Yeni Nesil Sanatçı Platformu (BASE), 20-23 Aralık 2018 tarihleri arasında 100’ü aşkın yapıtı Galata Rum Okulu’nda bir araya geldi. Sergide, Mardin’den Antalya’ya, Batman’dan Kayseri’ye, Muğla’dan Sakarya’ya 20 şehirden, 30 üniversiteden, kariyerinin başında 94 sanatçının farklı disiplinlerdeki eserleri sanatseverlerle buluşacak.
BASE’in Yöneticisi Ali Kerem Bilge ve Küratörü Derya Yücel ile platform üzerine yaptığımız söyleşiyi sizlerle buluşturuyoruz.
BASE’in üstlendiği misyondan bahseder misiniz?
Ali Kerem Bilge: BASE, bu yıl ikinci kez yapılacak. Geçen yıl 12 bine yakın ziyaretçimiz olmuştu. Güzel sanatlar fakültesinin son sınıf öğrencilerine böyle bir fırsat sunuyoruz. En önemlisi de sanatsever ve sanatçıları bir araya getirmek. Bu yıl yine harika bir sergi oluştu. Sanatçılara bir tema vermiyoruz… Biraz da kendi kendine oluşan bir sergi. Bin 200’e yakın başvuru aldık. Umarım sanatseverler büyük zevk alacak.
Rakamlara değinebilir miyiz?
A.K.B.: İlk defa Türkiye’deki bütün güzel sanatlar fakültelerinden, bir başvuru mutlaka almış olduk. Bu sene 30 şehirden, 65 güzel sanatlar fakültesinden başvuru yapıldı. 20 üniversiteden de, 94 sanatçı seçildi.
Genç sanatçıların eserlerinin, ilk kez görücüye çıkması konunda ne düşünüyorsunuz?
A.K.B.: Hem koleksiyonerler, hem de sanatseverlerin bu eserleri görmüş olması, her yıl yeni jenerasyonun üretimi ile karşılaşması çok değerli. Koleksiyonerlerimizin, büyük ilgisi var. Sanat galericilerinin, küratörlerin ve müzecilerin de 90’ların sonunu yaşayan bu kuşağın üretimlerini görmelerini diliyoruz.
BASE bu yıl hangi sorulara yanıt arıyor?
Derya Yücel: BASE, seçici kurul tarafından belirlenen işlerden oluşuyor. Küratöryel bir metajoloji belirlemek çok da kolay değil. Bu yıl, bir takım sorular ortaya koydum. Mekanın fiziksel özellikleriyle de ilişkili olarak, üç temaya doğru gitmeyi, uygun gördüm. Bunlardan biri, ‘düşlerim gerçek mi’. Bugünün bozulmuş dünyasının yeniden ele alınışı, düş, hayal gücü, sanatsal yaratıcılık, içsel, psikolojik, sembolik ve soyut çalışmaları bir araya getirdiğim bir soru oldu. İkinci kat için, ‘bir evim var mı’. Bu, bir tür aidiyeti barındıran, nereye gidersek gidelim bizimle birlikte taşınan bir kavram. Sadece fiziksel anlamda değil, bir metafor olarak ele aldım. Aslında kentsel dönüşüm, ekoloji, göç, sürgün, mülteci gibi bir takım sosyal, toplumsal meselelere odaklanan üretimleri bir araya getirdiğim bir çerçeve kurdum. Üçüncü kat için, ‘bu, ben olabilir mi’ dedik. Tıpkı felsefenin de, ben kimim sorusuyla başlaması gibi… Kimlik, beden ve öteki kavramları etrafında üretilen çalışmaları bir araya getiriyor. Sorular izleyiciyi yapıtları okuma, yaklaşma ve anlamlandırma konusunda tetikliyor.
Küratör kimliğiyle, yer alan sanatçıların üretimlerini nasıl değerlendirirsiniz?
Nitelikle ilgili olarak, bir yargıda bulunmak kolay değil. Türkiye genelinde 20 şehirden, 30 üniversiteden katılan 94 sanatçı var. Dolayısıyla her alanda nitelik olarak, aynı nitelikte bir eğitim alınması, eşit şartlarda olmaları beklenemez. Bunu zaten üretim dilinde de görebiliyorsunuz. Dolayısıyla BASE’in ayırıcı noktarından biri de, güzel sanatlar eğitiminin Türkiye’deki niteliğini bugün gözler önüne seriyor olması. O nedenle burada farklı şehirlerden gelip de, yeni sanatçı adaylarının birbirleriniyle, kendi jenerasyonundaki sanatçılarla karşılaşıyor olması, onların ben nerdeyim, ne yapıyorum, ne yapacağım sorularıyla yüzleşmesini sağlayacak.