Doğu’nun en büyük aşk efsanelerinden biri olan “Leyla ile Mecnun”un hikayesini mesnevi olarak kaleme alan, 16’ncı yüzyıl divan şairi Fuzuli, edebiyat tarihçileri tarafından divan şiirinin edasını dönüştüren şair olarak nitelendiriliyor.
Türkçe sevgisi ve bilinciyle şiir dünyasını yoğuran Fuzuli, nesilden nesile aktarılan ve beşeri aşktan ilahi aşka uzanan tasavvuf yolculuğunun en önemli hikayesi olan Leyla ile Mecnun’un, yüzyıllar boyunca Türkçe okunmasını sağladı.
Yalın ve berrak bir Türkçe ile yazdığı şiirler ve eserleri günümüzde de Türkçe konuşulan coğrafyalarda ezberlenip okunmaya devam eden şair, Türkçe’nin yanı sıra Farsça ve Arapça’da da divanlar kaleme aldı.
BAĞDAT’TA BAYAT BOYU’NDAN BİR OĞUZ TÜRK’Ü
Gerçek adı Mehmed bin Süleyman olan ve 1480 dolaylarında Bağdat yakınlarında bulunan El-Hille’de dünyaya geldiği rivayet edilen Fuzuli, sadece şiiriyle değil felsefe, tıp, sosyoloji ve astronomi alanında verdiği eserlerle de dikkati çekti.
Irak’a yerleşmiş Oğuz Türklerinin Bayat boyundan olan şair, Irak’ta Türklüğün beşiği sayılan Kerkük bölgesi kültür ortamının yetiştirdiği bir değer oldu.
Şah İsmail’e yazdığı “Beng ü Bade” mesnevisinden 1508’de Bağdat’ta bulunduğu anlaşılan şair, “Fuzuli” adını, kendi şiirlerinin diğer şairlerin şiirleriyle karıştırılmaması için aldı ve böyle bir mahlası kimsenin beğenmeyeceğini düşündüğü için kullanmaya başladı.
Bu durumu ise Farsça Divan’ının girişinde, “İşe yaramayan, gereksiz gibi anlamlara gelen ‘fuzuli’ sözcüğünün başka bir anlamı da ‘erdem’dir” sözüyle açıkladı.
Kanuni Sultan Süleyman 1534’te Bağdat’ı fethedince yazdığı ve Sultan’a sunduğu kaside de Fuzuli’nin o yıllar arasını Bağdat ve çevresinde geçirdiğini gösterirken, “Leyla ile Mecnun”, “Beng ü Bade”, “Hadikatü’s-süeda”, “Rind ve Zahid”, “Sıhhat ve Maraz” ve “Muamma Risalesi”, Fuzuli’nin başlıca eserlerinin bir kısmını oluşturdu.
ŞİİRLERİNDE AŞK VE HASRET TEMALARINA YER VERDİ
“Aşk ve ıstırap şairi” Fuzuli, şiirlerinde lirizmin esasını, aşkın elemlerini ve yalnızlığın acılarını dile getirdi.
Ahmet Hamdi Tanpınar’a göre, şiiri sadece kalbe ait bir macera sayan şair, “Menim tek hiç kim zar u perişan olmasın ya Rab/Esir-i derd-i aşk ü dağ-i hicran olmasın ya Rab” dizeleri, ıstırabı şair için yaşanacak tek iklim gibi görmesini doğrulayan bir unsur oldu.
“Leyla ile Mecnun” mesnevisinin, şairin kendi öyküsü olduğuna işaret eden Tanpınar, “Bende Mecnundan füzun aşıklık istidadı var/Aşık-ı sadık benem Mecnunun ancak adı var” dizilerini de “Fuzuli’de her şey ‘ben’in etrafında toplanır ve oradan hareket ederek dünyasını yakalar.” ifadesiyle açıkladı.
Şair, naat türündeki meşhur şiiri “Su Kasidesi”nde ise Hazreti Muhammed’e duyduğu derin sevgiyle birlikte, suya duyulan hasret ve aşk temalarına yer verdi.
“Hadikatü’s-Süeda”, yine şaire ait “Divan” ve “Leyla ile Mecnun” kadar meşhur bir eser olurken, İslam tarihinde önemli bir yeri olan ve Hazreti Hüseyin’in şehit edilişi merkeze alınarak şekillendirilen “Kerbela” hadisesi de Türk edebiyat tarihindeki maktel geleneğinin en iyi örneği olarak kabul gördü.
Fuzuli, kesin tarihi bilinmemekle birlikte, rivayetlere göre 1556’da Kerbela’da vefat etti.