadır. İçinde yaşadığımız bu cahiliye devrinde demokrasi, hiç bir zaman adaleti sağlamaz. Kişilerin menfaatlerine göre işleyen, sözde özgürlük ve seçme hakkı tanıyan, fakat sadece perdenin arkasındakilerin isteklerinin sağlandığı, halkların iradesinin baz alındığı söylenen bir yönetim biçimi ve ilüzyondur. Demokrasi, halkları kandırmaktır. O halka tabi olan insanların ellerine yetinecekleri kadar verip, geri kalanını hükumetlerin kendilerine ayırmasıdır. İnsanların da kendi ellerindekini nimet sanmaları, bu doğrultuda da özgür olduklarına inanmalarıdır. Demokrasi, efsunlu bir kafayla yaşayan, sorgulamaktan uzak olan insanlar için adaleti simgeler. Siz “demokrasiyi getireceğiz!” sözü geçtikten sonra hangi halkın mutlu olduğunu gördünüz?
Öyle güzel tasarlanmış bir sistem mevcut ki, insanların bunu algılayabilmesi için uzun uzun düşünmeleri gerekli. Maalesef ki insanlar, düşünmeyi ve sorgulamayı her zaman için zaman kaybı ve beyhude olarak görmüşler ve bundan kaynaklı olarak da perdeyi hiç bir zaman aralayamamaktadırlar. Gördüğüne ve duyduğuna inanan insanları, demokrasi adı altında kandırmak oldukça kolaydır. Bakın demokrasi ile yönetilen ülkelere. Hepsinde ayrı bir sorun. Bu demek değil ki farklı yönetim biçimlerinde sorun yaşanmaz. Tabii ki yaşanır. Farklı taraflarda olan milyonlarca insan var ve herkesi aynı anda mutlu etmek zordur. Fakat şöyle bir fark var. Demokrasi diye bağıran ülkeler, genellikle küresel sorunlara yol açan, bundan dolayı kendi içinde de refah düzeyi düşük olan, inançlara saygısızlık yapan ve hatta ırkçılığı bile hala gündemde tutan, özellikle de devamlı olarak savunma ve orduyu geliştirmeye çalışan ülkeler olmaktadır.
Demokrasi sözlük anlamıyla ve ilk çıktığı dönemlerdeki amacıyla işliyor olsa bende dahil, kimse pek çok şeyi sorun etmezdi. Demokrasi artık sadece bir algıdır. Algınla savaşmadığın müddetçe de, eline verilen küçük şeylerle hayatını daim ettirmeye çalışırsın. Düşüncelerinizi özgür bırakın. Bırakın ki ne demek istediğimi anlayın, anlatın. Bir düşünceye körü körüne tutunursak, başka bir bilgiyi almayı ve doğruyu görmeyi de reddetmiş oluruz. Ben kendi düşüncelerime ya da siyasi görüşüme bile tutulmam. Çünkü değişebilir. Sistem değişirse, düşünceler de değişir. Algım değişirse, gördüğümü sandığım şeylerin ötesini de görebilirim. Böylelikle gördüklerim de değişir. Ayetler üzerine bile oturup tartışılabiliyorsa ve herkes farklı anlamlar çıkarıyorsa, her konu hakkında sorgulama yapılabilir demektir.
Dünya üzerinde hiç bir şeyin kesinliği yoktur. Hiçbir ideoloji, düşünce sistemi, teori vs. kalıcı değildir ve değişim her zaman şarttır. Particilik ve adamcılık yapmak da bundan dolayı gereksizdir. İyi sandıklarımızın, kötü olmadıklarını nereden biliyoruz. Bize vahiy mi geliyor? Her gördüğümüz doğru mu? Her anlatılan ya da her kanıt olarak sunulan belge gerçek mi?
Algı, Algı, Algı!
Savaşman gereken tek şey bu. Herkes sabit düşüncelerini yenebilse ve biraz sorgulayabilse, toplumlar ve sistem bir anda değişir. Çünkü toplum ya da halk dediğimiz gruplar, bireylerden oluşur. 10 kişilik bir topluluktan 8 kişinin algısını, sabit düşüncelerini yenmesi ve sorgulaması demek, o 10 kişilik toplum düzeninin değişmesi demektir. Umarım anlatabiliyorumdur. Bakış açınızı değiştirin, daha büyük bakın ve “Neden?” sorusunu sormayı ihmal etmeyin. Bulduğunuz her yanıta karşılık tekrar “Neden?” diye sorun. Sorgulamak insanı ışığa ulaştırır. Kalıplaşmış düşünceler, kişiyi sadece yerinde saydırır. Bunu kendine yapma. Tek doğdun, tek öleceksin. Düşüncelerini serbest bırak. Sen özgür bir ruhsun.
Nedir seni tabulara sıkıştıran? Yaşadığın çevre, aile, bulunduğun ülkenin gelenek görenekleri, ahlak kuralları, büyüklerin hiçbir zaman deneyimlemediği öğütleri, öğretmenler, doğduğundan itibaren seninle olan ve seçemediğin inancın, ideolojik savaşlar, çevren tarafından empoze ettirilen siyasal görüşün, ekonomik şartlar, mesleğin vs. uzar gider. İnsanı belli kalıplara koyan bunlardır. Ama bunların hiç biri sana ait değil. Pekiyi sen kimsin?
İşte tüm bunlardan dolayı ne demokrasiye, ne partilere, ne insanlara, ne de ortaya atılan iddialara inanmıyorum. Herkes kendi sunduğunun gerçek olduğunu savunuyor. Biz de onları dinleyip taraf belirliyoruz. Ben hiçbir tarafta değilim. Çünkü inanmadığım hiçbir şeyi dinlemiyorum. Onlar kendi çamurlarında debelensinler ve inanmak isteyen inansın. Ölümlü dünyada öğrenmem ve anlamam gereken daha önemli şeyler var. Bana gerçek lazım. Bunu da ancak ve ancak sorgulamakla bulabilirim.
Özgürlük her an! Selametle