Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Swissotel Bosphorus’ta İslam İşbirliği Teşkilatı Bölgesindeki Kızılay ve Kızılhaç Ulusal Dernekleri İşbirliği Ağı Kuruluş Toplantısı’nda konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı konuşmada, bu yıl 150. kuruluş yıl dönümünü idrak eden Türk Kızılay ile 100. yılını kutlayan Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu’nu tebrik etti.
Bundan 1,5 asır önce mazlum ve mağdurların yardım çığlığına cevap vermek için harekete geçen Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin tüm kurucularına Allah’tan rahmet dileyen Erdoğan, Dr. Besim Ömer’den Celal Muhtar’a, Safiye Hüseyin Elbi’den Yusuf Akçura’ya kadar fedakarlıkları, gayretleriyle Kızılay’ın gönüllerde taht kurmasını sağlayan iyilik neferlerini hürmetle yad ettiğini dile getirdi.
Din, dil, ırk, renk, ülke ayrımı gözetmeden ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşan bütün Kızılay ve Kızılhaç mensuplarına Türkiye ve millet adına şükranlarını sunan Erdoğan, Kızılay’ın yardım çalışmaları esnasında ulvi bir gaye uğrunda hayatını kaybeden şehitlere ise Allah’tan rahmet diledi.
Toplantının ve dört gün boyunca yapılacak istişarelerin, insanlığın huzuruna, refahına vesile olmasını, herkes için hayırlı bir geleceğe kapı aralamasını temenni eden Erdoğan, fikirleri, önerileri, sunumlarıyla programa katkı verecek akademisyenlere, sahadaki tecrübelerini paylaşacak yardım görevlilerine şükranlarını sundu.
“Son 2,5 yılda İslam alemi olarak sancılı günler yaşadık”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin, 2016 yılından bu yana dünyanın Birleşmiş Milletler’den (BM) sonra en büyük beynelmilel örgütü olan İİT’nin zirve dönem başkanlığını yürüttüğünü hatırlatarak, “Geride bıraktığımız 2,5 yılı aşkın sürede İslam alemi olarak gerçekten sancılı, sıkıntılı günler yaşadık. Kudüs’ün hukuki statüsüne yönelik saldırılardan Filistin meselesine, Suriye’de 8 yıldır devam eden çatışmalardan Yemen’deki açlığa kadar insan hayatını etkileyen pek çok krizle yüzleştik. Maalesef bu krizlerin kahir ekseriyeti çok daha çetrefilleşmiş bir şekilde bugün de varlığını sürdürüyor. İslam coğrafyasının farklı köşelerinde, mazlum ve mağdurların feryatları yükselmeye devam ediyor.” diye konuştu.
Özellikle Yemen’de, dünyada insan ürünü en büyük açlık felaketlerinden birinin yaşandığını belirten Erdoğan, BM rakamlarına göre 14 milyon Yemenlinin kıtlığın ve açlığın pençesinde hayatta kalma mücadelesi verdiğini, ekranlara yansıyan bir deri, bir kemik kalmış çocuk görüntülerinin bu bölgede yaşanan insani krizin en acı sembolleri olduğunu söyledi.
“DEAŞ belli güçlerin planlarına hizmet eden bir piyon olmuştur”
Maalesef İslam dünyasının çoğu kendi topraklarında vuku bulan bu krizlerle etkili, başarılı bir mücadele yürütemediğini vurgulayan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Öte yandan komşumuz Suriye’de 1 milyon insanın hayatını kaybetmesine, 12 milyon Suriyelinin evini, barkını, yurdunu terk etmesine neden olan zulüm, ülkemizin yoğun çabalarıyla bir nebze olsun hafifletilebilmiştir. Hamdolsun uzun yıllar sonra ilk defa Astana görüşmeleriyle Suriye’de kalıcı siyasi çözüme ulaşılması yolunda önemli mesafeler alındı.
Fırat Kalkanı ve Zeytindalı harekatları ile DEAŞ ve PKK, YPG gibi Suriye’nin, ülkemizin ve bölgemizin güvenliğini tehdit eden terör örgütlerine karşı ağır darbeler indirildi. Bugün Suriye’de DEAŞ varlığı neredeyse kalmadı. Mevcut DEAŞ artıklarının ise temizlenemediği için değil, terör örgütü YPG’ye meşruiyet kazandırmak, bu örgütü palazlandırmak için bırakıldığını gayet iyi biliyoruz. Esasen DEAŞ, ortaya ilk çıkışından itibaren belli devletlerin, belli güçlerin Suriye ve bölgemizle ilgili planlarına hizmet eden bir piyon olmuştur.”
“Ülkemize karşı eğitilen DEAŞ’lıları da temizleyeceğiz”
Suriye rejiminden muvazaalı bir şekilde elde ettiği ağır silahlarla ılımlı muhaliflere saldıran DEAŞ’ın, sadece kadın, çocuk, yaşlı demeden Esed zulmünden kaçan sivilleri katlettiğini dile getiren Erdoğan, “Aynı dönemde terör örgütü, Türkiye’yi hedef alarak ülkemiz içinde ve sınır bölgelerimizde birçok kanlı eyleme imza atmıştır. Batılı devletler DEAŞ tehdidinin farkına ancak bu örgüt kendi topraklarında terör faaliyetlerine giriştiğinde varmışlardır. Batılı ülkeler bu örgütle mücadeleyi ise maalesef yine bir başka terör örgütünü silahlandırarak yapmayı tercih etmişlerdir.” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sırf DEAŞ ile mücadele ediyor diye çocukları silahlandıran, işgal ettiği bölgelerde camileri, ibadethaneleri, okulları yıkan eli kanlı bir çeteye binlerce tır silah gönderildiğini aktararak, şunları kaydetti:
“Geçtiğimiz yıl Rakka’dan yansıyan görüntüler, Zahir’de birbiriyle savaşan terör örgütleri arasındaki kirli ittifakı, gizli iş birliğini ifşa etmiştir. DEAŞ ile mücadele bahanesi altında silahlandırılan ve desteklenen PKK, YPG ve DEAŞ’lı teröristlerin silahlarıyla birlikte ellerini, kollarını sallayarak Rakka’dan çıkmasına izin vermiştir. Çok daha vahimi YPG ve PYD terör örgütü tarafından DEAŞ’lıların bir kısmının ülkemize karşı kullanılmak üzere eğitilmesi, silahlandırılmasıdır.
Türkiye olarak inşallah çok yakında hem bilinçli bir şekilde bırakılan DEAŞ artıklarını hem de ülkemize karşı eğitilen DEAŞ’lıları da temizleyeceğiz. Güvenliğini sağladığımız diğer bölgeler gibi Fırat’ın doğusunu da çok yakında huzura, emniyete ve istikrara kavuşturacağız. Bu amaçla ABD ve Rusya başta olmak üzere sahada askeri varlığı olan güçlerle temaslarımızı sürdürüyoruz. Her iki tarafla da son derece olumlu istişareler gerçekleştirdik. Diplomatik çabalarımızı devam ettirirken, aynı zamanda da bir sonraki adım için hazırlıklarımızı tamamladık. Bu süreçte amacımız, kendi milli güvenliğimiz özellikle güçlendirmenin yanında Suriye’nin toprak bütünlüğünü garantiye almaktır.”
İlk aşamada hala Türkiye’de yaşayan yaklaşık 4 milyon Suriyeli sığınmacının, kendi evlerine dönebilecekleri güvenli bölgeler oluşturmayı hedeflediklerini anlatan Erdoğan, şimdiye kadar 300 bine yakın Suriyelinin Türkiye’nin teröristlerden arındırdığı Azez, Cerablus, El-Bab ve Afrin gibi yerlere geri dönüş yaptığını, güney sınırı boyunca tesis edilecek güvenli bölge ile bu sayının milyonları geçeceğine inandığını kaydetti.
“Türkiye insani krizlerin etkilerinin hafifletilmesi için de büyük gayret sarf ediyor”
Erdoğan, Türkiye’nin sadece terör örgütlerinin kökünün kurutulması için değil, aynı zamanda çatışmaların sebep olduğu insani krizlerin etkilerinin hafifletilmesi için de büyük gayret sarf ettiğini söyledi.
Somali’den Arakan’a, Gazze’den Yemen’e kadar bölgede mazlum ve mağdurların yardımına koşulduğunu, yardım çalışmalarını yürütürken ihtiyaç sahiplerinin inancına, etnik kökenine, diline ve ten rengine bakılmadığını vurgulayan Erdoğan, bu anlayışla Suriye’deki savaş nedeniyle milyonlarca insana hiç tereddüt etmeden kapıların açıldığını dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu Hristiyan, Arami, Ezidi midir?” demeyerek herkese kapıları açtıklarını ifade ederek, hepsinin sağlığından eğitimine, tümüyle bakımına kadar ihtiyaçlarının giderildiğini anlattı.
