Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Birliği ve Makedonya Üsküp ADD’nin birlikte organize ettiği, geziye, Almanya ve İsviçre’den, Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Birliği’ne (AADDB’ye) üye olan ve kardeş ADD’lerden, Avrupa’nın dört bir yanından gelen dernek yönetici ve üyeleri, alışılmışlığın dışında bir 19 Mayıs kutlaması için, 16 Mayıs’ta Nürnberg ADD Lokalinde buluştular. Gezinin öncülüğünü Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Birliği (AADDB) Başkanı Dr. Mustafa Tosun, Üsküp ADD Başkanı Halil Abdullah ve Birlik Saymanı Aydın Değirmencioğlu üstlendi.
Geziye katılacakların her halinden heyecanlı oldukları belli oluyordu. Nürnberg ADD, geziye katılacak olan misafirleri, gidişde ve dönüşde havaalanına götürerek, hiç bir karşılık beklemeden en iyi bir şekilde ağırladı, Ayrılma saati geldiğinde yemek ve çay parası vermek için görevli arkadaşlar, ücreti sorduklarında, “parayı bize değil, Makedonya ADD’ye vereceksiniz, onların buna bizden daha çok ihtiyacı var” dediğinde bir alkış koptu ve ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ sloganı eşliğinde havaalanına gitmek üzere yola çıkıldı.
Mainz ADD Başkanı ve Avrupa ADD Birliği Genel Sekreteri Ali Seyfi ve Duisburg ADD sekreteri Hüseyin Çınar, Aydınlık Avrupa’ya gezi hakkında bilgi vererek, şunları söylediler;
‘‘Büyük İskender’ in memleketi olarak bilinen Makedonya, istiklalini kaybettikten sonra çeşitli devletlerin yönetiminde kalmış. 1371 tarihinden itibaren Osmanlı idaresine giren Makedonya 1912 tarihine kadar varlığını sürdürmüş. Eski dönemde ve Osmanlı yönetiminde, şu andaki coğrafyasından daha büyük bir alandaymış. Rumeli Beylerbeyliği‘nin bir parçası olmuş, bölgeyi kapsayan alanda 15. ve 16. yüzyıllarda tam yedi sancak mevcutmuş.
19. yüzyılda bölgede kalabalık bir Türk nüfusunun yanı sıra Makedonlar, Arnavutlar, Bulgarlar, Sırplar ve İspanya’dan kovulan Yahudilerle Rumlar ve Çingeneler yaşarmış. 19. yüzyılın ortasında başlayan çalkantılar, Balkan Savaşı ile birlikte 1912 yılında Osmanlı’nın bölgeyi terketmesine yol açmış.
Nürnberg’den, iki saatlik bir uçuşdan sonra Üsküpe indik. Havaalanının kapısında, bizleri samimi ve sıcak duygularla Makedonya ADD Başkanı Halil Abdullah ve Yönetim Kurulu üyesi Hacı Bey karşıladı. Hava alanından bizler için önceden ayarlanmış iki araçla otele varıldı ve yerleşildi. Ertesi günü heyecanıyla erkenden uyandık. Atamızın bastığı topraklarda onun izini sürmek heyecanındaydık. Sabah kahvaltıdan sonra Atatürk ün doğduğu Selanik’teki evini ziyaret etmek için yola çıkıldı. Aracın birisine Halil Başkan diğerine de rehber Aysel Hanım eşlik etti. Üç saatlik bir yolculuktan sonra Yunanistan topraklarına girdiğimizde yol kenarlarında gördüklerimiz karşısında şaşımamak elde değildi. Kapanmış işletmeler, tamirhaneler, fabrikalardan kalan virane bir görünüm, yıkılmaya yüz tutmuş binalar vb. Yunanistan’ın yaşadığı krizin etkileri olan tüm bu gördüklerimiz, Avrupa Birliği’ne girmenin ve üretimden kopmanın getirdiği kaçınılmaz sonuçlar olsa gerek.
Kendisini çok iyi geliştirmiş rehberimiz Aysel Hanım, Türkiye´de ve Üsküpte Üniversite tahsili yapmış. Gezi boyunca bizimle birlikteydi..Bizleri ilgilendiren tüm bilgileri ondan aldık. Üç buçuk saatlik yolculuktan sonra Selanik’e ulaştık.
