Akyolların tahayyülleri

Akyolların tahayyülleri

Muzaffer Akyol ve Gaye Su Akyol’un tuval resminin yanı sıra, farklı malzemelerin de kullanıldığı “Tahayyüller Okyanusunda İki Kuş” adlı üçüncü ortak sergileri Ekavart Gallery’de açıldı. Muzaffer Akyol’un eserlerinde kainatın devinimi, dönüşümü, çığlığı, nar formuyla vücut buluyor. Su Akyol’un eserlerinde kadınlar, aralarında sözleşmişler gibi sıkı bir dayanışmayla, yoğun bir atmosfer eşliğinde gücü, arzuyu, değişimi yeniden tanımlıyor, toplumsal cinsiyet rollerine başkaldırıyorlar. Sergi üzerine merak edilenleri ressam Muzaffer Akyol ve müzisyen ve ressam kızı Gaye Su Akyol, Aydınlık’a anlattı.

DEMOKRASI VE İNSANA SAYGININ RESMİ

Anadolu coğrafyası ve Anadolu’nun mitolojik hikayelerinden beslenerek eserlerinizi üretiyorsunuz. Bu serginizde de narlar hakim. Nar size neleri çağrıştırıyor?

Muzaffer Akyol: Nar, içinde yüzlerce taneciği birbirini kırmadan, ezmeden, birbirine saygı duyarak, yaşatan bir anlayışın formu. Nar bereketin, çoğalmanın simgesi. Nar, bütün zamanlarda insanlık ailesi için birlikte yaşamayı özümseyerek, simgeleyen bir anlayışın görüntüsü. Biz buna demokrasi, insana saygı diyebiliriz. Nar, insana saygının sembolüdür.

Şiir resminize nasıl girdi?

Muzaffer Akyol: Sanat ailesi bir basamaklar silsilesi ise, basamağın en üstünde müzik, şiir, resim ve diğerleri vardır. Bu birlikteliğin birbirlerini beslemeleri, hayatta kalmalarının ve varoluşlarının asıl nedenidir. Resmi, tek başına düşünemeyiz. Şiiri, müziği, heykeli düşünemediğimiz gibi. Ben de resimlerimde, şiirden besleniyorum.

Tuvalin dışında hangi farklı materyallere yer verdiniz?

Muzaffer Akyol: Sanatçı ilginç bulduğu malzemeyi değerlendirir. Bu sergimde ham tabaklarla yakından ilgilendim. Ahşaba gelince, ahşap insanlık tarihi kadar eski bir malzemedir. Sergilenen kürekler, en az 140 yıllık kürekler. İlk gördüğümde de çok etkilenmiştim. Üzerlerinde emeğin, alın terinin portresini gördüm. Ve bu anlayışa bağlı olarak da, zeytin ağacı formuyla, gözleri ve kuşları da üzerine kondurarak sonuca varmaya çalıştım.

Müzikte de, resimde de çok başarılı olan kızınızla bu sergide birliktesiniz. Ortak sergi açmak nasıl bir his?

Muzaffer Akyol: Bir atasözü vardır; armut dibine düşermiş. Gaye Su Akyol henüz yürümeye başladığında annesinin mırıldandığı şarkı ve türkülerle büyüyor. Gözünü açtığında da duvarlarda renklerle yüzleşiyor. Bu iki olgu, müzik ve resim, Gaye Su’nun hayatına çok erken yaşlarda girdi. Algı boyutu da zengin bir birey olan Gaye Su, birikimleriyle bunu zenginleştirdi ve her ikisinde de başarılı olduğunu görüyorum. Bunlar bir emeğin ürünü, bedelini ödemenin ürünüdür.

KADININ GÜCÜNE YENi TANIMLAMA

Anlatım dilinde hangi olgular mevcut?

Gaye Su Akyol: Bu içinde yaşadığımız boğucu ve korkutucu gerçekle bir kontra gerçeklik yaratmak ve bir takım yeni semboller tanımlayarak aslında gücü, kendi ekseninimizde tekrar sorgulamak üzerine bir sergi bu.

Benim tarafımda daha çok toplumsal cinsiyet rollerini tartıştım. Kadının gücünü yeniden tanımladığım, sorguladığım işler mevcut.

Babanla sergi açmak nasıl bir duygu?

Gaye Su Akyol: Birlikte sergi açmak çok romantik bir şey. İnsanın babasıyla ya da çok sevdiği bir yakınıyla, kan bağı ya da yakın bağları olan kişilerle iş yapması bende çok romantik ve duygusal karşılıklara sahip. Bu bizim babamla Ekavart Gallery’deki üçüncü sergimiz oldu.

Kendi müziğinden bahsederken, Kurt Cobain ve Selda Bağcan’dan eşit derecede etkilenip, iki ucu bir araya getirdiğini ifade ediyorsun. Bu uçlar birleşimi, resimlerinde de yaşanıyor mu?

Gaye Su Akyol: Müzikte de, resimde de ve dokunmaya çalıştığım her şeyde de, yanyana gelmesi çok mümkün gözükmeyenleri, yanyana getirmek çok mutlu ediyor beni. Çünkü aslında o kadar da uzak değil hiçbirşey birbirine. Bu anlamda beslendiğim, etkilendiğim müziğime, resmime ve diğer bütün dokunduğum şeylere etki eden her şeyi aslında sanatıma koymakta beis görmüyorum. Kimin ne diyeceğini umursamadan!

 

Exit mobile version