Türkiye’nin en önemli keman virtüözlerinden Cihat Aşkın’ın yeni albümü ‘Türk Valsleri’ ile müzikseverlerle buluşacak. Dört yıllık çalışma sonunda 58 vals arasından 14 parça seçen Aşkın, valslere karar verirken kriterinin ‘en sevilen eserlerin aynı zamanda tarihi bir misyon taşıması’ olduğunu söylüyor. Düzenlemeleri besteci ve orkestra şefi Oğuzhan Balcı’ya ait olan albümde Bir deniz ki gözlerin, Yine Bir Gülnihal, Nazende Sevgilim gibi klasik eserler Cihat Aşkın yorumuyla dinleyiciyle yeniden buluşacak. 15 Şubat’ta çıkacak albümün aynı gece Zorlu PSM’de tanıtım konseri gerçekleşecek. Konserde Görkem Ezgi Yıldırım ve Hakan Aysev konuk sanatçı olarak yer alacak. Aşkın ile yeni albümünü konuştuk.
Yeni albümünüzde Türk valslerini yorumladınız. Bunu neden tercih ettiniz?
Bütün dünyada yeni yıl konserleri, balolar ve bilumum eğlenceye yönelik etkinliklerde mutlaka vals çalınır. Ama bunlar genellikle dünyaca bilindik Viyana valsleri. Özellikle Johann Strauss’un meşhur Mavi Tuna isimli eseri vazgeçilmezlerden biri. Ancak bizim müziğimizde de vals niteliğinde eserler Dede Efendi’den sonra 200 yıldır kullanılmış. Dede Efendi ilk defa bu formu geliştirerek sarayda gelişmeye ve revaçta tutulmaya başlanan İtalyan müziğine bir cevap vermek istemiş ve bir çırpıda ‘Yine Bir Gülnihal’ isimli eseri bestelemiş. Bu bir valstir. Demek ki bizim kültürümüzde de vals var ve besteciler 200 yıldır vals bestelemiş. Kendi kültürümüzde yarattığımız eserleri dünyaya niçin mâl etmeyelim? Bu düşünce benim için esas teşkil etti. Tıpkı Dede Efendi 200 yıl önce çıkıp nasıl ben de yapabilirim dediyse ben de çıktım ve dedim ki; dünya yapıyorsa ben de yapabilirim.
Cumhuriyet Devri’nden sonra balolarda söylenen ve çalınan valsler ile Yeşilçam filmlerinden esintiler olacağını söylemişsiniz. Siz albümünüzde valsleri nasıl yorumladınız? Buna Türk valslerinin günümüze uyarlanmış modern hali diyebilir miyiz?
Bizde ‘vals’ bir form olarak Batı’dakinden oldukça ayrı. Batı’da vals formunda değişik vals temalarının oluşmasıyla ortaya çıkan ve bir genel tema etrafında birleşen değişik melodiler var. Bizdekiler ise şarkı formunda yazılmış. Dolayısıyla Yeşilçam filmlerinde de sıkça kullanılan bu unsurlar hem ritmik yapısıyla hem de sözleriyle insanları harekete geçirmiş. Bu valsler yıllardır söylenegelmiş şarkılardan oluşuyor. Dolayısıyla bizim yorumumuz da bu şarkıların uluslararası platforma hazırlanmış hali diyebiliriz. Yani biz bu valsleri dünyanın neresinde çalarsak çalalım, kabul ve beğeni göreceğine inanıyoruz.
Parçaları seçerken kriteriniz ne oldu?
Bu valsleri 4 yıllık bir çalışma sonunda seçtim. Yaklaşık 58 vals arasından 14’üne karar verdim. Kriterlerim tabii ki en sevilen eserler olması, aynı zamanda tarihi bir misyon taşımasıydı. Mesela ilk Türk valsi olan Dede Efendi’nin ‘Yine Bir Gülnihal’ adlı eseriyle başlıyoruz. Bunun yanı sıra İsmail Hakkı Bey ve Muhlis Sabahaddin Bey gibi romantik besteciler var. Tabii ki unutulmazlar arasında Refik Fersan, Arif Sami Toker ve Erol Sayan var. Neveser Kökdeş 20’nci yüzyılın ilk yarısında yaşamış kadın bestecimiz ve Muhlis Sabahaddin Bey’in de kardeşi. Onun iki güzel eseri var. ‘Bekledim de Gelmedin’ Yesari Asım Arsoy’dan bir klasik. Değerli öğretmenimiz Yavuz Özüstün’den ‘Bir Deniz ki Gözlerin’ ise muhteşem bir vals. ‘Samanyolu’ hepimizin bildiği klasikleşmiş bir Metin Bükey bestesi. Özdemir Erdoğan ve Sezen Aksu’nun besteleri de artık toplumumuza mâl olmuş melodileriyle herkes tarafından bilinen eserler. Bunların yanında Azeri ‘Nazende Sevgilim’ de orijinal versiyonuyla albümde yer alıyor. Biz bazı yabancı bestecilerin valslerini de Türk müziği çalgılarının üslubu ile seslendirdik ve onları da bu albüme koyduk.