Nihayet Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu eve vardık. Heyecanımız doruktaydı. Selaniğin merkezinde üç katlı bir bina. Atatürk burada doğmuştu. Çocukluğunu bahçede babasının diktiği nar ağacının altında oynayarak geçmişti. Bal mumyalı heykeli sanki her an ayaklanacak gibiydi. Burası sonradan tamir edilerek müze haline getirilmiş. İç düzenlemesini yapan Prof. Dr. Kemal Arı´nın özenli ve titiz çalışmasını görüyoruz. Müze olarak hizmet veren binanın avlusunda aynı zamanda T.C. Büyükelçiliği bulunmaktadır.
Girişte hemen küçük bir avlu, avludan üç katlı bir binaya giriş yolu, içerideki odaların duvarlarında Atatürk’le ilgili bilgiler veren yazılar var. Duvara yansıtılmış filmlerde Atatürk’ün hayatı anlatılıyor. Ne için kullanıldıklarına göre döşenmiş odalarıyla tipik bir köy evi görünümünde. Rehberimizden içerdeki eşyaların, Atatürk’e ait olmadığı ama onun zamanında kullanılan eşyalarla dekorize edildiğini öğrendik. Bizler, Atatürk ün doğduğu bu evde yaşanan acı tatlı hatıraları düşünmeye çalışarak gezmeye başladık. Bir saati geçen bir süre içinde ziyareti tamamlayıp, toplu resim de çektirdikten sonra, Mustafa Kemal’in askerleriyiz diye haykırarak, İzmir marşını’da söyledikten sonra, sahil kenarına indik. Selanik’in sahili bana izmirin kordon boyunu hatırlattı. İzmire çok benziyor. Öğle yemeğinden sonra, birde vapur turu yaparak, akşam olmadan tekrar yola çıktık. Atatürk’ün okuduğu askeri okulunun bulunduğu yer olan Manastır (Bitola) kentine hareket ettik. Rehberimiz, Aysel Hanım, yol boyunca buralardaki savaşları ve kültürel ilişkileri bizlere anlattı.
Akşama doğru Makedonya, Manastıra girdik. Osmanlıların yaptıkları Cami, Medrese ve Hamam’lar kullanım dışı ama hala ayakta durmaktalar. Seyahatimiz boyunca Kral Philip ve oğlu Aleksandarın dev heykellini gördük. Türkiye´deki, Atatürkün heykellerinden çok daha görkemli. Makedonyanın batısı Arnavutluk sınırı boyundaydık. Kitaplardan okuduğumuz yerleri yakından görüyorduk. Manastır sınırlarına girdiğimizde karanlık basmıştı. Balkanların ayaklandığında, Türklerin trenlere bindirilerek,Anadoluya gönderildiği veya kendilerinin bindikleri tren garını uzaktan gördük. Atatürk bu garı devamlı kullanmıştır. Gar binası kullanım dışı, fakat trenler çalışmakta. İkinci gün Manastır merkezde kaldık.
Eşyalarımız yanımızda herakşam başka yerde konaklamamız planlanmıştı.
Gezi olur da eğlencesiz olur mu, akşam Makedonca ve Türkçe müzik eşliğinde yemekler yenildi, halaylar çekildi. Müzik ve oyunlar ne kadar birbirine benziyor. Akşam otelde rehberimiz Aysel Hanım bize, genç Mustafa Kemal’e aşık olan Elena’nın yıllar sonra, Atatürk e yazdığı mektubu ve aşkın öyküsünü anlattı.
Ertesi gün Atamızın 1896-1899 yılları arasında okuduğu Manastır Askeri İdadisi’ni gezdik. İki bölümden oluşan bina, bugün Manastır Kültür Müzesi olarak anılıyor, birinci bölümü Atatürk’e ayrılmış, onun eşyaları, balmumundan yapılmış heykeli, ona ait resimler, hakkında yazılmış makaleler sergileniyor. Ayrıca Atatürk’ü anlatan ‘‘Güneşin Adı Mustafa Kemal‘‘adlı, Türkiye Silahlı Kuvvetleri, Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanmış film gösteriliyor. Diğer bölüm ise Arkeoloji Müzesi olarak kullanılıyor.
Atatürk Milli Mücadeleye katılmış diğer arkadaşlarıyla, buradan mezun olmuştu.Yerli ve Türkiyeden gelmiş ziyaretçi guruplarıyla karşılaştık. Yine yüreklerimiz hızlı çarpmaya başladı.Tüylerimiz diken diken oldu. Bugün müze olarak kullanılan bina iki katlı çift merdiven çıkışlı, aynı zamanda etnografya müzesidir.
