Akdeniz tipi diyetin, belli hastalıklardan koruyucu rolü olduğunun yıllardır bilindiğini söyleyen Memorial Hizmet Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Murat Turfan, “26 bin kadın üzerinde 12 yıl boyunca yapılmış bir araştırma. Kişiler Akdeniz tipi beslenme oranlarına göre dört kategoriye ayrılıyor. Akdeniz tipiyle beslenenlerin çoğunlukta olduğu grubun diğerine göre yüzde 28 oranında daha az felç ve kalp krizi geçirdiği ortaya çıkıyor. Bu tip diyetle beslenenlerin vücudunda inflamasyon denen mikropsuz enfeksiyon tanıtımın daha az olduğunu düşünüyoruz. Akdeniz tipi diyetin belli hastalıklarda koruyucu rolü daha önce gösterilmişti. Kalp hastalıkları açısından zaten bir kanıtımız vardı ama bu daha büyük bir kanıt oldu. Meme kanserinden, Parkinson’a kadar Akdeniz tipi diyetin koruyucu bir rolü var” diye konuştu.
YAĞ İHTİYACINIZI BADEM VE AVOKADODAN KARŞILAYIN
Akdeniz tipi diyetin kısıtlayıcı bir diyet olmadığını belirten Doç. Dr. Murat Turfan, diyetin içeriği hakkında ise şunları söyledi: “Aslında bu diyet için bir yaşam tarzı değişikliği diyebiliriz. Akdeniz tipi diyeti bir piramit şeklinde düşünürsek en altında sosyal aktiviteler var. Beraber yemek yeme, sağlıklı besinler konusunda motive etmeye dayalı. Onun hemen altında olabildiğince tekli doymamış yağ asitlerinden zengin kompleks karbonhidratlar içeren besinler var. En üstte de kırmızı et ve doymuş yağ asitlerinden oluşan gıdalar var. Bu diyette gıdaları kısıtlama yok. Makul ölçülerde azaltma var. Basit şekerleri günlük kalorinin yüzde 10’unun altına indirme, doymuş yağ asitlerinden oluşan gıdaları azaltma gibi öneriler var. Tereyağı yasak değil ama günlük tükettiğiniz kalorinin yağ kısmının yüzde 10’un altında olması gerekiyor. Daha çok zeytinyağı, fındık yağı gibi besinler, badem, avokado gibi gıdalardan yağ içeriği elde etmemiz gerekiyor. Yulaf, kırmızı ve siyah pirinç gibi kompleks karbonhidrat almamız gerekiyor. Bol bol su içilmesi gerekiyor.”
“COĞRAFİ OLARAK UYGUN BİR BÖLGEDEYİZ”
Türkiye’nin kalp hastalıkları açısından dünyada riskli bir noktada olduğunu anlatan Doç. Dr. Turfan, “Coğrafi olarak Akdeniz tipi diyete uyum sağlamamız gerekirken hareketsizlik, obezite, hipertansiyon ve sigara Türkiye’de oldukça yaygın olduğu için bu mümkün olmuyor. Normalde günlük almamız gereken tuz miktarı, en fazla 5 gram iken bizim ülkemizde bu oran 10 ila 15 gram arasında. Her şeyi tuzlu tüketiyoruz. Zeytinyağını üreten bir ülke olmamıza rağmen az kullanıyoruz. Bu durum bizde kalp hastalıkları riskini de artırıyor. Akdeniz’e kıyısı en uzun olan ülkelerden biriyiz ama Akdeniz tipi beslenmeyi en az uygulayan ülkelerdeniz. Çok az su tüketiyoruz. Bu durum kalp hastalıkları açısından risk faktörü oluşturuyor. Çay ve kahveyi su tüketmekle karıştırıyoruz” diye konuştu.
“GÜNDE ÜÇ FİNCAN KAHVE”
Günde 3 fincan kahve içilmesinin kalp sağlığı açısından sağlıklı olduğunu belirten Doç. Dr. Turfan, “3 fincan kahvenin yararlı olduğu birçok çalışmada gösterilmiş. Burada önemli olan bütüncül beslenme felsefesini değiştirmek. Çocukları basit şekerlerden uzak tutmak gerekiyor. Olabildiğince kompleks karbonhidratlarla beslemek şart. Mümkün olduğunca katkı maddesi içermeyen gıdaları çocuklarımıza alıştırıp ve bu şekilde ödüllendirmeliyiz. Damak tadı küçük yaşlarda oluşuyor ve sonrasında değiştirilmesi çok zor oluyor. Çocukken bunlara adapte olmak çok daha kolay. Bu beslenme tarzı egzersiz gibi değişiklilerin sizi koruması 30 yılda ortaya çıkıyor. Ne kadar erken yaşlarda alışkanlık kazandırılırsa kalp açısından o kadar iyi oluyor” ifadelerini kullandı.