1 GÜN 1000 TURNA KUŞUNUZ OLSUN!

YIMG_7C0491-30486E-E477C7-257BC8-5BCF76-79451A-5

Origami neydi? Origami emekti! 80’lerde büyüyen her çocuk için “kenarda yapılmışı olan” şeydi origami. Özenip de yapamadığımız bütün kağıt katlama eserleri aşkına, bu hafta Origamist Gürat Öztürk’le beraberdik…

Biz 80ler kuşağında origamiye saygıyla karışık bir küskünlük vardır. TRT’nin Cumartesi programlarında, “Haydi beraber yapalım” diye TV karşısına geçtiğiniz ama hep kenarda bir yapılmışı olan, belki de hayatta yaşadığımız ilk yanlış öğretilerden biriydi: nasıl olsa herşeyin; kenarda yapılmışı var; sen boşuna heves etme, kendi başına hiç uğraşma! İçimizde kalan bu sanat için, Türkiye’nin en bilinen origamisti Gürat Öztürk’ü bulup atölye-evine konuk olduk…

BeyzaSinemÇağlar: Önce seni tanıyalım

GüratÖztürk: 1973 yılında Elazığ’da doğdum (Nasıl ya? 43 yaşında mı?!? Origami gençlik aşısı gibi bir şey o zaman! Hemen başlamam lazım!) Liseyi bitirdikten sonra Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Bölümü’ne girdim. Ardından üç yıl boyunca radyo ve TV programları yaptım. O sıra birden esti; Kıbrıs’a geçtim. Orada on sene boyunca turizmde görev aldım; daha çok kurumsal şirketler için eventler düzenliyordum. Sonra oradan da sıkıldım ve İstanbul’a döndüm. 7 senedir buralardayım. İlerisini bilmiyorum.

BSÇ: Sürekli bir yeni hayat kurup baştan başlama durumu var anladığım.

GÖ: Ben monotonluk sevmiyorum. Köreldiğimi hissediyorum bir süre sonra. Otuz sene memurluk yapıp aynı kamu kuruluşundan emekli olmak bana göre değil. Enerjim fazla geliyor. O yüzden belki de bir hayata bir çok hayat sığdırmaya çalışıyorum.

BSÇ: Peki bu süreçte kendin için yaptığın neler oldu?

GÖ: Enerjimi boşaltmak ve kendimi anlatmak için hep sanatla uğraştım. İlkokuldaki sınıf süslemeleri ile başlayan süreç, ortaokulda Türk Sanat Müzüğü korosu, Bursa’da takı tasarımı, Kıbrıs’ta resme ve ebruya dönüştü. İstanbul’a dönünce de origaminin içinde buldum kendimi.

BSÇ: Farklı sanat dallarını deneyip origamide mi karar kıldın yani?

GÖ: Ben şöyle görüyorum aslında; her insanın içinde belli bir potansiyel var. Hayatınızın sonuna kadar onu keşfetmeye uğraşıyorsunuz ya da hiç ilgilenmeyip o enerji sizi yiyip bitirirken ölüyorsunuz. Bazısı sanatla uğraşmak için gitara başlıyor ve sevmiyor, aslında belki kemana yeteneği var; ama gitardan sıkıldığı için sanattan da soğuyor ve başka bir şey denemiyor. Ben ilgimi çeken herşeyi deneyimledim. Hangisi bana daha uygun baktım. Bugüne kadar yaptığım herşeyin de beni origamiye hazırladığını görüyorum.

BSÇ: Ooo, iddialı açıklamalar.

GÖ: Evet; çünkü origami o naifliğinin içinde aslında iddialı bir sanat. Sınırı yok bir kere. İstediğiniz herşeyi yapabiliyorsunuz, hayal edebildiğiniz herşeyi. Biz kağıdı hafife alıyoruz, biraz da küçümsüyoruz. Aslında çok önemli bir materyal ve hayatımızın her anında var. Kendimizi ifade etmek için, bilgilenmek için, temizlenmek için hep kağıtları kullanıyoruz. Hayatımızı idame etmek için kazanmaya çalıştığımız para bile kağıttan. Kağıt için ömür harcıyoruz yani.

BSÇ: Nasıl çıkmış origami?

GÖ: Origaminin kelime anlamı “kağıt katlama”. Japonya’da soylular arasında ortaya çıkıyor. Eskiden, kağıt az üretilen ve pahalı bir materyal olduğundan soylular, kendi şekil verdikleri kağıtları birbirlerine hediye olarak yollarlarmış. Sanayiinin gelişmesi ile üretim de artınca, fiyatları düşmüş ve bütün Japonya’ya bu gelenek yayılmış. Bir çok çeşidi var: kağıt kesme sanatı krigami, kağıt kıvırma sanatı quilling… Bir modeli kim yapıyorsa onun adı veriliyor. Matematik formülleri gibi.

BSÇ: İşin feslefesi ne peki?

GÖ: Tamamen sabır ve sakinlik. Üretirken tamamen özgürsün. Bir de hayatta hiç bir şey kaybolmaz, sadece başka şeylere dönüşür, bunun farkına varmanı sağlıyor.

