Ses ve görüntü kayıtları ile alınan hazırlık aşamasındaki itiraf niteliğindeki beyanlarını kabul etmeyen sanıklar, savunmalarıyla kimi zaman mahkeme heyetinden de tepki görüyor. Soruşturma aşamasındaki ifadelerini reddeden sanıklar, duruşmalarda özellikle olay anına ait görüntü ve fotoğraflarını kabul etmeyerek inkarı sürdürüyor.
Darbe girişimi sırasında Akıncı Üssü’nde 143. Filo’nun koridorunda yürürken güvenlik kameralarınca kaydedilen ve soruşturma aşamasında “16 Temmuz 2016 sabahı üssün çevresindeki bir köye hayvan yetiştiriciliği konusunda belgesel görüşmesi için gittiği”ni iddia eden örgütün sivil imamı Nurettin Oruç, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesindeki savunmasında görüntülerini inkar etti.
Akıncı Üssü’ndeki görüntüleri izletilen Oruç, “Koridordaki bana kısmen benziyor ama ben değilim. Kabul etmiyorum. Ben orada değildim.” diye konuştu.
Oruç, kendisine kumpas kurulduğunu öne sürerek, “Böyle bir şeye ürün yerleştirmek, şahıs, kıyafet yerleştirmek çok basit bir işlem. İlla o kişi olması da gerekmez. Bu şahıs ben değilim.” iddiasında bulundu.
Aynı gece Akıncı Üssü 143. Filo’daki güvenlik kameralarına takılan bir başka isim, örgütün “sivil imam”larından Kemal Batmaz, Akıncı Üssü iddianamesine göre soruşturma aşamasında görüntüleri “Bu videodaki şahıs ben değilim.” diyerek inkar etti.
Darbe girişiminden iki gün önce ABD seyahati dönüşünde Atatürk Havalimanı’nda Adil Öksüz ile uçaktan inip havalimanı çıkışına kadar beraber yürüdükleri hatta bir ara Öksüz’ü beklemesine ilişkin kamera kayıtlarının gösterilmesi üzerine Batmaz, görüntülerdeki kişinin kendisi olduğunu kabul etti ama Adil Öksüz’ü tanımadığını öne sürdü.
Batmaz, “Görüntülerde yan yana olmamız, havalimanında birlikte yürümemiz, birlikte çıkmamız tanıdığımı göstermez.” beyanında bulundu.
Örgütün bir diğer “sivil imam”ı Harun Biniş de savcılık ifadesinde “Bende vertigo rahatsızlığı bulunmaktadır. Bu nedenle 16 Temmuz 2016 sabahına kadar evde bulundum.” dedi.
Biniş’in, darbe girişimi gecesi Oruç ve Batmaz gibi 143. Filo’nun koridorlarındaki görüntüleri ortaya çıkmıştı. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görüntülerinin izletilmesi üzerine Biniş, bunların “montaj” olduğunu iddia etti.
Ayrıntılı beyanlarını mahkemede inkar etti
Beyanlarını inkar eden bir başka FETÖ sanığı da darbe girişimi sırasında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın yaveri Levent Türkkan oldu.
Türkkan, savcılık ifadesinde “Ben paralel yapı üyesiyim. Bugüne kadar cemaatte olduğum abilerime itaat ettim, onlar tarafından verilen emirlere bugüne kadar harfiyen riayet ettim.” dedi.
Türkkan, darbe gecesi dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın derdest edilmesini ve karargahta yaşananları da detaylı anlattı.
Akar’ın beyanında, “Elinde tabanca ile ‘Komutanım sakin olun, vururum, sıkarım.’ gibi şeyler söylediğini işittim. Hatta ben bir iki adım daha atıp kendisine ‘Sık ulan’ diye bağırdım.” dediği Türkkan, mahkemede itiraflarını reddederek, “FETÖ ile bağlantım yok. Ne genetiğim ne de aile geleneğim FETÖ’cü olmama müsaade etmez. Genelkurmay Başkanı’na çok yakın çalıştım, görevim esnasında öğrendiklerimin kurbanıyım.” iddiasında bulundu.