Hitler faşizmine karşı mücadele ederken şehit olmuş partizan öncülerinin anılarıda bulunmaktadır. Tabii Yugoslavya’nın Atatürkü, Josip Tito ve bütün devrimciler bu müzede.
Atamızın ilk şiir yazı ve konuşmalarını yaptığı, ikinci kat salonunda toplandık ve istiklal marşımızı okuduk. Atatürk Cumhuriyetini yıktırmayacağımıza and içtik. Burası şehir merkezinde geniş bir alan. Manastırın merkezinde geniş ve uzun trafiğe kapalı bir cadde bulunmaktadır. Rehberimiz bize Atatürk ve arkadaşlarının okuldan izinili oldukları günlerde burada turladıklarını aktardı. Ata’nın çok sevdiği Manastır türküsünü, meydandaki türküde geçen çeşme ve havuzun yanında canlı koro halinde okuduk ve halktan alkış aldık.
Rehberimiz Aysel Hanım, Manastır’ın (Bitola) Osmanlı döneminde batı ile doğu arasında bir nevi istihbarat merkezi olduğunu aktardı. Merkezdeki caddede fahri konsolosluklar varmış o dönemde. Aynı zamanda kıtalar arası ticaret ipekyolu imiş. Bilgi toplama, dağıtma merkezi. M.Kemal İstanbul’daki ayaklanmalara karşı ilk planlarını burada tasarlamış. Burayı da çok sevdik. Manastır doğanın içinde temiz güzel bir şehir.
Manastır’dan ayrılıp Ohrid ’e doğru yola çıktık. Yine batıdan kuzeye Arnavutluk sınırı boyu, dar virajlı ama bakımlı yollardan geçiyoruz. Sıralanmış yüksek balkan dağlarını takip ettik. Doğa yeşillik bizleri büyüledi. Ohrid, tipik bir turist şehri.Safranbolu evleriyle benzerlik taşıyor.
Yolumuzun üstünde Resneli Niyazi’nin konağının olduğu Resne kasabasına uğradık. Son derece tahrip olmuş bina. Bizimde tarihimizde önemli yeri var.
Resneli Niyazi, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin komiteci fedailerinden birisi olup, 1908 Meşrutiyet Devriminin ateşleyicilerinden ve 31 Mart gerici ayaklanmasını bastıranlardandır. İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesinde çok etkili olmuş ve önemli roller oynamıştır. Padişaha isyan ettiğini göstermek için dağa çıktığında geyikle dolaşırmış. Geyikle konuştuğu söylentisi, günümüzde kullanılan “geyik muhabbeti” lafının kaynağı imiş. 1913 yılında kimi kayıtlara göre kendisini korumakla görevlendirilen koruması tarafından sırtından bıçaklanarak öldürülmüş. “Ne şehittir ne gazi, pisi pisine gitti bizim Niyazi” sözü de onun arkasından söylenmiş ve bugünlere kadar gelmiş.
Debreye doğru yola koyulduk. Yine göller nehir kenarından debreye ulaştık. Otobüsde debreli Hasan türküsünü hep bir ağızdan okuduk. Dirim nehri üzerinden karşı dağlara doğru tırmanmaya başladık. Öğleye doğru Kocacık köy meydanında bizi dev gibi Atatürk heykeli karşıladı. Küçük bir mola köylülerle sohbet ettik. Köy bakkalından küçük hediyeler aldık.
Ohrid’den yolumuz Atamızın dedesinin yaşamış olduğu Kocacık Köyüne doğru yöneldi. Karadeniz coğrafyasını andıran yemyeşil, kıvrım kıvrım yollardan tepenin başında yer alan ve şu an müze haline dönüştürülen Atamızın dedesinin konağına geldik. Bizi o köyde bulunan Mustafa Kemal Paşa İlkokulu öğretmeni ve o bölgeden okuyarak avukat olmuş, müzenin sorumluluğunu üzerine almış iki fedakar Makedonyalı Türk karşıladı. Çoşkun ve Ferhat Bey, bize konağı gezdirdiler. “Türk devleti buraları onardı, müze haline getirdi, onlara minnet borçluyuz, fakat buranın korunması ve bakımı için desteğe ihtiyacımız var, tek başımıza bunun altından kalkamıyoruz” dediler. Yarım bırakılmış bir iş gibi gördükleri anlaşılıyordu, sözlerinde sanki sitem vardı.
