İşte Ahmet Hakan’ın bugünkü yazısından ilgili bölüm:
VE ACUN’LA BULUŞUP BARIŞTIK
Nişantaşı’nın kült restoranı Galvin’de, ortak dostumuz Tayfun Topal’ın gözetiminde bir araya geldik Acun Ilıcalı’yla.
Tarafsız bir sahada yani…
Aramızda ilk başta adı konulmamış minik bir gerginlik vardı. İkimiz bir olup Tayfun’a yüklenerek çabucak attık üzerimizdeki minik gerginliği.
Önce “Acun, siz…” diye hitap ettim kendisine. Kısa bir süre sonra da karşılıklı “sen”e geçtik. Adını koymadan… Kendiliğinden.
Eski defterleri hiç karıştırmadık.
Hep ileriye baktık.
Acun, büyük bir heyecanla uluslararası alana açılmasının öyküsünü anlattı.
Yunanistan’da bir televizyon kanalına içerik üretip reyting rekorları kırmışlar. Meksika’da ve ABD’de de benzer bir çalışma yapıyorlarmış. Sırada Macaristan varmış.
Kapıkule’nin ötesinde de Acun olmak, olabilmek… Para kazanmaktan çok daha fazla işte heyecanlandırıyor Acun’u!
Muhabbet ehli, kafa dengi, çocuksu, heyecanlı, kararlı, başarılı biri Acun…
Azıcık başarı sağlayanların temel hastalığı şudur: Ben oldum artık diyerek başarılı oldukları alanların dışına çıkıp sürekli ahkâm keserler!
Acun’da işte bu hastalığın izi tozu bile yoktu.
Ben hayatımda başarılı olduğu alana bu denli sadakatle odaklı başka birini tanımadım.