Emniyet subayı da mahkemede şaştı
Soruşturma aşamasındaki beyanlarında FETÖ üyesi olduğunu, örgütün talimatları doğrultusunda hareket ettiğini belirten Genelkurmay Başkanlığı eski emniyet subayı yarbay Gökhan Eski de duruşmada bu ifadelerini inkar ederek suçsuz olduğunu savundu.
Örgütte “Salih” kod adını kullandığını söyleyen Eski, kod adını kendisine “Bahadır” adlı abisinin verdiğini, Harp Okulu’ndan mezun olduktan sonra da maaşının bir kısmını bağlı bulunduğu “abiye” himmet olarak verdiğini söyledi.
Ankara’ya tayininin çıkmasından sonra “Murat” kod isimli örgüt üyesiyle tanıştığını anlatan Eski, Murat’ın aynı zamanda dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın eski emir subayı yarbay Levent Türkkan’ın da abisi olduğunu belirtti.
Eski, Türkkan’ın, “radyo” tabir edilen, yassı, yuvarlak pili olan, araç kumandası büyüklüğündeki dinleme cihazlarıyla rutin olarak Genelkurmay Başkanı Akar’ı odasında sesini kaydederek dinlediğini, bazen cihazları dolunca kendisinin alarak “Recai” kod adlı abiye götürdüklerini anlattı.
Sanık Eski, söz konusu kayıtların “Adil” adlı abide toplandığını sandığını, Fetullah Gülen cemaatinin darbe girişimine etkisi ve katkısının mutlaka olduğunu söyledi.
Gökhan Eski, darbe girişiminin bastırılmasından sonra eski tuğgeneral Mehmet Partigöç’ün kendisine kamera kayıtlarını silmesi talimatını verdiğini anlattı.
Eski, hakim huzurundaki savunmasında ise bu itirafların kendisine ait olmadığını belirterek beyanlarını inkar etti.
Yüzbaşıdan ilaçlı savunma
Jandarma Okullar Komutanlığı davası sanığı eski yüzbaşı Cemil Çetin de örgüt yapılanması ve darbeye yönelik önemli bilgilerin bulunduğu hazırlık aşamasındaki ifadesini iradesi dışında alındığını iddia ederek reddetti.
Soruşturma aşamasındaki ifadesinde örgütün yönlendirmesiyle Kara Harp Okulu’na girdiğini, İstanbul İl Jandarma Komutanlığı emrinde görev yaptığı sırada örgütün yönlendirmesiyle eşiyle evlendiğini söyledi.
Darbe girişiminin FETÖ tarafından yapıldığının “cemaat abileri” tarafından kendisine söylendiğini anlatan Çetin, mahkeme huzurundaki savunmasında meyve suyuna ilaç atıldığını, bu nedenle beyanlarının gerçek dışı olduğunu öne sürdü.
Darbe talimatı aldığını kabul etmişti
Darbe girişimi öncesi Kara Havacılık Komutanlığında taarruz tabur komutanı olan eski kurmay yarbay Özcan Karacan, emniyetteki ifadesinde Harp Okulu’nda 3’üncü sınıftan itibaren FETÖ evlerine gittiğini, geçmişte örgüt ile “gönül bağı” bulunduğunu itiraf etti.
Ailesinin “cemaat” ile bağlantısını bilmediğini söyleyen Karacan, “Abdullah” kod adlı abinin 15 Temmuz’dan önce kendisini ankesörlü telefondan arayıp Ankara’ya çağırdığını anlattı.
Darbe girişimine ilişkin emirleri eski Kara Havacılık Okul Komutanı tuğgeneral Ünsal Coşkun’dan aldığını itiraf eden Karacan, “Darbe ile ilgili bilgileri Ünsal Coşkun paşadan aldım ancak ‘Darbe yapıyoruz.’ gibi bir söylemde bulunmadı. Bana, uçacak helikopterler ve pilotların koordine edilmesi emrini verdi.” diye konuştu.
Karacan, olay gecesi telsiz kayıtlarına da yansıyan polis araçlarının helikopterlerce vurulması talimatına ilişkin de “Mavi lambalı Cobraları vurun emrini kesinlikle kendi bilgi kaynaklarımla değil, Ünsal paşanın Genelkurmay’dan aranarak bana ilettiği talimatı ilettim.” ifadelerini kullandı.
Karacan, 12 Mart 2018’de Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesindeki savunmasında ise emniyetteki ifadelerini baskı altında verdiğini ileri sürdü.
Dava dosyasındaki telsiz kayıtları için “uydurma” iddiasında bulunan Karacan da inkara başvuran sanıklar arasında yer aldı.
“Örgütü aklamaya çalışıyorlar”
Sanıkların savunmalarında inkara başvurmalarını değerlendiren Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatı Hüseyin Aydın, darbe davalarının tamamını takip ettiklerini, davaların hukuki ilkelere ve uluslararası standartlara uygun şekilde, açık ve şeffaf ortamda devam ettiğini söyledi.
Sanıkların adaletten kaçmasının mümkün olmadığını, millete silah çekmenin bedelini ödeyeceklerini belirten Aydın, “Bu davalarda alışık olduğumuz standart bir sanık profili var. Faaliyetlerini reddetme, inkar, açık delilleri hafife alma ve değersizleştirme üzerine inşa edilen bir savunma anlayışı geliştiriyorlar. Bu, klasik bir FETÖ taktiği. Sanıkların çoğunun bunu uyguladıklarını görüyoruz.” şeklinde konuştu.
Mahkeme huzurunda reddedilen ifadelerin ortak özelliğinin, darbeyle örgüt arasındaki bağı içeren bilgiler olduğuna dikkati çeken Aydın, şöyle devam etti:
“Dolayısıyla inkara yönelik bu tavrın esas amacının, maddi gerçeği karartmanın ötesinde örgütü darbeden aklamaya yönelik olduğunu söylemek mümkün. Sulh ceza mahkemesi huzurunda kamera önünde verdiği ifadeyi bile ‘Bana ilaç verdiler, o şekilde konuştum.’ şeklinde komik gerekçelerle reddeden sanıkların bu tavrının hukuki bir geçerliliği bulunmuyor. Gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları gerekse Yargıtay kararlarına göre yargılamayı yapan mahkeme huzurunda verilen ifadelerin, önceki aşamalarda avukat huzurunda verilen ifadelerden bir üstünlüğü yok.
Burada mahkemenin esas alacağı ölçü, dosyadaki diğer delillere göre hangi beyanın maddi gerçeğe ve oluşa uygun olduğudur. Dosyalardaki diğer delilleri dikkate aldığımızda sanıkların sıcağı sıcağına verdikleri ilk ifadelerin maddi gerçeğe ve oluşa daha uygun olduğu açıktır.”
“Sapkın bir anlayış”
Türkiye Adalet Araştırmaları Merkezi (TÜRKAD) Başkanı Avukat Dr. Mehmet Sarı da yargılamanın tabiatı gereği sanıkların kendilerini savunma hakkının bulunduğunu ancak darbe davalarında sanıkların doğrudan örgütsel savunma yaptıklarını söyledi.
Sanıkların, talimat üzerine “yalanı” bir savunma yöntemi olarak benimsediklerine dikkati çeken Sarı, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bu yaklaşım, şu vakte kadar örgütlü suçlarda karşılaşılan bir durum değil. Burada başka bir unsur daha olduğunu vurgulamak istiyorum. Sanıklar, kendilerince FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’i mehdi olarak algılıyor. Onun hata yamayacağını ve dolayısıyla talimatlarının da yanlış olmadığını düşünüyorlar. İslam dininde yeri olmayan bu sapkın anlayış, sanıklar için önemli bir motivasyon kaynağı. Örgütsel savunma, inkar ve yalanı yöntem olarak kullanmalarındaki en önemli gerekçe bu.
Bir insanın günahsız ve hatasız olabileceği, doğrudan peygamberlere mahsus bazı özellikleri gösterebileceği şeklindeki anlayış, FETÖ’cülerin ne kadar büyük bir sapkınlık içinde olduklarını ortaya koyması açısından önemli.”