“10 bini aşkın çocuğun akıbeti bilinmiyor”
Batılı devletler gibi sığınmacıları toplama kamplarına, adalara, insanlık dışı barınma alanlarına mahkum etmediklerini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
“Yurtlarını terk etmek zorunda kalan bu insanlara sözde insan hakları havarisi ülkeler gibi vebalı muamelesi yapmadık. Bugün dünyaya demokrasi ve medeniyet dersi verdiğini zanneden pek çok Batılı ülke mültecileri ötekileştiriyor, dışlıyor, onları tüm sorunlarının kaynağı olarak görüyor. Batılı siyasetçiler mülteci düşmanlığı üzerinden iktidara gelmenin hesaplarını yapıyor. Bilhassa Avrupa genelinde mültecileri ve yabancıları hedef alan ırkçı saldırılar gün geçtikçe artıyor. Suriye’deki savaştan kaçan ve Avrupa’ya sığınan 10 bini aşkın çocuğun nerede, kimin elinde olduğu, akıbetinin ne olduğu bilinmiyor. Batı’da durum böyleyken biz aynı dönemde yaklaşık 650 bin Suriyeli çocuğun okullarımızda eğitim görmesini sağladık. Vatandaşlarımız hangi sağlık imkanlarından yararlanıyorsa mültecilerin de aynı hizmetleri almasını temin ettik.
Şimdiye kadar yaklaşık 4 milyonu Suriyeli olmak üzere bütün mültecilere BM hesaplarına göre yaklaşık 35 milyar dolar kaynak aktardık. Avrupa Birliği söz verdiği halde sözünü yerine getirmedi. BM Mülteciler Komiserliği ise maalesef sembolik rakamlarla katkıda bulunuyor. Bunlar bizim milli bütçemize girmiyor. Tamamıyla uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla konteyner kentlere, çadır kentlere gönderiliyor ve orada eğitim, sağlık, bütün bu hizmetlerde kullanılıyor.”
Erdoğan, Türkiye’nin milli gelire oranla dünyanın en fazla yardım yapan ülkesi olduğunu belirterek, 140 aşkın ülkede insani ve kalkınma yardım faaliyeti yürütüldüğünü, binlerce projenin hayata geçirildiğini dile getirdi.
“İnsani yardım imkan değil, vicdan meselesi”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2002’de 85 milyon dolar olan resmi kalkınma yardımlarının, 2017’de 8 milyar dolara ulaştığını vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Sadece bu rakamlar bile insani yardımın bir imkan meselesi değil, bir vicdan meselesi olduğunu göstermeye yeterlidir. Açık ve net söylüyorum, bugün dünyamızda yaşanan birçok sorunun temelinde maddi imkan kıtlığı değil, merhamet ve empati eksikliği vardır. Azgın dalgaların sahile süpürdüğü masum çocuk bedenleri, açlık ve yoksulluk görüntüleri ise bu merhamet eksikliğinin görünen yüzüdür. Onca gelişmişliğe, onca ilerlemeye rağmen birkaç dolarlık sıtma örtülerini ihtiyaç sahiplerine ulaştıramayan, basit aşıları tedarik edemeyen, mülteci botlarını şişleyerek batırmaktan bahseden, Akdeniz’i büyük bir mülteci kabristanına çeviren büyük bir vicdansızlıkla maalesef hepimiz karşı karşıyayız. Görmeyelim mi bunları, söylemeyelim mi, anlatmayalım mı?”
Kızılay ve Kızılhaçın yardım çalışmaları
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bölgede yaşanan çatışmalar, krizler ve felaketlerin devlet adamları olarak kendileri kadar insani yardım çalışması yapanları da etkilediğini belirterek, dünyanın neresinde olursa olsun insanların dara düşünce gözlerinin ilk Kızılay ve Kızılhaç bayraklarını aradığını söyledi.
Çoğu zaman resmi kurumlardan önce ihtiyaç sahiplerinin yardımına Kızılay ve Kızılhaç’ın görevlilerinin koştuğunu dile getiren Erdoğan, uzmanlaşmış kurumsal yapılarıyla Kızılay ve Kızılhaç’ın kriz anlarında, kıtlık, açlık ve felaket dönemlerinde çok önemli bir hizmet verdiğini anlattı.
Erdoğan, bu kurumların yürüttüğü insani yardım çalışmalarının kim zaman hak ettiği takdiri, ilgi ve desteği görmediğini, görevlerini yaparken ne tür sıkıntılar yaşadıkları ve ne tür badireler atlattıklarının yeteri kadar bilinmediğini kaydetti.
Bu kurumların bir çuval unu, bir kutu bebek mamasını ve temizlik malzemesini muhtaçlara götürebilmek için neleri göze alındıkları ve ne tür engellerle karşılaştıklarının maalesef yeterince anlaşılamadığını ifade eden Erdoğan, “Elbette insani yardım çalışmaları dünyalık bir menfaat gözetilmeden, çıkar ve gelecek hesabı yapılmadan yürütülen işlerdir. Kişi profesyonel de olsa, bu işi meslek olarak da yapsa insani yardım özünde bir gönüllülük faaliyetidir. İnsanın insana karşı bir sorumluluk duygusu olmadan bu iş yapılmaz, onca risk göze alınmaz. Bu açıdan insani yardım görevlilerine günümüzün iyilik neferleri, gönül erleri olarak bakıyorum.” diye konuştu.
“Hayır, hasenat ve yardım işlerinde itimat ve güven her şeydir”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, insan hayatının giderek değersiz hale geldiği, her şeyin maddiyatla, çıkarla anlamlandırıldığı bugünün dünyasında insani yardım görevlilerinin fedakarlığın sembolü olduğunu dile getirdi.
Erdoğan, “Buradaki her bir kardeşimin de yaptığı vazifesinin ulviliğine mütenasip bir şekilde çalışmalarını yürüttüğüne inanıyorum. Zira hayır, hasenat ve yardım işlerinde itimat ve güven her şeydir. Bu noktada yapılacak en ufak bir şüphe, en ufak bir aksaklık insani yardım çalışmalarının finansmanında ve ifasında ciddi sorunlara, ciddi sıkıntılara sebebiyet verecektir. Bu bakımdan sizlerin faaliyetlerinde şeffaflığın, hesap verilebilirliğin son derece önemli olduğunu düşünüyorum.” dedi.
Farklı yardım kuruluşları arasında koordinasyonun artırılmasının da çok önemli olduğunu vurgulayan Erdoğan, eş güdüm eksikliğinden dolayı kimi zaman yardımların ya gerçek muhataplarına ulaşamadığını ya da çok geç ulaştığını, bunun da ciddi kaynak israfının yanı sıra ölümlere, hastalıklara, insani dramların yayılmasına sebebiyet verdiğini söyledi.
Bu eksikliği tespit ettikleri için yine İstanbul’da 13. İslam Zirvesi’nde kritik bir çağrıda bulunduklarını, zirve toplantısında İİT Bölgesi’nde meydana gelen afetlerin yol açtığı tahribatın giderilmesiyle insani yardım çalışmalarının koordinasyonunun sağlanması noktasında güç birliği yapılmasının önemine dikkati çektiklerini hatırlattı.
Bu çağrının İİT 2025 Eylem Planı ve 2016-2025 Uygulama Planı’nda da yer aldığını dile getiren Erdoğan, sözleşini şöyle tamamladı:
“Bugün Türk Kızılay’ın inisiyatifinde yaklaşık 3 yıl önce yapmış olduğumuz bu tarihi çağrının ete, kemiğe büründüğünü görmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum. Çağrımıza cevap veren Hilal-İslam Komitesi’ne, Uluslararası Kızılay-Kızılhaç Federasyonu’na, Uluslararası Kızılhaç Komitesi ve bölgedeki Kızılay-Kızılhaç derneklerinin her birine teşekkür ediyorum. Bugün burada üye ve gözlemci üye ülkelerinde 50 Kızılay ve Kızılhaç derneğimiz bulunuyor. Çeşitli sebeplerle programa iştirak edemeyen derneklerimiz de sağ olsunlar gönderdikleri mesajlarla projeye olan desteklerini ifade ettiler. Gerek bu toplantı gerekse Uluslararası Hilal İslam Komitesinin 4. İstişare Toplantısı vesilesiyle oluşan dayanışmanın inşallah güçlenerek devam edeceğine inanıyorum.”