Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, AB Genel İşler Konseyinin dün kabul ettiği sonuç belgesine ilişkin, “AB bu açıklaması ile 18 Mart anlaşmasına uymayacağını ilan etmiştir. AB’nin sadece kendi çıkarına gördüğü göç, terör, ulaştırma, enerji gibi alanlarda Türkiye’yi kilit ortak göreceği ve ülkemize karşı sözlerini ve taahhütlerini yerine getirmekten imtina edeceği seçici bir ilişki biçimini kabul etmemiz mümkün değildir.” değerlendirmesinde bulundu.
Çelik, Twitter hesabından yaptığı açıklamada belgeyi eleştirerek bunun AB’nin kolektif aklının ne kadar karışmış olduğunu göstermesi bakımından tarihi nitelikte olduğunu vurguladı. Çelik, “Bu vizyon yoksunu, gerçeklerden uzak ve çelişkilerle dolu belge, AB’nin Türkiye karşıtı bir zihniyet tarafından nasıl esir alındığını açıkça ortaya koymaktadır.” ifadelerini kullandı.
Başta Avusturya olmak üzere bazı üye ülkelerin Türkiye karşıtı zihniyetinin dün Genel İşler Konseyi’nden sonuç belgesi olarak çıktığını belirten Çelik, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye’ye yeterince destek olmadıklarını kapalı toplantılarda itiraf eden AB yetkililerinin, yine Türkiye’ye teröristler karşısında destek vermek yerine Türkiye’nin teröre karşı aldığı önlemleri eleştirme yoluna gittiğinin altını çizdi.
Türkiye cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerini henüz tamamlamışken, yeni bir dönem başlarken, Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemiyle devasa bir reform süreci başlamak üzereyken yapılan bu açıklamanın Türkiye’ye karşı ne kadar ön yargılı olunduğunu gösterdiğini kaydeden Çelik, başta Avusturya olmak üzere bazı üye ülkelerin Türkiye konusundaki iflah olmaz takıntılarını tatmin etmek üzere hazırlanan belgenin kendi içinde çelişkilerle dolu olduğuna işaret etti.
Bir yandan yargının bağımsızlığından bahseden açıklamanın bir yandan da yargıya intikal etmiş 2 Yunan askeri ve AB vatandaşları konusunda beklentilerini dile getirerek yargıya mesaj verdiğine dikkati çeken Çelik, şöyle devam etti:
“Ülkemize AB Ortak Dış, Güvenlik Politikasına uyumlu hareket etme çağrısı yapan AB, öncelikle kendi üyelerini Filistin gibi insani trajedilerin yaşandığı konularda tutarlı ve insani bir tutuma yönlendirmelidir. İsrail mezalimi karşısında çekimser kalanlar Türkiye’ye ders veremezler.
AB’nin Türk – Yunan ilişkileri ve Kıbrıs meselesinde objektiflikten uzak, tarafgir, meşruiyete değil, ilkel mahalle dayanışmasına dayalı yaklaşımını ciddiye almamız da mümkün değildir.
18 Mart mutabakatının devamının önemini vurgulayan açıklamanın, mutabakatın asli unsurları olan yeni fasılların açılmasında ve Gümrük Birliğinin güncellenmesinde hiçbir adım atılmayacağını söylemesi, vize muafiyetinden bahsetmemesi dürüstlükten uzak ve çelişkili bir yaklaşımdır. 18 Mart sadece göç meselesinden ibaret değildir. AB’nin taahhütleri bulunan yukarıdaki konular da 18 Mart’ın asli unsurlarıdır. AB bu açıklaması ile 18 Mart anlaşmasına uymayacağını ilan etmiştir.
AB’nin sadece kendi çıkarına gördüğü göç, terör, ulaştırma, enerji gibi alanlarda Türkiye’yi kilit ortak göreceği ve ülkemize karşı sözlerini ve taahhütlerini yerine getirmekten imtina edeceği seçici bir ilişki biçimini kabul etmemiz mümkün değildir.
Aşırı sağın iktidar olduğu ülkelerin esir aldığı AB Konseyi’nin ülkemizin AB’den uzaklaştığı iddiası trajikomiktir. Bu iddianın ciddiye alınacak tarafı yoktur. Avusturya’nın Türkiye – AB ilişkilerini bitirme niyeti bazı üye ülkelerin de desteğiyle AB pozisyonu haline getirilmiştir. Biz değerler Avrupasını temsil eden bir AB’ye üye olmak istiyoruz. Aşırı sağın iktidar olduğu, bunun normalleştirildiği ve AB’nin kendi kurucu değerlerinden uzaklaştığı bir AB ne üyelerine ne adaylarına gelecek vaat edebilir.”