Bir sabah var gözlerimde taşiyamadigim , renklerinin turuncusu çalınmış; Bir gece var gözlerimde taşiyamadigim, temmuz ayında ağustos böceklerinin sesinde tınısı; Ne mahcubiyetin resmi sebepli ne de gidenin düşleri saklı kalmazken soluk karanlıkta…Birakmayan bir yük var şu günlerde ayaklarımın ucunda taşıması bir güç iken ; vazgeçmesi mümkün olmayan sen…Gunesin doğmayan hüznüne takılı kalmışken gencligim ;ne esen meltemin kokusunu ;ne de yağan ılık yağmurun serinliğini hisseder parçalı kalmış yüreğim..Bir hüzün kuşuna sevdalı bu günlerde yüreğim , ötüşunde kırık düşler canlanırken bir mezarlığın girdabında; salınıyor yüreğim dipsiz bir kuyunun sonsuz karanlık kuytularında…Agliyor yüreğim belki ilk defa belki de son ; silmiyorum artik hiç bir gozyasimi seninle olan seni taşıyan…Suzulen damlalarım yüzümde damlacıklar oluştururken günler boyu ; Sen hangi şehrin hangi gün batımindasin kim bilir…Buralarda günler geçmez, günbatımı doğmaz olmuşken senin yokluğunda; Bir çiçeğe hiç bir tomurcuk uğramaz olmuşken senin yokluğunda; kurumuş toprağa yağmur taşıyan hic bir bulut uğramaz olmuşken senin yokluğunda; oysa sen senin yokluğunda ne günler kazanıp, ne güneşler batırırken bilinmez şehirlerde…Ugranmayan bir şehir kasabasıymış gönlüm meğerse bu günlerde…Ne seni bir başına yaşamayı becerebildim ben ; ne de seni senliymis gibi yaşayabilmisken ben…Gitme diyenim olmamışken bir sonsuzluk yolunda ; oysa ne gidenlerime dur demişken ne de gitmeyi isteyenlerime kal demişken sonsuzluk yolunda…Ne ağlayana bir acımam var ; ne de yüreği burkulana bu sarplık hayat yolunda…