O zaman kaldığımız yerden devam edelim. Devam ederken de iğneleri ve çuvaldızları bolca kullanalım. Şu an piyasanın en büyük gerçeği kelimenin tam anlamıyla yaprak kımıldamıyor olması. Sadece otomobil veya emlak piyasasında da değil teknoloji perakendeciğinde de cirolar azalmış durumda. Satışların geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 15’lerde seyrettiği konuşuluyor. Bu bilgiyi doğrulamak için aradığım bir arkadaşım kendi yönettiği şirket için “Bu ay 2017 Ekim’in yarısı kadar fatura kesebilirsek işlerin iyi olduğunu söyleyebilirim” diyerek satışların ne kadar düştüğüne dikkat çekti.
Samimiyetine dayanarak “Zamlar bana inandırıcı gelmiyor” dedim telefonda. Ne cevap verse beğenirsiniz: “Bana da” dedi. Türkiye teknoloji sektörünün satış ayağında bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki karar verme yetkisine sahip yöneticiden biri olan bu arkadaşım, son bir aydır uçuşa geçen teknoloji cihazlarının fiyatlarının gerçeği yansıtmadığını düşünüyor. Konuşmanın ilerleyen dakikalarında anlıyorum ki o da benim gibi bazı markaların dolar kurunun 8 TL ve hatta 9 TL olacağını varsayarak hareket ettiklerini düşünüyor.
Hatta görüşmenin bir yerinde “Bir ara günde iki kere fiyat değiştiren markalar vardı. Dolar artıyor diye anlık fiyat bilgisi geçiyorlardı. Bir haftadır dolar düşüyor. Fiyatı azalan bir telefon gördün mü?” diyerek bana meydan okuyor!
“Acaba bu kadar yüksek fiyatlar açıklandığı için satışların durduğunun farkındalar mı?” diye soruyorum. Aldığım cevaptan anladığım kadarıyla farkındalar ve pişmanlar ama durumu düzeltebilecek, yani fiyat indirecek cesarete sahip değiller. Dolar kurunun tekrar yükselmeyeceğini öngöremiyorlar. Verecekleri yanlış bir kararın tüm kariyerlerini etkileyeceğini bildikleri için de aksiyon almaktansa oturup beklemeyi tercih ediyorlar. Ölü taklidi yapmanın en mantıklısı olduğunu düşünüyorlar…
“Fiyatlar düşüyor, farkında mısın?”
Telefonun diğer ucundaki dostum bir ara “Fiyatlar düşüyor, farkında mısın?” diyor. Hemen itiraz ediyorum çünkü bence düşen bir fiyat yok. Hemen benimle çok kısa zaman önce piyasaya çıkan bir telefonun adını ve fiyatını paylaşıyor. 2 bin 600 TL dediği bu cihazın 2 bin 899 TL’den satışa çıktığını çok iyi biliyorum. Bir yandan telefonda onu dinlerken diğer yandan da Google’da ilgili modeli aratıp fiyatlara bakıyorum. Evet 2 bin 629 TL’ye aynı telefonu satan var. Hatta aynı telefonu 2 bin 599 TL fiyatla satan da var.
Hemen bir başka cihazdan örnek veriyor. 2 bin TL fiyatla ön siparişe açılan, 2 bin 400 TL olarak satış fiyatı belirlendikten sonra 3 bin TL’ye çıkan bu diğer telefonsa şu an 2 bin 700 TL etiketle internetten satın alınabiliyor.
Kafamın karıştığını anlayınca aynı markanın kendi ürününü farklı mağazalarda farklı fiyatlara satmaya başladığını söylüyor. Hatta birçok web sitesinde aynı ürünün farklı fiyatlarla satıldığı da oluyormuş. Aynı model, aynı renk ve farklı fiyat…
Bu durumu “Yöneticilerin hayatta kalma savaşı” olarak değerlendiriyor telefondaki ses. Ben kaybedenin ve kandırılanın son kullanıcı olduğu hiçbir bir mücadeleyi “hayatta kalma savaşı” olarak isimlendiremem. “Yani dünyanın en büyük teknoloji markalarını ülkemizde yönetenler bizi kandırıyor” diyorum. Havadan sudan konuşup telefonu kapatıyoruz. Kapatmadan önce “Kur bir süre daha burada kalsın, resmi satış fiyatları da biraz olsun düşecek” diyerek adeta içimi ferahlatıyor…
Ersin AKMAN 04 Eki 2018
Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik’te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.