Yanımıza gelen yörük kadınları sarı saçlı çocuklar sanki hepsi birer Atatürk gibiydi. Herkesin buraları görmesini tavsiye ederim. Bal mumu heykeller sanki birer canlıydı. Evin karşısında tahrip olmuş bir kale ve eski mezarlar.
Müze sorumluların bize aktardığına göre, Osmanlı savaşı zamanında köyün savunulmasında otuz bin şehit kale çevresinde verilmiş. Bize birazcık Çanakkaleyi hatırlattı. Buradan güzel duygularla ayrıldık.
Vardar Nehrinin ikiye böldüğü Üsküp şehri, gezimizin son durağı. Üsküp’e doğru devam ederken sağlı, sollu Türk köyleri.Yol kenarında gördüğümüz büyük bir kolejin Fetullah okulu olduğunu öğreniyoruz.Akşama doğru Üsküp’te ilk kaldığımız oteldeyiz. Ohrid’de sabah Halil Başkan, akşama doğru Üsküp’te Makedonya ADD’nin 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlaması etkinliğine katılacağımızı ve arkasından derneklerini ziyaret edeceğimizi söyledi.
Ramazan ayı olmasına rağmen, cami çevresinde lokantalar çalışıyor. Akşamları barlarda eğleniliyor. Üsküp temiz, büyük meydanlara sahip.
Üsküp’e vardığımızda her taraftaki heykeller hemen dikkatimizi çekiyor. Yugoslavya’nın dağılmasından sonra yapılan bu heykellere, ki çoğu da Büyük İskender’e ait, bu kadar çok olmasına bir anlam veremedik. Şehir, eski tarihi Türk şehirlerini andırıyor. Eski diyoruz maalesef, ülkemizdeki şehirlerin tarihi dokuları ne yazık ki rant uğruna hep yok edilmiş durumda. Burası öyle değil, tarihi doku olduğu gibi korunmuş, şehri gezerken insanı yıllar öncesine götürüyor. Çarşıları, pazarı, dükkanları ile 20. yüzyılın 50’li 60’lı yıllarındaki şehirlerimizi hatırlatıyor insana. Geziye katılanlarla sohbet ettiğimizde hepimiz Türkiye’den geldiğimiz şehirlerlerden, burada mimari açıdan bir yer buluyor ve oraya benzetiyoruz.
Akşam yaklaştığında hepimizde 19 Mayıs etkinliğinin heyecanı vardı.Üsküp’ün merkezinde Belediyenin ev sahipliğinde Porta Makedonya salonunda, 19 Mayıs kutlamasına tanık oluyor ve izliyoruz. Türkiye’den de folklor ekipleri var.
Akşam yemeğine Kosova- Prizren ADD Başkanı Ferhat Derviş Bey ve yardımcısı da eşlik etti. Onlar da Üsküp’e 19 Mayıs Bayramı etkinliği için gelmişler ve bizlerle tanışmak istemişler. Akşam yemeğinde başkanımız Dr. Mustafa Tosun ve AADDB’nin dernek başkanları ile tanışan Ferhat Bey‘in çok donanımlı bir Atatürk devrimcisi olduğu hemen dikkat çekiyor.Yemekten sonra 19 Mayıs etkinliğinin yapılacağı salona geçtik. Makedonya ADD’nin üyelerinin gençlerden oluştuğu hemen dikkatimizi çekti.
‘ATAMIZIN TOPRAĞINDA 19 MAYIS KUTLAMAK BİZİM İÇİN ŞEREFTİR’
Genç bir kızımızın sunuculuğunu yaptığı 19 Mayıs kutlaması, ‘Bir Dakikalık Saygı Duruşu’ ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başladı.
Kürsüye önce Halil Başkan geldi, önce bu geziyi birlikte organize ettiğimiz AADDB ve Başkanı Dr.Mustafa Tosun’a teşekkür ederek başladı. “Sevinç ve heyecanı bugün birlikte yaşıyoruz, sizlerle Atamızın toprağında 19 Mayıs kutlamak bizim için bir şereftir” diye devam etti, dernek faaliyetleri hakkında bilgi verdi.
Özellikle gençlerden oluşan dernek üyelerinin Atatürk devrim ve ilkelerini öğrenme isteklerine kısıtlı olanaklarla yanıt vermeye çalıştıklarını anlattı. Herhangi bir yerden destek almadan yürüttükleri çalışmalardan örnekler verdi. AADDB 25. Yıl Kutlamasına davetli olarak eşimle katıldık, oradaki ilgi, özellikle AADDB’nin bütün Yönetim Kurulunun yakınlığı bizleri çok etkiledi ve bu gezi orada belirlendi. Sizin gibi dostlarımızın varlığı bizi cesaretlendirdi.
İkinci konuşmacı olarak AADDB Başkanı Mustafa Tosun kürsüye geldi ve kısaca AADDB’nin Avrupa’daki Atatürkçüleri birleştirmeye devam ettiğini, bugün de “Sizi birliğe üye olarak alarak, gücümüze güç katıyoruz” dedi. “Bundan sonra yalnız değilsiniz Halil Başkanım, arkanızda otuzu aşkın üyesi olan bir çatı örgütü ve Avrupa’da Atatürkçü kardeşleriniz var” diyerek gezi çalışmasında emeği geçenlere teşekkür etti.
Daha sonra kürsüye gelen Kosova- Prizren ADD Başkanı emekli öğretmen Ferhat Derviş, derneklerinin faaliyetlerinden, yaşadıkları Kosova’da bir Türk olarak karşılaştıkları zorluklardan bahsetti. Derneğin çalışmaları olarak, Atatürk ve Türklüğü çocuk yaştakilerden başlayarak öğretmeye başladıklarını, her yıl 10 Kasım Haftası düzenlediklerini, bir hafta boyunca hem Atatürk’ü, hem de Türk kültürünü tanıttıklarını söyledi.
BU TOPRAKLARDA BIR MÜSLÜMAN OLARAK YAŞAMAK ÇOK KOLAY, FAKAT BIR TÜRK OLARAK YAŞAMAK ZOR
Bu topraklarda bir Müslüman olarak yaşamanın çok kolay, fakat bir Türk olarak yaşamanın ne kadar zor olduğunu örnekleriyle anlattı. Konuşmasında bize çok duygulu anlar yaşatan başkan, konuşmasının sonunda “Sizlerle tanışmaktan çok memmun oldum. Sizlerin varlığı bize güç verdi ve ben de size şimdi bizi de aranıza alın teklifi getiriyorum” deyince salon birden ayağa kalkarak MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ sloganıyla çınladı.
Sahneye fırlayan başkanımız Mustafa “Ne demek Ferhat Başkan, sizin gibi donanımlı bir öğretmen başkanın önderliğini yaptığı derneği hemen aramıza gurur ve onur duyarak alıyoruz ve 10 Kasım Haftası etkinliğinize bir heyetle katılma sözünü de veriyoruz” dedi. “Sayın Ferhat Hocam ve Halil Başkan, eğer sizin dernekleriniz, maddi imkansızlıklar yüzünden faaliyetlerini durdurmak zorunda kalırsa, şunu bilin ki bizler de Avrupa’daki derneklerin kapısına kilit vururuz, hiç merak etmeyin hep sizin yanınızda olacağız”.
Etkinliğin ardından Makedonya ADD’nin dernek binasına toplu halde geçildi. Tarihi bir kapalı çarşı olan yerde küçük ama özen ve itina ile döşenmiş temiz dernek lokaline geldik. Geziye katılanların oradakilere kendisini tanıtma ve çay sohbeti devam ederken, bir de baktık ortada duran bağış kutusuna paralar kendiliğinden atılmaya başlandı. İşte dayanışma ve yardımlaşma örneği.
ÜSKÜP BELEDİYESİ ADD´YE BİR ATATÜRK PARKI TAHSİS EDİYOR
Üsküp Belediyesi ADD´ye bir Atatürk parkı tahsis ediyor. İlk hedef buraya Atatürk heykeli dikmek. Makedonya son savaşa katılmadan bağımsızlaşmış. Herkes eski dönemi arıyor. Tito’ya, Atatürk gibi değer veriyorlar. Avrupa Birliği’ni istemiyorlar. Fakir ama mutlular. Ortalama, asgari aylık gelir iki yüz avro dolayında
Ertesi gün hepimizin yüzü gülüyordu. Hepimizde sanki bir görevi yerine getirmenin huzuru ve mutluluğu vardı. Üsküp’ten ayrılırken sanki içimizdeki duygu ‘ELVEDA RUMELİ TOPRAKLARI, ama gene geleceğiz, görüşmek üzere’ diyordu.
Kaynak : Aydınlık