İran’ın güney batısında yer alan Huzistan Eyaleti Başkenti Ahwaz, bir milyon civarında nüfusa sahip ve çoğunluğu da Arap asıllı. Orta Doğu’da sınırların yeniden çizildiği süreçte, Baba Pehlevi zamanında, 1925’te modern İran Devletine ilhak edilen bu bölge İran petrol rezervlerinin yüzde 90’ını barındırıyor. Kara çarşambayı yaşayan bu bölge yakın tarihte, çoğu kanlı protestolara sahne, direnişlerin itici gücü Fulad futbol takımı taraftarları, hatta Halep olayları nedeniyle Esed rejimine karşı şiddetli protestolara bu bölge sahne olmuş idi. Yasak olmasına rağmen hala sokaklarda Arapça konuşuluyor. Benzer yönleriyle de sokaklarında Türkçenin konuşulduğu ve meşhur Traktör futbol takımının öncülüğündeki ve şiddetle bastırılan protestolara sahne olan ve halkının büyük baskı altında olduğu Tebriz şehrine çok benziyor.
28 Eylül günü Ahwaz şehrinde, devrim muhafızlarının düzenlediği resmi geçit esnasında gerçekleştirilen silahlı saldırı neticesi çoğunluğu muhafız 25 ila 29 civarında ölüm ve 50 küsur yaralanma ile neticelendiği belirtiliyor. Demirperde dönemi iç yönetim metotları benzerlerinin uygulandığı İran’da rakamların doğruluğunu saptamak oldukça güç oluyor…
Bugün, artık A.B.D.’nin çekildiği 2015 yılında ulaşılan (Iran Deal) Nükleer sözleşmeyi ve biraz öncesini hatırladığımızda haliyle Stuxnet olayı aklımıza geliyor. Şöyle ki: 2000’li yılların ilk yarısında ilginç bir şekilde A.B.D Ordusu Syber Güvenlik birimlerine komşu mekanda üslenen N.S.A. ( National Security Agency ) tarafından çalışmaları başlatılan bir Cyber Program çalışmaların olumlu neticeye ulaşması neticesi ve uzun onay süreçleri sonucu gerçekleştiği ve belli dönemden itibaren de İsrail Devleti’nin ilgili birimleri ile bilgilerin ve çalışmaların paylaşıldığı bilinmektedir. Yalın anlatımı ile; “Solucan” adı verilen bu sistem on binlerce kilometre uzaklıktaki hedefin bilgisayar sistemine dolaylı yönden, yani o hedefin ilişkide olduğu mesela tedarikçi ve sair gibi kuruluşların bilgisayar sistemlerine yerleştirilmesi ve belli tarihte kendini imha edebilen o dönem içinde sezilmesi imkansız bir yazılım sayesinde kaynağı tespit edilemeyen ve amaçlanan saldırının gerçekleştirilmesi olarak özetlenebilir. Neticede 2010 yılında Natanz – İran Nükleer araştırma merkezinde 200 civarında Kuzey Kore menşeili reaktör, izleyen uzmanların önceden tespit edemediği biçimde patlar, imha olur. N.S.A. yetkilileri genel amacın “Solucan”ın uyuması gerektiğini benzer solucanların hedeflere yerleştirilmiş olduğunu ve beklemekte olduklarını fakat bilgileri ve çalışmaları paylaştıkları İsrail kuruluşu tarafından harekete geçirildiğini belirtirler. En üst düzeyden itibaren tüm A.B.D. yetkilileri birazcık konuşmalarına rağmen sonunda: “Hiçbir şey söylemeyeceklerini” belirtirler fakat projeye Olimpiyat Oyunları adını veren bazı NSA çalışanları bazı bilgileri paylaşırlar…
Neticede Başkan Obama yönetimi bu hususta Amerika’nın suçlanacağı düşüncesi hakkında endişelenir ve beş ülke ile birlikte “İran Nükleer Anlaşması” imzalanır. Herhalde bu doğru bir adımdır ki diğer beş ülke, Uluslararası Atom Ajansı denetimi öngören bu sözleşmeye hala sadıktırlar. Ekim 2015 tarihinde de Bünyamin Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler’deki tüm ülkeleri suçlayıcı kızgın konuşması hala hatırlardadır.
Devamlı bu tarz olaylar olmaktadır, ihtimal ki olacaktır da. Fakat önemli olan Doğu ve Batı arasında bu denli zedelenmiş güvenin nasıl onarılacağıdır, çünkü gereklidir. Acaba Birleşmiş Milletler kararları doğrultusunda Filistin Halkının Devlet olabilme hakkı neticelendirilmiş olsa idi Doğu kaynaklı sert tutumlar süregelir miydi ve hatta meşum, din kisvesi altındaki terör olayları gerekçe bulabilir miydi ve de Batı’nın güvensizliği bu denli artabilir mi idi?
Ömer EROĞAN 02 Eki 2018
Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik‘te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.
Yeni Birlik Gazetesi’ni Gazete Bayilerinden Temin Edebilirsiniz.