Günümüze kadar gelen valslere çoğumuz az çok aşinayız ancak hikayelerini bilmiyoruz. Size ilginç gelen bir hikayeyi bizlerle paylaşır mısınız?
Konserde çalacağımız eserlerden birisi de ‘Kuş Olup Uçsam’. Neveser Kökdeş’in genç yaşında evlendiği eşi henüz 2 yıllık evliyken Çanakkale Savaşı’na katılır ve savaşta şehit düşer. Bunun acısını hayatı boyunca üzerinden atamayan Kökdeş genç yaşta kaybettiği sevgilisi, eşi için ‘Kuş Olup Uçsam, Sevgilimin Diyarına’ isimli besteyi yapar. Bu besteyi ne zaman çalsam gözlerim doluyor.
Kemanınızla aranızdaki ilişkiyi nasıl anlatırsınız?
Keman benim için bir aşk. Keman çalmak benim kendimi en iyi ifade edebildiğim duygu çeşidi. Ben aşkın müziğini yapıyorum. Kendi müziğimi yapıyorum. Bu nedenle o benim başlıca sesim.
TÜRKİYE’DE DİNLEYİCİ SÖZEL MÜZİKTEN HOŞLANMIYOR
Türkiye’deki dinleyicinin enstrümantal müziğe bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de dinleyici genel anlamda sözel müzikten hoşlanır. Çünkü melodileri dinlerken sözlerle de katılmak ve kendi ruhundaki ifadeyi dile getirmek ister. Bizim toplumumuz konuşmayı ve ifade etmeyi sever. Halbuki dinlemek de konuşmak kadar önemli. Enstrümantal müziği seven dinleyici daha çok düşünmeyi sever. Dinlemek, dinlediği eserden bir şeyler almak, düşünmeyi ve hayal etmeyi gerektirir. Biz o akşam hem düşündüreceğiz hem hayal ettireceğiz hem de dinleyicimizin duygularını dile getirip onları coşturacağız.
‘Sözsüz de olsa dinleyici çoğunlukla aşina olduğu melodiyi duymak istiyor’görüşüne katılıyor musunuz?
Dinleyici genel olarak tanıdığı ve sevdiği bir müziği daha rahat anlar ama bu demek değildir ki dinleyici yeni müziklere açık değildir. Tam tersine dinleyiciye doğru orantılı, kaliteli ve içeriğe sahip olan müzik dinlettiğiniz takdirde, dinleyici o müzikten algıladığı fonksiyonları yine algılayacak ve o müziği kendi ifade biçimlerinin arasına koyacaktır. Bu alışmaya ve dinlediği eserleri sevmeye bağlıdır.
BANAL OLAN BAZI SES SANATKARLARININ GÜNAHI ÇOK BÜYÜK
Türkiye’de şu an popüler olan müziğe bakışınız nasıl? Popüler olan müzik üzerinden psikolojik ve sosyal analiz yapılabilir mi?
Popüler müzik her devir ve her toplum için geçerli. Ama mesele popüler müziğin zevki orantısıyla sunmuş olduğu hizmet. Eğer zevkli bir popüler müziğe sahipseniz toplumun geneli de o zevke sahip olur ama değilseniz o halde toplumun geneli de bu zevksizliğe ortak. Bu karşılıklı bir dengeye sahip. Demek ki kaliteli ve elit müzik yapan besteciler ve müzisyenler, popüler müziği küçümsememeli ve toplumun zevkini yukarı çıkartacak derecede eserleri toplumun beğenisine sunmalı.
Türkiye’de ses mi yoksa beste mi kazanıyor?
Sesin niteliğinden çok sesin sahip olduğu kalite, icra zevki ve ortaya koyduğu sanat zevki daha önemli. Türkiye 60 ve70’lerden 2000’li yıllara dek hızla aşağıya düşen bir ses sanatçısı seviyesine sahip. Bunda etken olan halkın gözünde ilâhlaşmış ama zevk açısından oldukça banâl olan bazı ses sanatkarlarının rolü ve günahı çok büyük. Toplumun seviyesini yükseltmek yerine ortaya koydukları ticari eserlerle toplumun düşünme ve hayal etme seviyesini aşağı indirmiş olmaları müziğimiz açısından oldukça acı. 2000’lerden sonra ortaya çıkan ve ve son derece yüksek kaliteye sahip ses sanatçılarımız neticede konservatuvar mezunu ve okullu insanlar olmaları nedeniyle takdire şayanlar, ben de onları zevk ve ilgiyle dinliyorum. Türk müziği zengin bestekarlara sahip. Mutlaka güzel bir beste sadece iyi bir ses sanatkarının değil ama içinde poetik öge taşıyıp da otobüs durağında bekleyerek ıslık çalan insanın da sahiplendiği bir eserdir. Bu anlamda bizim müziğimizde beste daima daha önemli.