Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin hemen sonrasında gözaltına alınıp tutuklanan 546 yargıç ve savcının dava başvurularını tek dosya haline getirip, Türk hükümetinden savunma istedi.
Kısaca ‘Selçuk Altun ve Diğerleri Davası’ olarak adlandırılan dosya AİHM gündemine 2016 yılında geldi. Davacılar darbe girişiminin ardından 16 Temmuz ve 10 Ağustos 2016 tarihlerinde Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) tarafından meslekten ihraç edilen ve daha sonra açılan soruşturmalar kapsamında gözaltına alınıp geçici tutuklanan yargıç ve savcılardan oluşuyor.
DW’nin haberine göre, davacıların çoğunun gözaltı sonrası geçici tutukluluklarına sulh ceza hakimleri karar vermişti. Geçici tutukluluk kararlarına gerekçe olarak, davacıların ‘darbe girişiminde bulunan bir terör örgütüne üyelik nedeniyle HSK tarafından görevden uzaklaştırılmış olması’ gösterilmiş, Sulh Ceza Mahkemeleri, ‘adli kontrol yeterli olmayacağı’ için bu uygulamanın ‘orantılı’ olduğu değerlendirmesinde bulunmuştu. Sulh ceza hakimleri ‘FETÖ üyesi olduklarından şüphelenilen” çok sayıda kişinin kaçmış olduğunu not ederek, yargıç ve savcıların da tutuklanmamaları halinde kaçabileceklerini belirtmişti.
ANAYASA MAHKEMESİ SÜRECİ
Davacılar, haklarındaki geçici tutukluluk kararları sonrası Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurmuş, ancak başvuruları ‘kabul edilemez’ bulunmuştu. AYM, davacıların ByLock programı kullanıcısı olmasının ‘FETÖ/PYD ile bağlantılarının varlığı konusunda soruşturmayı yürüten makamlarca bir kanıt olarak değerlendirilebileceği’ sonucuna varmıştı. Sulh ceza hakimlerinin ‘bağımsız ve tarafsız olamayacakları’ iddialarını geri çeviren AYM, tutukluluk kararlarının duruşmasız verilmesini yasalara uygun bulmuş, davacıların savunma haklarının kısıtlanmadığına hükmetmişti.
Davacılar AİHM’e yaptıkları başvuruları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) özgürlük ve güvenlik hakkıyla ilgili 5’inci maddesine dayandırdı. Başvurularda geçici tutukluluk kararlarının iç hukukta hakim ve savcılar için öngörülen güvencelere aykırı olduğu, davacıların yetersiz kanıt temelinde tutuklandığı, kimi davacıların tutukluluk sürelerinin aşırı uzunluğu, kimi davacıların tutukluluk sürelerinin duruşma düzenlenmeksizin ve savcı görüşü iletilmeksizin gerçekleştiği, geçici tutukluluk kararını veren sulh ceza hakimlerinin bağımsız ve tarafsız olmadığı, tutukluluk kararlarına itirazların da sulh ceza hakimleri tarafından görüldüğü, kimi davacılara avukat tedarik edilmediği ve AYM önündeki sürenin uzunluğuna dair iddialara yer verildi.
Tüm bu başvuruları benzer oldukları için tek dosya haline getiren AİHM, Türk hükümeti ve davacılara sorular yönelterek yazılı görüş istedi. AİHM özellikle, davacılar hakkındaki geçici tutuklama kararlarının yasallığı, “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular” kavramı, bu şüphelere ait kanıtların davacılar hakkındaki geçici tutukluluk kararı sonrası ortaya çıkması, geçici tutukluluğa karar veren sulh ceza hakimlerinin karar veriş yöntemi, geçici tutukluluk süreleri ve geçici tutukluluğa itiraz süreci hakkında sorular sordu.
Tarafların bu sorularla ilgili yazılı görüşlerini AİHM’ye iletmek için 16 hafta süreleri bulunuyor.
EMSAL KARAR BULUNUYOR
15 Temmuz sonrası Yunanistan’a iltica başvurusunda rekor artış AİHM’nin bu başvurulara emsal oluşturabilecek, 16 Nisan 2019 tarihinde açıklanmış bir pilot dava kararı bulunuyor.
Strasbourg Mahkemesi, eski AYM Başkanvekili Alparslan Altan tarafından açılan davada, AİHS’nin 5’inci maddesinin 1’inci bendinin ihlal edildiğine hükmetti. Altan 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ‘Türkiye genelinde hükümeti devirmeye ve anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs etmek suçunun halen işlenmeye devam edildiği, bu suçu işleyen FETÖ üyelerinin yurtdışına kaçıp saklanma ihtimali bulunduğu’ gerekçesiyle gözaltına alınmış, ardından da ‘silahlı terör örgütüne üyelik’ suçlamasıyla tutuklanmıştı. Altan, 6 Mart 2019 tarihinde Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından ‘FETÖ üyeliğinden’ suçlu bulunarak 11 yıl 3 ay hapis cezasına mahkum edildi.
AİHM ise Altan hakkındaki tutukluluk gerekçelerini yeterli bulmadı. Mahkeme, suçüstü kavramının ‘aşırı geniş’ yorumlandığı ve hakimlik teminatına ilişkin güvence usulüne uyulmadığı için tutuklamanın hukuki olmadığı sonucuna vardı. Davacının somut delil olmaksızın sadece yasa dışı örgüt üyesi olduğu şüphesiyle tutuklanması nedeniyle, tutuklama için şart olan ‘makul şüphe2 koşulunun karşılanmadığına hükmetti. Türk hükümetinin darbe girişimi sonrası AİHS’yi kısmen askıya almış olmasını da gerekçe olarak kabul etmedi.