​İNSANI SEVMENİN EVRENSEL ÖNDERİ: MEVLÂNA

YIMG_71003E-673174-0CFB59-AC8633-02B5AA-73CF22-4

17 Aralık 2016, Hazreti Mevlâna’nın bu dünyadan ayrılışının, Mevlevîlerin özgün deyişiyle Hakka yürüyüşünün 743. yılı. Bu yürüyüşe yine Mevlevîlikte Allah’a kavuşma anlamında “vuslat” ya da daha yaygın olarak “Şeb-i Arûs” da deniyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da 17 Aralık’ı içine alan hafta dolayısıyla başta Konya olmak üzere birçok şehir ve mekânda törenler düzenlenecek. Bunların en görkemlisine ise, Mevlâna’nın tüm dünyaya sevgi mesajları saçtığı şehir olan Konya sahne olacak. Her geçen yıl sayısı artan yerli ve yabancı ziyaretçilerin büyük ilgi ve hayranlıkla izlediği bu törenler vesilesiyle Mevlâna’nın insana ve dünyaya ait bitmez tükenmez pozitif düşünceleri ve felsefesi üzerine görüşler sergilenecek. Yaşadığı yüzyılı ve sonraki yüzyılları Mevlâna kadar derinden etkilemiş, Müslim-gayrimüslim milyonlarca gönüle hükmetmiş, bütün dünyada sevgi ve hayranlık uyandırmış bir başka maneviyat önderi daha gösterilemez. Bu yüzden Mevlâna sadece Türkiye’nin değil, bütün İslam dünyasının ortak değeri, İslam düşünce semasının evrensel yıldızıdır. 

Mevlâna’nın düşünce dünyasının ekseni insan sevgisi ve saygısıdır. Ayrım yapmadan, yani fakirdir zengindir, cahildir âlimdir, köylüdür şehirlidir, hamdır olgundur… demeden bütün insanları salt insan olduğu için sevmek, saymak ve üstün tutmak Mevlâna düşüncesinin ruhudur. İnsana bu yaklaşım, insanı merkeze alan, onu her şeyin ölçüsü olarak kabul eden Batı’daki hümanist felsefenin yaklaşımından farklıdır. Hümanizmde insanın değerinin kaynağı yine insandır. İnsanın değerinin kendi dışında bir referansı yoktur. İnsan, düşünce ve eylem alanındaki girişim ve etkinlikleriyle bu değerini yüceltir veya köreltir. Mevlâna’ya göre ise insanın değeri ve yüceliği, Tanrı’nın onu “varlıkların en onurlusu” (eşref-i mahlûkat) olarak yaratmasından kaynaklanır. Bu yüzden hiçbir bilgisi, görgüsü, marifeti, liyakati, statüsü olmayan sıradan bir kimse bile sırf insan olduğu için değerli ve yücedir.

Arthur Koestler’in “İnsan, bir matematik denkleminde sıfırdan sonsuza kadar bütün değerleri temsil eder.” sözü, insana hümanist yaklaşımın bir ifadesidir. Bu, insanın değeri durum ve koşullara göre sıfır ve sonsuz arasında gidip gelebilir demektir ve dolayısıyla izafi (görece)’dir. Mevlâna düşüncesinde insanın değeri mutlak ve objektiftir. Dağ başındaki bir çoban, tarladaki bir ırgat, büyük şehirlerin varoşlarında yaşam savaşı veren bir lümpen bile sırf insan olması, Yaratıcı Kudretin en seçkin en özenli eseri olması dolayısıyla üst düzeyde değerlidir. Bu anlayışta, bir padişahın gururuyla bir çobanın gururu eşittir. İnsanların derilerinin rengi ve toplumsal statüleri farklı farklı da olsa gözyaşlarının rengi hep aynıdır.  

Mevlâna, insanlarla ilişkilerinde sözünü ettiğimiz bakış açısı sayesinde ince ayarları bulmuş ender simalardan biridir. Kendisini seven; ama sarhoş olduğu için yanına yaklaşmaya cesaret edemeyen bir adama, “Korkma, sokul bana, her günah içki gibi sarhoşluk verseydi hiç kimseyi ayık göremezdik!” demesi, onda var olan herkesi olduğu gibi kabul edebilme enginliğinin bir sonucudur. İslam’ın “eşref-i mahlûkat” olarak kabul ve ilan ettiği insanı var olan kusur ve meziyetleriyle kucaklayabilme, bağrına basabilme olgunluğu sadece bu büyük insanlara has bir imtiyazdır. 

Mevlâna, sevginin evrensel mesajlarını terennüm etmiştir. Yöneldiği her istikamette pusulası sevgi olmuştur. O gürül gürül akan bir sevgi çağlayanıdır. Ona göre sevginin, üstesinden gelemeyeceği zorluk yoktur. Sevgi, en dinamik, en diriltici güçtür. “Sevgiden ölüler dirilir; padişahlar kul olur; bakırlar altın kesilir; bulanık, tortulu sular arı duru hâle gelir.” sözleri onun sevginin gücüne olan inancının ifadesidir. 

p.p1 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 0.0px; text-align: center; font: 12.0px Helvetica}
p.p2 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 0.0px; text-align: center; font: 12.0px ‘Times New Roman’; min-height: 15.0px}
p.p3 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 0.0px; text-indent: 35.4px; font: 12.0px Times}
p.p4 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 0.0px; text-align: right; text-indent: 35.4px; font: 12.0px Times; min-height: 14.0px}
p.p5 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 0.0px; text-align: justify; text-indent: 35.4px; font: 12.0px Times}
p.p6 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 0.0px; text-align: justify; font: 12.0px Helvetica}
p.p7 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 0.0px; font: 12.0px Helvetica}
p.p8 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 0.0px; text-align: justify; font: 12.0px Times}
p.p9 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 0.0px; text-align: justify; font: 12.0px Times; min-height: 14.0px}
span.s1 {font: 12.0px ‘Times New Roman’}
span.s2 {font: 12.0px Helvetica}
span.s3 {font: 12.0px Times}
span.Apple-tab-span {white-space:pre}

İsmail ÖZCAN 17 Ara 2016

Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik‘te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.

Yeni Birlik Gazetesi’ni Gazete Bayilerinden Temin Edebilirsiniz.

Exit mobile version