BSÇ: Japonların hayat görüşü de bu aslında…

GÖ: Kesinlikle. Bir gün şuna şahit oldum: bir oteldeyim, kahvaltıda japon bir turist çayını söyledi ve beklerken çantasından origami kağıtlarını çıkardı ve kıvırmaya başladı. İlgimi çekti, nedenini sordum. Çünkü kanalize oluyorum, bu işi yaparken başka hiçbir şey düşünmüyorum ve arınıyorum dedi. Günlük rutinine bir alışkanlık olarak origamiyi sokmuş.

BSÇ: Bizim ev hanımlarının tığ işi gibi bir nevi

GÖ: Aynen öyle: onlar da ipten harikalar yaratıyorlar. Amaç da benzer: saatlerinizi verip bir eser meydana getirmek. Son noktayı koyduğunuzdaki rahatlamışlığı ve tatmini yaşamak sizi bu işe daha da çok bağlıyor.

BSÇ: Türkiye ve dünyada bu işin gelişimi nasıl peki?

GÖ: Dünyada da nispeten geç keşfedilmiş bir sanat dalı. Biraz da ekonomik olduğu için son yıllarda revaçta olduğunu düşünüyorum.  Her türlü materyali kullanarak her mekanda bu işi yapabilirsiniz. Biz Türkiye’de biraz daha eleştirel bakıyoruz herşeye: aman kağıt parçası ben de yaparım ne var, diyen çok. Ben olsam şöyle yapardım diye akıl veren ama iş başa düşünce sıkılıp bırakan insanlarız. Origamiden yapılan şeylerin sadece çerçeveletip asılmayacağını, günlük hayatta ve çeşitli yerlerde kullanılabileceğini görünce önyargılarımızı biraz daha kırıyoruz.

BSÇ: Peki bizim sadece tuzluk, gemi ve uçak yapabildiğimiz bu sanatta en çok yapılan figür hangisi?

GÖ: Turna kuşu. Origamiye başlayanların tercih ettiği ilk model de budur. Yaklaşık 9-10 katlama ile yapıyorsun. Üst üste katlamalar gerektiriyor. Onu yaparsan diğer figürleri çok daha kolay yapıyorsun. İlk turnam için sanırım kırk iki dakika harcamıştım! Sonra pratiğe döküyorsun tabi.

BSÇ: İlerleme sürecin nasıl oldu?

GÖ: Turnadan sonra yıldız ve aylar yapmaya geçtim. Kendi evime bir kaç aksesuar yapmaya başladım. Ortaya çıkan şeyler güzel olunca, hobi olarak başladığım iş keyif vermeye başladı. Şu an benim için origami -biraz romantik olcak ama- parmaklarımın kağıtla dans etmesi gibi. Evdeki aksesuarları gören dostlarımdan talepler almaya başladım: bize de yap, bana bunun kırmızısını ama içinde çiçek olanını yap gibi kişisel talepler gelmeye başladı. Hiç ticarete dökmeyi düşünmüyordum: ama yol seni bir yere götürüyor işte.

BSÇ: Bu işe gönül verip ilk sergiyi de sen açtın sanırım

GÖ: Doğru; 2014’te Türkiye’deki ilk kişisel ogirami sergisini ben açtım. Bireysel çaba ile başlayan iş böylece bir ruh bulmaya başladı. İnsanların ilgisini çeken işler olunca tanınmaya da başlıyorsun. Vitrin tasarımları, mağaza süslemeleri, özel günler için kullanılacak aksesuarlar, düğünlerde görsel tasarımlar yapmayı en çok sevdiğim işler, bir bütünlük oluyor sonunda. En popüler talepler ise ayraç ve gelin çiçeklerine geliyor. Gündelik kullanım için ve şov amaçlı bir çok talep alıyorum.  Genelde özel sipariş çalışıyorum.

BSÇ: Nasıl yani; bir yaptığını bir daha yapmıyor musun?

GÖ: Kişi aynısından tekrar istemediği sürece hayır. Özel gün hediyeleri, davetiyeler, nikah şekerleri, lansman ürünleri o işe özel olmalı. Zaten talep edenler de genelde bunu istiyorlar; kişiselleştirilmiş bir kaç detay da koyuyorlar içine. Ortaya böylece keyifli işler çıkıyor. Son olarak Çekmeceler filminde ve TTNET reklamlarında ürünlerim kullanıldı. Helin Avşar’ın Kızılay yararına olan bir defilesinde iki kostümün üzerine aksesuarlar çalıştım. Ressam Ceren Asyalı’nın yaptığı resimlerden esinlenerek giyilebilir sanat çalışmalarımız var şu ara. Garajistanbul’da performans sergileyen Kafası Karışık Kontrtenör’ün sahne dekoru ve kostüm aksesuarları bana ait.

BSÇ: Seni en çok zorlayan sipariş ne oldu?

GÖ: Zorlayan değil ama en ilginç iki siparişim; bir reklam filmi için gazoz kapağı tasarımı ve özel bir sipariş için makarondan taç tasarımı oldu. Bu tarz şeyleri deneme yanılma yolu ile yapıyorsun: matematiksel düşünmen gerekiyor.

BSÇ: Bu konuda eğitmenlik de söz konusu, bir kaç öğrencinle tanışma fırsatı buldum, çok mutlulardı

GÖ: Belirli aralıklarla kurs ve atölye çalışmaları veriyorum. Her öğrenci ile tek tek ilgilenmek istediğim için katılımı kısıtlı tutuyorum.  Ama bu işin öğrenimi aynı matematik gibi: dersi derste öğrenip sonra evde tekrar etmek gerekiyor. Bunu yaparsan zaten bir süre sonra vazgeçilmezin oluyor. 

BSÇ: En popüler figür turna dedik; hikayesi nedir?

GÖ: Turna bizde önemli bir kuş; adına türküler yakılmış. Japon kültüründe de yeri var: kağıttan bin tane turna kuşu katlayanın bir dileği olurmuş derler. Günümüzde bu kadar popüler olmasının ise hüzünlü bir hikayesi var. Atom bombası etkisi sebebi ile kansere yakalanan küçük Japon kızı Sadako Sasaki, hastanedeyken yine kanserden ölmek üzere olan bir teyze kendisine bin tane turna kuşu katlayıp dilek dilemesini vasiyet eder. Sadako’nun, keyifle başladığı bu iş yerel ve uluslararası basında yer alır. Ancak kendisi, 637. Turnasını katladıktan sonra ölür. Dünyanın dört bir yanında hikayesini duyan insanların, kendisi için katladığı ve hastaneye yolladığı binlerce kuşu görmeye ömrü yetmez. Sadako, barışın simgesi olur. Kendisi için gönderilen kuşlar şu an bir müzede sergilenmekte. Her yıl, atom bombasının yıldönümünde hala Sadako anısına turna katlayıp gönderenler var.

BSÇ: Origami sanat olmasının yanında aslında biraz da rehabilitasyon gibi

GÖ: Çok çeşitli yararları var. Psikolojiyi destekliyor evet,  el kol koordinasyonu olduğu için fizyoterapik faydası var, psikomotor etkisi, estetik bakış açısı geliştirme, üç boyutlu düşünebilme ve tabi sabrı öğretme… Ben en zor günlerimi origami ile atlattım mesela. Ülke gündemi sürekli değişiyor, öyle ya da böyle yaşananlardan etkileniyorsun. Bireysel bir çok travma da yaşıyorsun günlük hayatta. Beni üzen bir şey olmuşsa o gün, katlamalarım daha sert, seçtiğim renkler daha güçlü oluyor. Kendini, bir ressam gibi ifade ediyorsun kullandıklarınla. Sinirini de çıkarıyorsun, neşeni de paylaşyorsun.

BSÇ: Uzun süreli plan yapmadığını anladım. Yakın gelecekte neler yapmayı düşünüyorsun?

GÖ: Bir kaç reklam filmi için çalışmalarım var. Bir defile için kağıttan elbise tasarlıyorum. Kısa bir süre içinde altın plakalar ile origami yapıp takılar tasarlayacağız. 2017’de ikinci sergimi açmak hayalim. Bir kaç tane de Japon origami üstadını getirip, Türkiye’de bu sanatın yaygınlaşmasını sağlamak istiyorum.

BSÇ: Ürünlerine ve san nasıl ulaşabiliriz?

GÖ: Kendime ait bir web sitem olmasının yanında sosyal medyada oldukça aktifim. www.origamistanbul.com, facebook: origamistanbul, instagram: guratm hesapları ile ulaşabilirler. Aynı zamanda Karaköy’deki Kağıthane gibi kağıt aksesuarları satan mağazalarda hazır ürünlerim mevcut.

BSÇ: Hayatta her istediğini yaptın mı?

GÖ: Hiçbir istemediğimi yapmadım ve bence özgürlük bu. Kendimi hiç kısıtlamadım.

BSÇ: İnandığın bir değer var mı?

GÖ: Samimiyet.

BSÇ: Son olarak LÖSEV hakkındaki görüşlerini alalım

GÖ: Çalışmalarını takip ediyorum. İnsanlık adına harikulade çalışmalar bunlar. Çok zorlandıklarını da tahmin ediyorum. Hepimizin maddi ve manevi destek olması gereken önemli bir kuruluş.

 

GÜRAT ÖZTÜRK’ÜN BİR GÜNÜ (kutucuk içinde sağ alt köşede yer alacak)

8.00 Erkenden kalkıyor

8.00-9.00 arası gündemi TV ve gazetelerden takip ediyor.

9.00-15.00 arası atölyesinde çalışıyor. Bu saatlerde rehabilite oluyor

15.00’ten sonra sokağa çıkıyor. Uzun yürüyüşler yaparak çevreyi gözlemliyor ve ilham alıyor.

19.00 Genelde arkadaşları ile yemek yiyor ve sosyalleşiyor

01.00 gibi günü bitiriyor.

 

Beyza Sinem ÇAĞLAR 28 Ağu 2016

Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik‘te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.

Yeni Birlik Gazetesi’ni Gazete Bayilerinden Temin Edebilirsiniz.

Exit mobile version