Bilincimiz bize mi aittir yoksa başkalarına mı?
Bilincimizi kendimiz mi inşa ederiz yoksa yöneticiler veya toplumsal yapı mı inşa eder?
Tüm günlük ve gelecek yaşantımızı belirleyen, hatta geçmiş tarihi oluşturan bilinç, kimler tarafından beynimizin içine sokulur?
Devletin denetim aygıtları (hükümet, ordu, polis, cezaevleri) ile devletin ideolojik aygıtları (din, okullar, sendikalar, aile, hukuk, siyasal partiler ve medya kuruluşları) karşısında bizler birey olarak kendimizi ne kadar koruyabiliriz?
Etrafımızda olup bitenlere karşı verdiğimiz tepkiler, seçim zamanlarında kullandığımız oylar, aslında bize ait gibi görünen (bizim de öyle sandığımız) özgür iradeler midir, yoksa önceden belirlenmiş (determine) davranışlar mıdır?
Yani bir anlamda, otoritenin “yazdığı” siyasal kaderin kurbanları mıyız?
* * *
Bugünü yaşarken, düne de bakmak istedim ve birden aklıma FETÖ’nün (ve kalemşorlarının) etkili olduğu dönemlerdeki toplumun (kumpaslar dışında kalıp da, korkudan, korkutanlara onay veren toplumun) davranışları geldi.
O dönemlerde, canlı yayınlar eşliğinde toprak kazıları yapılıyor, asit kuyularına atılan insanlar olduğu iddia ediliyor, ceset silolarından insanların çıkarılması bekleniyor (bu özellikle, Fehmi Koru’nun iddiasıydı), toprakların altından bombalar fışkırıyor(!), komutanlar intihar ettiriliyor, Ali Bayramoğlu gibi gazeteciler “intihar etmek suçsuzluk karinesi değildir” diyerek toplum terörize ediliyor ve sindiriliyordu.
“YANLIŞ/SAHTE BİLİNÇ”
O dönemlerde alınan kararlar, yapılan uygulamalar ve toplumun inşası üretilen bu durumun sonucu idi.
Baştaki sorularımızla birleştirirsek, herkes FETÖ’cü denetim aygıtlarının, baskı mekanizmalarının “yazdığı” siyasal kaderin kurbanları olmuştu.
* * *
Bilinç esas olarak toplumsal bir “ürün” olarak açıklanıyor.
Toplumsallaşma içindeki insan karşılıklı iletişim ve etkileşimlerinin sonucu olarak bir bilinç oluşturuyor.
Filozoflar (Spinoza), psikiyatristler (Freud) ve sosyologlar (Marks) bu ortak görüşte birleşiyor. Onlara göre, “İnsanların bilinçli olarak düşündüğü şeylerin çoğu yanlış bilinçtir, ideoloji ve rasyonalizasyon (akılcılaştırma) sonucudur.”
Bir başka deyişle, oluşturulan yanlış ve sahte bilinçle insanlar, toplumsal gerçeklerden uzaklaşabiliyor, karşılaştıkları mevcut durum ne kadar saçma ve akıl dışı olsa da o durumu akılcılaştırma çabasına girerek bambaşka bir insan/toplum olabiliyor.
Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz.