Yaşadığımız olaylara hep aynı bakış açısıyla, herkesin kendi mahallesinden bakmasından yorulup sıkılmadınız mı?
Ben çok sıkılmıştım.
O yüzden kendimi bilginin ve bilimin dağlarına, ovalarına, mağaralarına, denizlerine atmıştım.
Yeniden kavuştuğumuz bu günden itibaren -şimdilik- her Pazartesi karşınızda olacağım ve olaylara farklı açılardan bakmaya çalışacağım. Hoş bulduk.
* * *
Ulusal ve uluslararası düzeydeki ekonomik ve siyasal krizler bir anlamda “benlik savaşları”nın sonucudur.
Bu savaş, özellikle yönetici kişilerin davası haline gelmiştir.
Ben‘lik davası, her şeyi kendi düşüncesine uydurmak, her şeyde söz sahibi olmak çabasıdır.
Saatin akrebi varsa, yelkovanı mutlaka ben‘im.
Gece varsa, gündüz mutlaka ben‘im.
Ay varsa, ışığı ben‘im.
* * *
Nasıl ki bir savaşta ölümler varsa, benlik savaşlarında da benliğin ölümü vardır.
Karşımıza çıkan kimlik yitimi ve ileri kimlik rahatsızlıkları, artık psikiyatrik bir bakış açısından çok sosyolojik bir bakış açısıyla incelenmektedir.
Uzmanlar bu durumu basite indirgeyerek, kimlik duygusu rahatsızlarının, kişinin “toplumsal durumunda açıkça özdeşleşebileceği yönlerin” bulunmaması biçiminde açıklamaktadır. Geçmişin değer sistemlerinin bozulması, üst-ben (ya da süper-ego) karmaşalarına neden olmakta ve hastalık üretmektedir.
Hani bir ara ekranlarda çok duyduğumuz “toplum mühendisliği” kavramı vardı ya, o konuda bilimsel incelemeler yapan Burr, Sosyal İnşacılık adlı yapıtında, kişinin müzakere ve manevrayı profesyonel meslek edinmiş her türlü iktidar karşısında daha güçsüz olduğunu ve kişilerin, “kendi kimliğinin müzakerecisi” durumuna düştüğünü vurgulamaktadır. Bu durumda, bizler “bizlere önerilen konumlara“, kalıplara girmekte ve öyle davranmaktayız.
Kim güçlüyse, ister yerel iktidar isterse küresel iktidarlar, “iplerimizi çekmekte”, bizleri sürüklemekte ve bizleri yeniden inşa ederek, üretmektedirler.
* * *
Temel soru, bu durumdan nasıl kurtulacağımızdır.
Bireysel benliklerimizle ya da kolektif benliklerimizle (ortak gücümüzle) bunu başarabilir miyiz?
Örneğin, bu günlerde ABD’nin (Trump da diyebiliriz) bize ayar vermeye, yeniden inşa etmeye, istediği şekle sokmaya çalışan baskılarından nasıl kurtulabiliriz?
Bunlara karşı nasıl direnebiliriz, benliğimizi nasıl koruyabiliriz?
Bizler birer insanız, yani sosyolojik anlatımıyla bir özneyiz.
Bugün elinde sopayla ayar vermeye çalışan ve “süper özne” (süper insan) görünümüyle karşımıza dikilen Trump gibilerin özne konumları geçici hatta uçucudur.
Trump da uçup gidecek ama küresel sorunlar hep karşımızda olacaktır, geçmişteki yüzlerce yıllık sorunların şimdi karşımızda olması gibi.
Düşünülmesi gereken, önümüzdeki sorunlar karşısında bizim nasıl bir kimlik geliştireceğimiz ve bugüne kadar başaramadığımız o kalıcı kimliğe nasıl kavuşacağımızdır.
Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz.