Türkiye bir süredir şahit olmadığı bir ortak tepkiye sahne oldu..
Diyanet İşleri Başkanı, Cuma Hutbesi’nde, Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına bir Fatiha’yı çok gördü..
Ama aynı Cuma, namazın ardından, başında olduğu kurumdan tutun da, sahip olduğu Cumhuriyet’e kadar, her şeyin mimarı olan değerlere hakaret eden, küfreden bir kendini bilmezin dizinin dibine gitti..
Partilerin Grup toplantılarının ana konularından biriydi..
İlk olarak İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener çıktı kürsüye ve dedi ki;
– Cuma hutbesinde bu vefasızlığı yapan Diyanet İşleri Başkanı, aynı gün, kime vefa gösterdi biliyor musunuz; Kurtuluş Savaşımız için “Keşke Yunan kazansaydı” diyecek kadar gözü dönmüş, fesli nasipsize.. Dün sosyal medyadan sordum. Bugün de burada soruyorum. Yunanistan tarafından işgal edilen 18 adamıza atanan papazlara da hayırlı olsuna gidecek misin?
Soru bana ilk anda o meşhur film repliğini hatırlattı;
-Bu da mı gol değil hâkim bey?
Düşünebiliyor musunuz, konu Diyanet ve esprili düşünebiliyoruz.. Oysa ciddi mevzuudur Diyanet..
Düşünenin değil, düşündürenin kabahati..
**
Meral Akşener, Diyanet İşleri Başkanı’nın görevden alınmasını isterken, asıl can alıcı noktaya temas etti.. Ziyaret edilen, Cumhuriyet ve Millet düşmanı zat, Cumhurbaşkanı’nın danışmanıydı..
Bunu kime nasıl izah edebilirsiniz.. Cumhuriyetin başındaki kişi, o Cumhuriyet’e hakaret eden, İstiklal Harbi için Yunan’la saf tutabilecek kadar alçalan birine “Danışıyor..”
Ben danıştığı kanaatinde değilim.. Ama daha büyük sorun.. Danışmak için değilse, onore etmek içindir o unvan.. Bu daha büyük sorun..
Milletimizin onuruyla oynayan adamı onore etmek, çok da bizden olanın yapabileceği bir şey değil..
**
Ardından Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli girdi konuya..
O da “O meczubun yanında, hem de o tarihte ne işin vardı?” diye sordu..
Haklı bir soruydu.. Ama bir konuya girmedi.. “Fesli meczup” dediği o adamın, Cumhurbaşkanı’nın danışmanı oluşuna değinmedi.. Büyük olasılıkla konjonktürel bir tercih..
**
Aynı konu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da gündemindeydi..
Geçmiş Diyanet İşleri Başkanlarından örnekler verip, bugünkü Başkan’ın, feslinin önünde diz çökmesine getirdi konuyu..
Millî Kurtuluş Savaşı’nda Kuvva’ya omuz veren haysiyetli din görevlilerini hatırlattı..
**
Tüm bu sözler ortak aklın ürünü..
Uzun zamandır unuttuğumuz ortak akıldan süzülen sözler..
Şimdi meraktayım; Ali Erbaş istifa edecek mi?
Pek sanmıyorum.. Zira, eğer o görevinden ayrılırsa, sebebi ne olacak; “Fesli”ye ziyaret..
İyi ama o fesli, Cumhurbaşkanı’nın danışmanı..
N’olcak şindi?
Görevden alınsa, feslinin de danışmanlık görevinden alınması gerekecek..
İstifa etse, o fesliyi ziyaret etmek istifa sebebiyse, danışman atamak neyin sebebi olacak?
Karışık bir durum..
**
Bu satırları karalarken, nokta atışı yapan kıymetli bir büyüğüm hatırlattı.. Dedi ki;
-Diyanet İşleri Başkanı, “Kurumsal değil, insani ve şahsi bir ziyaretti” diyor.. İyi de kurumsal olmayan ziyarette, üzerinde niye “cübbe” var.. Kurum ve camiler dışında, resmî bir görev olmak kaydıyla, yalnızca Diyanet İşleri Başkanı cübbe giyme hakkına sahip.. Ayrıca, kurumsal ziyaret sakıncalıysa, kurumsal temsili dolayısıyla, şahsi ziyareti de sorun değil mi?
Doğru.. Doğru da faydası yok..
Hem, ziyaretini eleştirenlere dedi ki Ali Erbaş;
-Farklı beklentilerle kişileri itibarsızlaştırmak kul hakkını ihlal etmektir..
Kimsenin farklı bir beklenti içinde olduğunu sanmıyorum.. Sizin, danışman üzerinden göze girmek gibi bir beklentiniz yoksa eğer;
Doğrudur.. Kul hakkı kıymetli iştir.. Ve yaradan uyarır bizi; “Huzuruma kul hakkıyla gelmeyin..”
Doğrudur da, sizi eleştirenlerden önce, siz düşünün Ali Bey..
81 milyonun hakkına giren o adamı ziyaret etmek de, aynı hakka girmek değil mi?
Güler misin, ağlar mısın?
Ali Bey, (bakın hocam demiyorum, diyemiyorum) 81 milyonluk bir Millet’in değerlerine hakaret ederek, bütün bir Millet’in hakkını yiyen adamı ziyaret ederken neredeydi aklınız?
**
Tepkiler üzerine dedi ki Diyanet İşleri Başkanı;
– “Farklı beklentilerle kişileri itibarsızlaştırmak kul hakkını ihlal etmektir”
**
Bakın işin daha acısı ne biliyor musunuz?
9 Kasım günü Cuma Hutbesi’nde “İstiklal Savaşımızın kahramanlarına” bir Fatiha’yı çok gören Ali Erbaş’ın Diyanetinin bir imamı aynı gün ne yaptı?
Cuma namazı öncesinde Ak Parti’den belediye başkan adayı olduğunu duyurdu..
Camide yaptı bunu..
Samsun’un Ayvacık İlçesi’ndeki Merkez Camii’nin imamı İmdat Atmaca yaptı bunu..
**
“İmdaaaaaaat” diye bağırasım var..
Selahaddin Eyyubi’den Mehmet Akif’e, Mustafa Kemal’den, şanımız şerefimiz İstiklal Harbi’mize alçakça dil uzatan bir meczup..
O meczubun önünde diz çökebilen bir Diyanet İşleri Başkanı..
Ecdadına dua etmediği Cuma Hutbesi’nde belediye başkan adaylığını açıklayan bir imam İmdat..
Gerçekten “İmdaaaaaat” diye bağırasım var..
**
Ama en acısı da ne biliyor musunuz?
Bütün bunlar nerede oluyor?
İstiklal Harbi’miz için “Yunan”la saf tutabilen bir kendini bilmezin, danışmanı olduğu Cumhurbaşkanı’nın ülkesinde..
Sonuçları itibarıyla, İstiklal Harbi vermemize sebep olan 1. Dünya Savaşı’nı, gidip galip devletlerle birlikte kutlayabilen bir Cumhurbaşkanı’nın ülkesinde..
**
Balık baştan kokmuşsa.. Tuz kokmuşsa..
“Boşa kalem oynatıyorsun Murat” dedi içimdeki ses..
“Sus” dedim..
İbrahim’in ateşine su taşıyan karınca şikâyet etmedi.. Sen kimsin?
Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz.