AB’nin yeni derdi İtalya

kar05-manset1-copy

Gün geçmiyor ki Avrupa Birliği (AB) yeni bir kriz ile karşı karşıya gelmesin. 2016 yılından günümüze kadar İngiltere’nin ayrılmasını tartışan Birlik, bu tartışma 2020 yılında sonuca varacakken ikinci bir krizle daha karşı karşıya geldi. 2008’de Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) patlak veren ve 2010-2012 yılları arasında Avrupa’da zirve yapan küresel ekonomik krizden nasibini almaya devam eden, AB’nin kurucu üyelerinden İtalya, son günlerde içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi şartlar nedeniyle AB ile görüş ayrılığı içinde. İtalya’da 4 Mart 2018’de yapılan genel seçimlerin sonucuna göre hükümeti kuracak koalisyon bir türlü oluşturulamayınca, seçimden 88 gün sonra, Haziran 2018’de popülist 5 Yıldız Hareketi ile aşırı sağcı League Partisi bu görevi üstlendi. Yeni hükümetin 2019 yılı için önerdiği bütçede, gelecek üç yılda GSYH’nin yüzde 2,4’ünü hedefleyen bir bütçe açığı mevcuttu. 1992 yılında imzalanan Maastricht Anlaşması ile AB tarafından üye ülkelerin kamu bütçe açıklarının GSYH’nin yüzde 3’ü, toplam kamu borcu oranının da yüzde 60’ı geçmemesi gerekliliği kabul edilmişti. Hal böyleyken İtalya tarafından bütçede belirlenen açık, AB’nin tavan değeri olan yüzde 3 sınırının altında olmasına rağmen, kamu borç oranının GSYH’nin yüzde 131’ine denk gelmesi AB tarafından tepkiyle karşılandı. 23 Ekim 2018’de AB Komisyonu, Birlik tarihinde ilk kez bir üye devletin bütçe tasarısını reddederek 3 hafta içinde yeni bir bütçe tasarısı sunması için süre vermişti.        

Popülist partilerin esasen AB ile bir çatışma içine girerek Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy oranlarını yükseltmek istedikleri söylenebilir. “İtalya bütçesinin Brüksel’de değil Roma’da yapılması” gerektiğini vurgulayarak özellikle AB karşıtlarını yanlarına çekmek istedikleri aşikar. İtalya’daki yeni hükümetin Mayıs 2019’daki Avrupa Parlamentosu seçimlerine kadar daimi bir seçim havası içinde yol alacağını öngörmek yanlış olmaz. Seçim vaatlerini AB karşıtlığı üzerine kurmuş olan koalisyon hükümeti partilerinin, bütçe tasarısının da reddedilmesiyle, AB ilişkilerinin uzun bir süre daha gergin olacağı açık.        

AB borç ortalaması yüzde 85 iken Avro bölgesindeki en yüksek borç oranı Yunanistan’dan sonra (yüzde 180) İtalya’nınki (yüzde 131). İtalya’da yeni hükümet, seçim vaatlerini yerine getirmek amacıyla tasarruf politikasına son vermeyi, temel gelir uygulamasına geçilmesini ve erken emeklilikten yararlanılmasını temel ekonomik planları olarak belirledi. Yeni kamu harcamalarıyla refah seviyesinin artırılması, ekonomik büyüme, vergi kesintilerine gidilmesi ve altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesi planlanıyor. AB esasen bu durumun yeni bir borç krizini tetiklemesi endişesiyle bütçeyi reddederek İtalya’ya bütçe açığını daraltması için uyarıda bulundu. AB yetkilileri, Birliğin en önemli anlaşmalarından biri olan Maastricht Anlaşması’na imza atan her ülke gibi, İtalya’nın da bu anlaşmayla belirlenen şartlara sadık kalması gerektiğini belirtiyor. AB uluslararası arenada bir değerler topluluğu olarak var olan algısının tehlikeye girmemesi için ve verilen sözleri tutmak çerçevesinde önceden belirlediği temel ekonomik şartlara bağlı kalınması için, İtalya örneğinde görüldüğü üzere oldukça hassas.        

Popülist partileri ön plana çıkaran nedenlerden bir diğeri ise mülteci sorunu: İtalyan halkı kendi sorunlarına çözüm bulamazken, özellikle ekonomik nedenlerle Senegal, Gana ve Kamerun’dan İtalya’ya gelen mültecilere sıcak bakmıyor. “Hoş geldin” kültürü artık yok olmuş durumda. Güney İtalya bu konuda kendisini yalnız bıraktığı gerekçesiyle Kuzey İtalya’yı suçlarken, İtalya da mülteci konusunda kendisini yalnız bırakan AB’yi suçluyor. 2011 yılında İtalya’ya gelen binlerce Tunuslu mülteci için AB’den gerekli desteği bulamayan Berlusconi hükümeti, bu mültecilere belirli bir süre için Schengen vizesi vererek, sorunu ilginç bir yöntemle çözmüştü. Popülist partiler mültecilere sıcak bakmasa da, zamanında Berlusconi’nin uyguladığı bu yöntemin farklı bir versiyonuyla AB’yi zor durumda bırakma ihtimalleri var.       

İtalya’da 4 Mart 2018’de yapılan genel seçimlerin sonuçlarına baktığımızda, 5 Yıldız Hareketi’nin yüzde 33 oy oranıyla seçimden en güçlü parti olarak çıktığını görüyoruz. Koalisyon hükümetinin ikinci ortağı League Partisi ise yüzde 17,5 oy oranıyla Berlusconi’nin Forza İtalya Partisi’ni geçmiş. Bu sonuçlar göstermektedir ki İtalya halkı köklü partilerden ziyade popülist ve aşırı sağcı partilere yönelmiş. Bu durumun iki nedeni olduğu söylenebilir. İtalyan halkı, kendi sorunlarına çözüm üretemediklerini düşündüğüiçin, köklü partiler yerine farklı alternatifleri tercih etmektedir. 5 Yıldız Hareketi’nin “Biz halkın sesiyiz” şeklindeki seçim sloganının İtalyan halkını etkilediği açık. Diğer bir neden ise popülist partilerin özellikle ekonomik krizden çıkabilmek için dile getirdikleri vaatler. Halk yeni bir umut ışığı olarak bu partileri destekledi. Yapılan son anketlerde İtalyan halkının sadece yüzde 43’ü Avro bölgesinde kalmak istediğini söylüyor. Ayrıca İtalya’daki  işsizlik rakamları da halkın popülizme kaymasının bir nedeni olarak gösterilebilir. Ülke genelinde yüzde 11 olan işsizlik oranı gençler arasında yüzde 36’ya, Güney İtalya’da ise yüzde 50’lere çıkıyor.

İtalya’daki sorunu çözmek için dört farklı senaryodan söz edilebilir: İlk olarak, İtalya krizini kendi bütçesiyle çözmek amacıyla, Yunanistan örneğinde olduğu gibi, AB İtalya’ya para transfer edebilir. İkinci olarak, fiyatların ve ücretlerin düşürülmesiyle deflasyon uygulanabilir. Üçüncü olarak, AB’nin kuzeyindeki ülkelerdeki enflasyonun yükseltilerek İtalya ile dengeli bir ekonomik durum oluşturulabilir. Son olarak, İtalya Avro bölgesinden ve/veya AB’den çıkabilir. Bu durumda da Itexit gerçekleşmiş olur. Ancak AB’nin Itexit’e sıcak baktığı söylenemez. Çünkü henüz Brexit hazmedilememişken, bir de İtalya’nın Birlik’ten ayrılma ihtimali AB’yi bir dağılma sürecine itebilir.    

Exit mobile version